1105- HADİS حديث : Her söylenişinde yeni haber gibi dinlenmeğe lâyık.

Peygamberimiz’in (A.S.M.) sözü, emri ve hareketi. Sünnet-i Nebeviye. Hadisten bahseden ilim. (Bak: Kütüb-ü Sitte-i Hadisiye, Tevatür, Te’vil) (Peygamberimiz’in (A.S.M.) sözleri, cevami-ül kelim olarak tavsif edilir, bak: Cevami-ül Kelim)

“Sahabeler, Kur’anın ve âyetlerin hıfzından sonra en ziyade, Resul-i Ekrem’in (A.S.M.) ef’al ve akvalinin muhafazasına, bahusus ahkâma ve mu’cizata dair ahvaline bütün kuvvetleriyle çalıştıklarını ve sıhhatlerine pek çok dikkat ettiklerini, Tarih ve Siyer şehadet ediyor. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’a ait en küçük bir hareketi, bir sîreti, bir hali ihmal etmemişler. Ve etmediklerini ve kaydettiklerini, kütüb-ü ehadisiye şehadet ediyor. Hem Asr-ı Saadet’te, mu’cizatı ve medar-ı ahkâm ehadisi, kitabetle çoklar kaydedip yazdılar. Hususan abadile-i Seb’a kitabetle kaydettiler. Hususan “Tercüman-ül Kur’an” olan Abdullah ibn-i Abbas ve Abdullah ibn-i Amr ibn-il As, bahusus otuz-kırk sene sonra, Tabiînin binler muhakkikleri, ehadisi ve mu’cizatı yazı ile kaydettiler. Daha ondan sonra, başta dört İmam-ı Müctehid ve binler muhakkik muhaddisler naklettiler; yazı ile muhafaza ettiler. Daha Hicret’ten ikiyüz sene sonra başta Buhari, Müslim, Kütüb-ü Sitte-i Makbule vazife-i hıfzı omuzlarına aldılar. ibn-i Cevzî gibi şiddetli binler münekkidler çıkıp, bazı mülhidlerin veya fikirsiz veya hıfızsız veya nâdanların karıştırdıkları mevzu ehadisi tefrik ettiler, gösterdiler. Sonra ehl-i keşfin tasdikiyle; yetmiş def’a Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm temessül edip, yakaza halinde onun sohbetiyle müşerref olan Celaleddin-i Suyutî gibi allameler ve muhakkikler, ehadis-i sahihanın elmaslarını, sair sözlerden ve mevzuattan tefrik ettiler.” (M.112)

Birkaç atıf notu:

-Hadisin meratibini bilmeyenler hadiste münakaşalara girmemeli, bak:2730.p.

-Ahkâma ait rivayetlerin tarikleri, mu’cizeye dair rivayetlerden neden daha çoktur, bak: 2496.p.

-Hadislerin sağlamlık derecesi, bak: 2501,2504,2505.p.lar.

Ehadisin Kur’ana mutabakatının hüzumunu bildiren rivayet, bak: 2730/1.p.sonu

1106- “Evet muhaddisînin, muhakkikîninden “Elhâfız” tabir ettikleri zatlar, lâakal yüzbin hadisi hıfzına almış binler muhakkik muhaddisler, hem elli sene sabah namazını işa abdestiyle kılan müttaki muhaddisler ve başta Buhari ve Müslim olarak Kütüb-ü Sitte-i Hadisiye sahipleri olan ilm-i hadis dâhîleri, allameleri tashih ve kabul ettikleri haber-i vâhid, tevatür kat’iyetinden geri kalmaz. Evet fenn-i hadisin muhakkikleri, nekkadları o derece hadis ile hususiyet peyda etmişler ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’ın tarz-ı ifadesine ve üslub-u âlîsine ve suret-i ifadesine unsiyet edip meleke kesbetmişler ki; yüz hadis içinde bir mevzu’u görse, “mevzu’dur der: “Bu, hadis olmaz ve Peygamber’in sözü değildir” der, reddeder. Sarraf gibi hadisin cevherini tanır, başka sözü ona iltibas edemez. Yalnız ibn-i Cevzî gibi bazı muhakkikler tenkidde ifrat edip, bazı ehadis-i sahihaya da mevzu’ demişler. Fakat her mevzu’ şeyin manası yanlıştır demek değildir. Belki “bu söz, hadis değildir” demektir.” (M.94) (Bak: Hadis-i Mevzu)

1107- “Eğer denilse: Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’ın her hal ve hareketini kemal-i ihtimam ile sahabeler muhafaza ederek nakletmişler. Böyle mu’cizat-ı azîme, neden on-yirmi tarik ile geliyor? Yüz tarik ile gelmeli idi. Hem neden Hazret-i Enes, Cabir, Ebu Hüreyre’ den çok geliyor; Hazret-i Ebu Bekir ve Ömer az rivayet ediyor?

Elcevab: Nasılki insan, bir ilaca muhtaç olsa, bir tabibe gider; handese için mühendise gider, mühendisten nakleder; mes’ele-i şer’iye müftüden haber alınır ve hakeza. Öyle de, sahabe içinde, ehadis-i Nebeviyeyi gelecek asırlara ders vermek için, ülema-i sahabeden bir kısım, ona manen muvazzaf idiler. Bütün kuvvetleriyle ona çalışıyorlardı. Evet Hazret-i Ebu Hüreyre bütün hayatını, hadisin hıfzına vermiş; Hazret-i Ömer, siyaset âlemiyle ve hilafet-i kübra ile meşgul imiş. Onun için, ehadisi ümmete ders vermek için, Ebu Hüreyre ve Enes ve Cabir gibi zatlara itimad edip, ondan, rivayeti az ederdi. Hem madem sıddık, sadûk, sâdık ve musaddak bir sahabenin meşhur bir namdarı, bir tarik ile bir hâdiseyi haber verse; yeter denilir, başkasının nakline ihtiyaç da kalmaz. Onun için bazı mühim hâdiseler, iki-üç tarik ile geliyor.” (M.132)

Kıyamet alâmetleri hakkında gelen derin manalı hadislerin tevili ve tefsiri için, hadis usulü mahiyetinde olan “Kıyamet Alâmetleri” maddesine ve 2024. parağrafa bakınız.

1107/1- İbn-i Mace, Mukaddime l. babda sünnete tebaiyeti ve sünnet yolunda yürüyen cemaatı medheder. 2. bab, hadislere hürmet, teslimiyet ve ilave yapmamak gerektiğini beyan eder. 4 ve 5. bablar, mevzu hadis ihdas etmenin vebalini anlatır. S.B.M. ci: l Mukaddime’de hadis ilmi ve tarihçesi hakkında tafsilat vardır.

Yukarı Çık