1523- İHTİLAF اختلاف : (Hulf.dan) Anlaşmazlık, uyuşmazlık, karışıklık, ikilik. (Bak: İttifak, Sadakat)

İki atıf notu.

-İhtilafa kapı açmamak ve ittifak etmek çaresi. Bak. 629, 630.p.lar

-Meşveret usulü, bak: 3570, 3571.p.lar

Ekseriyetle ihtilaf, ya şahıslar arasındaki şahsî haklardan veya tarafların farklı düşüncelerini bir derece meşru mesnede dayandırma imkânı bulunan fer’î mes’elelerden doğar. Böyle ihtilaflar istenmemekle beraber normal sayılabilir. Hakikatın izharına vesile olabilir. (Bak: 1832.p.) Yoksa cemaatın bağlı bulunduğu din, mezheb veya mesleğin farklı düşünme imkânı bulunmayan esasatında ihtilaf etmek caiz olmaz. (Bak: Sadakat) Bu şekilde ihtilaf edenler, kendileri manen hak ve meslek dışına çıkmış olurlar. Böyle bir ihtilaf dahi, cemaatın bölünmesini değil, tasfiyesini yani kemmiyetin karışıklığından keyfiyetin (Bak: Keyfiyet)  sağlamlığına terakkisini intac eder.

1523/1- Kur’anda ihtilafı önleyecek ve ittifakı te’min edecek çok âyet ve düsturlar vardır. Ezcümle:

1523/2- “(2:213)  فَبَعَثَ اللّٰهُ النَّبِيّ۪نَ مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَۖ Allah hakka itaatin ve vifakın sevabını müjdeler, muhalefet ü isyanın ikabını anlatarak korkutur Peygamberler gönderdi.

 وَاَنْزَلَ مَعَهُمُ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ  ve bunlarla beraber hakka müteallik kitab da indirdi ki, لِيَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ ف۪يمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِۜ insanlar arasında ihtilaf ettikleri hususta hâkim olsun, nizaı ve haksızlığı kaldırıp ihkak-ı hak etsin. Ebu Cafer kıraatinde “ya” nın zammı ve “kaf”ın fethiyle meçhul sigası üzere لِيَحْكُمَ okunur ki, beyn-en nas ihtilafatta kitab-ı hakk ile hükmolunsun, icra-ı hükümet edilsin demek olur. Ve her iki halde hükm-ü hükümetin hikmet ve gayesi vaz’-ı hak değil, hakka tevfikan ref-i ihtilaf ve te’sis-i müsalemet olduğu anlaşılır.

Sonra insanlar bu kitab-ı münzelde de ihtilaf ettiler, وَمَااخْتَلَفَ ف۪يهِ kitabda ihtilaf çıkaran da başkaları değil اِلاَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوهُ  ancak o kitaba nail kılınmış olan ehl-i kitabdır.

Hem bunlar bu ihtilafı مِنْ بَعْدِ مَاجَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ بَغْيًا بَيْنَهُمْۚ   kendilerine açık âyetler, nusus-i zâhire geldikten sonra, aralarındaki bağy ü hasedden ileri gitmek ve Peygamberlerle bile yarış etmek davasından nâşi çıkardılar.

Eğer bu ihtilaf, nass ü beyyine bulunmayan, nasta meskûtün anhü kalan hususatta edille-i gayr-i beyyine ile taharri-i hak için olsa idi ihtilaf-ı nâsı, mümkün olduğu kadar azaltacak meşru bir ictihad olabilirdi, lakin bunlar böyle yapmadılar, beyyineler geldikten sonra mevrid-i nassta ihtilaf ettiler. Halbuki mevrid-i nassta ictihada mesağ yoktur. Ve bu gibi husustan dolayıdır ki, bu kaide ilm-i fıkhın kavaid-i külliyesinden birini teşkil etmiştir. Mevrid-i nassta ictihad, ferdler tarafından kanun-u hak hilafına re’sen bir teşri’dir. Bu ise hakka tevfikan ref-i ihtilaf değil, vaz’-ı hilaftır.

Bu suretle ehl-i kitab nâsın hubb-i dünya ve niza ü ihtilafına bihakkın hâkim olmak için bahşedilmiş bulunan kitab-ı hakkın nusus-u beyyinatına karşı bağy ü tecavüzle yeniden ihtilaflar çıkararak nâsı teşvişe düşürdüler. Hukuk pay-i mal oldu, ahlâk ve nizam-ı içtimaî bozuldu, ni’metler zeval buldu, hatır ü hayale gelmez belâlara giriftar oldular.

اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِمَا اخْتَلَفُوا ف۪يهِ مِنَ الْحَقِّ بِاِذْنِه۪ۜ Badehu Allah bunların ihtilaf ettikleri hakka bi’set-i Muhammediye ve inzal-i Kur’an ile biizn-i Huda iman edenlere hidayet verdi.

وَاللّٰهُ يَهْد۪ى مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ Ve işte Allah böyle dilediğini bir sırat-ı müstakime hidayet eder, doğrultur.” (E.T. 742) (Esaslara bağlılık ihtilafı önler, bak: 776.p.)

Mezkûr âyette geçen beyyinatın geçtiği pek çok âyetlerden birkaç not:

-Beyyinatı fâsıklardan başkası inkâr etmez.(2:99)

-Beyyinatı ketmedenler (gizliyenler) mel’un olurlar: (2:159)

-Beyyinata rağmen ahkâm-ı şer’iyeden i’raz edenleri zecr: (2:209)

-Beyyinata rağmen tefrikaya düşenler gibi olmayınız: (3:105)

1524- Diğer bir âyette de şöyle buyurulur: 

“(45:18) وَلاَ تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لاَيَعْلَمُونَ Bilmeyenlerin hevalarına uyma. Allah’ın ahkâmına ilmi bulunmayan veya ilmin muktezasına tabi olmıyan kimseler sırf kendi keyf ü heveslerinin arkasında koşarlar. (Bak: Heva) Hevalar ise ferde göre ihtilaf eder, Benî İsrail gibi ihtilafa düşürür, Allah’ın gadabına götürür. Şeriat ise toplar, tevhid ile rızasına götürür. Şeriatı takib et de cahillerin hevalarına uyma.. (Bak. 778/3.p.) هٰذَا Bu Kur’an yahud bilhassa bu öğüt ve şeriate ittiba ile ittika emri بَصَٓائِرُ لِلنَّاسِ insanlara basiret nurlarıdır. Heva, şehevata ittiba, insanların kalblerini körlettiği, hakkı idraklerine mani’ olduğu gibi, Allah’ın kelâmını ve emirlerini tutarak şeriatına ittiba etmek de insanların hakka doğru kalb gözlerini açan basiret nurlarıdır.

وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ Ve ikan şanından olan kimseler için hak ve savabı gösteren bir hidayet ve saadete erdirecek bir rahmettir.” (E.T. 4318)

1525- Kur’anda (2:176) âyetinin izahında şu bilgi verilir: “Bu âyet bize şunu ifham ediyor ki, beynlerinde mamülünbih ve ihtilaf ettikleri zaman hakem ittihaz edilecek bir kitab-ı hakka iman etmemiş olanlar, niza ü şikaktan kurtulamıyacakları gibi, kitabları ayrı ayrıı olan insanlar arasında bir camia-i vahdet bulunamıyacağından, hilaf u şikakları ebedî olur.

Asl-ı kitabda ihtilaf etmiyerek ve onu hevasına göre ve menafi-i dünyeviye saikasıyla inkâr ve te’vil ü tahirf ile ketme kalkışmıyarak hüsn-ü niyet ve kemal-i hakkaniyetle anlamağa çalıştıkları halde, hasbel beşeriye fehimleri ihtilaf edenlerin ise vahdet-i asliyelerine halel gelmez ve bunların ihtilafları şikak-ı baîd olmaz.” (E.T.594/595)

1526- Yine ihtilaf mevzuunda hal çaresi olarak bir âyette şöyle buyuruluyor:

“(4:59) فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ى شَىْءٍ Ey mü’minler, gerek suret-i umumiyede birbirinizle ve gerek ulü-l emr ile beyninizde, gerekse ullu emr olanlar arasında herhangi bir şeyde niza ederseniz فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ onu Allah’a ve Resulüne redd ü irca ediniz. Yani mücerred kendi keyf ü arzunuzla halle kalkışmayınız, müsademelere düşmeyiniz; başkalarına da gitmeyiniz de evvela Allah’ı, saniyen Resulullah’ı kendinize merci’ biliniz; bu hükme ve bu mahkemeye müracaat ediniz. Aranızda yegane hakem ve hâkim Allah ve Peygamberi tanıyınız. Muhtelif hükümlerinizi, fikirlerinizi, Allah’ın ayatına ve Resulullah’ın beyanatına tatbik ve tevfik ederek tevhid ediniz... Bu emirleri tesbitten sonra evvel emirde adlî ve teşrîi esaslar üzerinde cereyan-ı itaatı te’min ve mü’minlerin, adl ile hükme me’mur iken, hilaf-ı adl ü hak hükme talib olmamaları ve muhakeme mesailinde tuğyankâr bir vaziyet almamaları ve tağutlar mahkemesine müracaat etmemeleri lüzumu telkin ve mü’min namı altında Peygambere itaatten hoşlanmayan ve onun hükmüne razı olmayıp başka mahkemelere müracaat edenlerin münafık olduğunu tefhim ve binnetice Resulullah’a itaatı tahkim için nazar-ı dikkati celb ile buyuruluyor ki: اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يَزْعُمُونَ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ Baksana o sana inzal edilene ve senden evvel inzal olunana iman ettiklerine zu’m edenlere! O zâhiren müslüman görünüp münafık olanlara! يُر۪يدُونَ اَنْ يَتَحَاكَمُٓوا اِلَى الطَّاغُوتِ Muhakemeleri için tağuta, yani Allah’tan korkmaz şeytanetkâr azgına (Bak: Tağut) müracaat etmek istiyorlar! وَقَدْ اُمِرُٓوا اَنْ يَكْفُرُوا بِه۪ۜ Halbuki (2:256)  فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ medlülünce tağuta küfretmeye me’mur buunuyorlardı. Böyle iken tağutun mahkemesine gitmek istiyorlar.” (E.T. 1378-1383)

1527- Kur’an (28:4) âyetinde, Fir’avn’un milleti bölerek kendine bağladığı bildirilir. Hem “ehadis-i şerifede gelmiş ki: “Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zendeka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm’ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev’-i beşeri hercümerc eder ve koca Âlem-i İslâm’ı esaret altına alır.” (M.270)

Bediüzzaman Hazretleri ehl-i dalaletin ifsad planlarını icmalen şöyle beyan eder:

“Ben kendim mükerreren müşahede etmişim ki: Yüzde on ehl-i fesad, yüzde doksan ehl-i salahı mağlub ediyordu. Hayretle merak ettim, tedkik ederek kat’iyyen anladım ki: O galebe kuvvetten, kudretten gelmiyor, belki fesaddan ve alçaklıktan ve tahribden ve ehl-i hakkın ihtilafından istifade etmesinden ve içlerine ihtilaf atmaktan ve zaif damarları tutmaktan ve aşılamaktan ve hissiyat-ı nefsaniyeyi ve ağraz-ı şahsiyeyi tahrik etmekten ve insanın mahiyetinde muzır madenler hükmünde bulunan fena istidadları işlettirmekten ve şan u şeref namıyla riyakârane nefsin fir’avniyetini okşamaktan ve vicdansızca tahribatlarından herkes korkmasından geliyor. Ve o misillü şeytanî desiseler vasıtasıyla muvakkaten ehl-i hakka galebe ederler.

Fakat (7:128)وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ sırrıyla, اَلْحَقُّ يَعْلُو وَلاَ يُعْلَى عَلَيْهِ1 düsturuyla onların o muvakkat galebeleri, menfaat cihetinden onlar için ehemmiyetsiz olmakla beraber, Cehennem’i kendilerine ve Cennet’i ehl-i hakka kazandırmalarına sebebdir.” (L.85)

1528- Bir Hadis-i Şerifte de mealen şöyle buyurulur: “İnsanlar üzerine bir zaman gelir ki; onda ülema, köpekler öldürülür gibi öldürülür. Keşke o zaman ülema birlik olsaydı.”2

Bir rivayette mealen şöyle buyurulur: “Kalbler birbirine yabancı (ve müteneffir) olmadan, sözler birbirinden ayrılmadan (yani temayüllere dayanan farklı anlayışlar olmadan), ana-baba bir kardeşler dinde birbirine muhalif olmadan kıyamet kopmaz” (R.E. 477)

Bu rivayet âhirzaman fitnesinde bozulan ümmetin, birleştirici olan dinin esaslarına bağlanmak yerine, ihtilafların menşei olan kendi arzularına ve ar-zularından doğan şahsî reylerine bağlı kalacaklarını ihbar eder.

Kur’anda (3:105) (6:153) âyetleri de mevzuumuzla alâkalıdır. (Bak: 629.p.)

Atıf notları:

-Ehl-i hakkın ihtilafı hakikatsızlıktan değildir, bak: 1509.p.

-Fitne zamanlarında ihtilaflara kapı açmamak, bak: 994.p.

-Hiziblerin ihtilafı, bak: 1349.p.da bir âyet notu.

 

1 H.G. hadis: 70 ve K.H. hadis: 362

2 R.E. sh:503

Yukarı Çık