675- DEVLET   دولة :  Sınırları belli bir memleketin sahibi olan insanların kurduğu siyasî, hukukî, idarî mahiyetteki merkezî teşkilat. (Bak: Ulu-l Emr)

Kur’anda (59:7) âyetinde geçen (düveleten) kelimesini müfessirler çeşitli mânada tefsir ederler. Keza, (24:62) âyetinde geçen emr-i cami ifadesinde umûr-u umumiye mânasıyla devlete bir telmih olabilir. (Devletin ilk teşekkülüne gizli bir telmih, bak: 2889.p.da bir âyet notu)

Asrımızın demokrasi sistemine dayanan devlet ve dolayısıyle devlet adamı; resmî sıfatıyla, milet içindeki fikrî ve dinî cemaatlere karşı bîtaraftır. Çünki devlet, milletin bilâtefrik idare merciidir. Devlet adamı şahsî hayatında herhangi bir fikre bağlı olabilir. Fakat devlet adamı sıfatıyla bîtaraf kalır ve fikren muhalif olduğu taraflara da âdil muamele etmesi gerekir. Devlet adamı, vazife makamında, eğer ideolojisi hesabına tarafgirane hareket ederse, devletin itibarına zarar verir ve umumi huzurun bozulmasına ve milli bünyede gruplaşmaları tahrik ederek tefrikaya yol açar.

675/1- Bir memleketin kendi içtimaî hayatındaki müşterek ve umumi ihtiyaçlarını, sahib olduğu medeni ve iktisadî şartları içinde temin ve icrası için teşkil ettiği hukukî ve idarî teşkilatı olan devletin sahibi, devleti kuran millettir. Bütünüyle devlet memuru ve âmirleri, hakkın ve halkın hâdimleri ve maaşlı işçileri mânasındadır. Bir hadiste buyurulduğu gibi:

«سَيِّدُ الْقَوْمِ خَادِمُهُمْ1  hakikatıyla,  memuriyet bir hizmetkârlıktır. Bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm âleti değil.... Bu zamanda terbiye-i İslâmiyenin noksaniyetiyle ve ubudiyetin za’fiyetiyle benlik, enaniyet kuvvet bulmuş. Memuriyeti hizmetkârlıktan çıkarıp bir hâkimiyet ve müstebidane bir mertebe tarzına getirdiğinden, abdestsiz, kıblesiz namaz kılmak gibi adalet adalet olmaz, esasiyle de bozulur. Ve hukuk-u ibad da zir ü zeber olur. Hukuk-u ibad, hukukullah hükmüne geçmiyor ki hak olabilsin. Belki nefsanî haksızlıklara vesile olur.» (E.L.II.173)

İşte bu hakikat-ı hadisiyeye aykırı olarak, enaniyetin hâkimiyeti zevkiyle zaman zaman bir kısım devlet ricali, milletin şahsî hayatına, kıyafetine hatta düşünce itikadına kadar müdahale etmek istediklerinden, devletin müdahale sahasını hayli genişletmişler. Halbuki devletin -milli hizmetleri müstesna- adlî ve idarî müdahale sahası, ciddi bir ihtiyaç olmadıkça genişletilmemelidir. Çünki devlet daha çok müstehlikler kadrosu olduğu cihetle müstahsili azaltacağı gibi (Bak: 1279. p.da haşiye) ferd hürriyetlerine de müdahalesi artar ve böylece devlet, memuru olduğu milleti rahatsız eder. Halbuki devletin sahibi millettir. Vazifedar memurîn kadrosu olan devlet, âmiri olan millete ve milletin vicdanına, mukaddesatına muhalif bir yol tutamaz.

Devletin dâhildeki vazife sahası, askerî teşkilat, adalet müesseseleri, devlet gelirlerine ve gelir kaynaklarına bakan vazifedarlar, hastahane, yol, muhaberat ve fakirlere yardım hizmetleri gibi vazifeler çerçevesinde kalır ve lüzumu kadar vazife yüklenir. Yoksa bürokrat (Bak: Bürokrasi) durumuna ve giderek aşırı devletçiliğe kayar ve devletin sahibi olan milletin üstünde mütehakkim bir kadro olarak ortaya çıkar. Bilhassa harb veya ihtilal hâdiselerinin neticesinde «istibdadat-ı askeriye» (Ş.264) ve bir nevi askerî saltanat şekline döner.

676- «Devlet teşekkül tarzı, takip ettiği esas siyaset, temsil ettiği hâkimiyet ve iktidarın mahiyeti bakımından çeşitlere ayrılır:

1- Kapitalist Devlet: İktisadî siyasetini şahsî mülkiyet, şahsî teşebbüs ve serbest rekabete dayandırıp iktidar ve hâkimiyetin kapitalist sınıfın elinde bulunduğu devlet şeklidir.

2- Sosyalist ve Komünist Devlet: Şahsî mülkiyeti ortadan kaldıran, yerine işçi sınıfı adına devlet mülkiyetini ikame eden, işçi sınıfı hâkimiyeti namı ile komünist partisi diktatörlüğünü getiren devlet şeklidir.

3- Faşist Devlet: Menfi milliyet ve unsuriyet fikrini siyasette hâkim kılan, şahsî teşebbüse müsaade eden; fakat devletin vesayeti ve hâkimiyeti altına alan, meslek zümreleri adına iktidar ve hâkimiyeti tek parti ve şefinin eline veren devlet şeklidir.

4- Teoratik Devlet: Hâkimiyet ve iktidarın, ruhban sınıfının elinde bulunduğu bir devlet şeklidir. Daha çok Hristiyan âleminde asırlar boyunca bu devlet şekli cemiyet ve milletlere hükmetmiş, fakat tahrif edilmiş İncil’e sahib oldukları ve İlahî iktidar ve hâkimiyet yerine ruhban sınıfının hâkimiyet ve iktidarını ikame ettikleri için insanın fıtratındaki hakikatı taharri ve hürriyet fikri galebe çalarak bu devlet ve idare şekli Fransız ihtilaliyle yıkılmış, fakat ihtilalciler ve muakibleri beşeriyeti yeniden ızdırablara düçar eden kapitalist, sosyalist ve faşist sistemlerden başka birşey getirememişlerdir. Çünki hareket ve istinad noktaları, beşerî fikir ve ölçüler olup materyalist (maddeci) dünya görüşlerinin zaruri neticesi olarak teavün yerine cidal; hak yerine kuvvet; iktisad yerine ihtiyaçları tezyid ve tahrik ve sefahete teşvik ettiklerinden beşeriyetin huzur ve saadetlerini bozdular. (Bak: Teokrasi)

5- İslâm Devleti: İktidar ve hâkimiyeti; milliyet ve unsuriyet yahut içtimaî sınıflarda veya ruhban sınıfında değil; yalnız Allah’da kabul eder. “Hâkimiyet Allah’ındır” kaidesine istinad eden devlettir.

Bu devlet, halkı veya siyasî temsilcisi olan kişiyi yahut meclisleri İlahî iktidar ve hâkimiyetin tatbikçi memurları olarak görür.» (O.A.L.) (Bak: 2195.p.sonu ve 3895.p.)

1 K.H. hadis: 1515 ve H.G. hadis:204

Yukarı Çık