2201- LEDÜNN لدنّ : (İlm-i Ledünn) Bir ilim ismidir. Ona vâkıf olan, mestûrat ve hafâyayı, gizlilikleri münkeşif bir halde göreceği gibi esrar-ı İlahiyeye de ıttıla’ kesbeder. Bu ilm-i şerifin hocası ve sultanı, Fahr-i Kâinat Aleyhi Ekmelüttahiyyat Vessalavat Efendimiz Hz.leridir. Bu ilmin ehli ise, Enbiya-i İzam (A.S.) ve Ehlullah-i Kiram Efendilerimizdir.

Bir atıf notu:

-Hikmet-i İlahiyeden olan bâtın ilmi, bak: 1590.p.

2202- “Ledünn, “inde” gibi bir zarftır. مِنْ لَدُنَّا lisanımızda nezdimizden veya tarafımızdan demek gibidir. Şüphe yok ki bütün enbiyanın ilmi, taraf-ı İlahîden vahy ü ta’lim olmak i’tibariyle ledünnîdir. Fakat burada şayan-ı dikkattir ki: (18:65) وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا kaydıyla Hızır’a ta’lim edilmiş olan ilim Hz. Musa’nınkinden bambaşka bir ilim, yani ulum-i ledünniyeden bir ilm-u mahsus olduğu anlatılmıştır ki âyetteki kıssalar karinesiyle müfessirîn bunu “ilmülguyub ve esrar-ı ulum-i hafiyye” diye tefsir etmişlerdir. Ta’bir-i aherle demişlerdir ki: Musa’nın ilmi, marifet-i ahkâm ve zahir ile ifta; Hızır’ın ilmi ise, bevatın-ı umura ma’rifet idi. Sahih-i Buhari’de mervidir ki Hızır “Ya Musa” demiş! “Ben Allah’ın ilminden bana ta’lim ettiği bir ilim üzereyim ki sen onu bilmezsin. Sen de Allah’ın ilminden sana ta’lim ettiği bir ilim üzeresin ki ben onu bilmem.” Bu surette ilm-i ledünnî ta’biri bu ilm-i mahsusta bir ma’na-yı ehass ile ıstılah olmuştur ki; buna ilm-i hakikat ve ilm-i bâtın dahi denilmiş ve Sofiyye bu kıssaya bir hüccet olarak tutunmuştur. Hasılı ilm-i ledünnî cehd-i fikrî ile istihsal olunamayıp, taraf-ı Hakk’tan mevhibe-i mahzar olan bir kuvve-i kudsiyenin tecellisidir.” (E.T. 3262)

Yukarı Çık