526- CEMEL VAK’ASI جمل وقعسى : Müslümanlar arasında hicretin 36. senesinde vuku bulan, elem verici ilk muharebedir. Peygamber Efendimiz’in (A.S.M.) zevcesi Hz. Aişe (R.A.) ile Aşere-i Mübeşşere’den Talha ve Zübeyr’in (R.A.), Hz. Ali’ye karşı kıyamlarından doğmuştur. Bu harbde Hz. Aişe ile Talha ve Zübeyr’in maiyetinde otuzbin ve Hz. Ali’nin refakatinde yirmi bin kişi olduğu halde karşı karşıya gelinmiş ve muharebe sonunda her iki taraftan içlerinde sahabeden bir çok zatla beraber onbin kişi şehid edilmiştir. Bu muharebede Hz. Talha ve Zübeyr de şehadete nâil olmuşlardır. Bu muharebeye Cemel Vak’ası denilmesinin sebebi; Hz. Aişe’nin mahfelini bir deve üzerine koydurarak ve kendisi de bu mahfelde gayet mesture bir şekilde oturup harb yerine maiyetindeki sahabelerle gittiği için ve harbin en şiddetlisi bu deve etrafında meydana geldiği içindir. (O.A.L.)

Cemel Vak’asını ihbar eden hadis için bak: 1011.p. ve R.E. sh: 303

527- Sual: «Hazret-i Ali (R.A.) zamanında başlıyan muharebelerin mahiyeti nedir? Muhariblere ve o harbde ölen ve öldürenlere ne nam verebiliriz?

Elcevab: Cemel Vak’ası denilen, Hz. Ali ile Hz. Talha ve Hz. Zübeyr ve Aişe’i Sıddîka (Radıyallahu Teâla Anhüm Ecmaîn) arasında olan muharebe; adalet-i mahza ile adalet-i izafiyenin mücadelesidir. Şöyle ki:

Hz. Ali adalet-i mahzayı esas edip, Şeyheyn zamanındaki gibi o esas üzerine gitmek için içtihad etmiş. Muarızları ise; Şeyheyn zamanındaki safvet-i İslâmiye adalet-i mahzaya müsaid idi, fakat mürur-u zamanla İslâmiyetleri zaif muhtelif akvam hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye girdikleri için adalet-i mahzanın tatbikatı çok müşkil olduğundan, “ehven-üş şerri ihtiyar” denilen adalet-i nisbiye esası üzerine içtihad ettiler. Münakaşa-i içtihadiye siyasete girdiği için, muharebeyi intac etmiştir. Madem sırf lillah için ve İslâmiyet’in menafii için içtihad edilmiş ve içtihaddan muharebe tevellüd etmiş; elbette hem katil hem maktul ikisi de ehl-i Cennet’tir, ikisi de ehl-i sevabdır diyebiliriz. Her ne kadar Hz. Ali’nin içtihadı musîb ve mukabilindekilerin hata ise de, yine azaba müstehak değiller. Çünki içtihad eden hakkı bulsa iki sevab var. Bulmazsa bir nevi ibadet olan içtihad sevabı olarak bir sevab alır. Hatasından mâzurdur. Bizde gayet meşhur ve sözü hüccet bir zat-ı muhakkik kürdçe demiş ki:

ژِى شَرِّ صَحَابَانْ مَكَه قَالُ و قِيلْ لَوْ رَا جَنَّتِينَه قَاتِلُ و هَمْ قَتِيل

Yani: Sahabelerin muharebesinde kıyl ü kal etme. Çünki hem katil ve hem maktul ikisi de ehl-i Cennet’tir.

528- Adalet-i mahza ile adalet-i izafiyenin izahı şudur ki: (5:32)

مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِى اْلاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا

âyetin mâna-yı işarîsiyle: Bir masumun hakkı, bütün halk için dahi ibtal edilmez. Bir ferd dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenab-ı Hakk’ın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için ibtal edilmez. Bir cemaatın selâmeti için bir ferdin rızası bulunmadan hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına rızasıyla olsa, o başka meseledir.

Adalet-i izafiye ise, küllün selâmeti için cüz’ü feda eder. Cemaat için, ferdin hakkını nazara almaz. Ehven-üş şer diye bir nevi adalet-i izafiyeyi yapmağa çalışır. Fakat adalet-i mahza kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez. Gidilse zulümdür.

İşte İmam-ı Ali (R.A.) adalet-i mahzayı Şeyheyn zamanındaki gibi kabil-i tatbiktir deyip, hilafet-i İslâmiyeyi o esas üzerine bina ediyordu. Mukabilleri ve muarızları ise, kabil-i tatbik değil, çok müşkilatı var diye adalet-i izafiye üzerine içtihad etmişler. Tarihin gösterdiği sair esbab ise hakiki sebeb değiller, bahanelerdir.» (M.53)

Bir atıf notu:

-Sahabeler zamanında meydana gelen böyle hâdiseleri medar-ı münakaşa etmemek, bak: 994, 995.p.lar.

Bir âyet notu:

Mü’minler arasında çıkan mukatelede esasat-ı şer’iyeye davette sulhu reddeden tarafı kat etmek caiziyeti (Kur’an 49:9)

Yukarı Çık