2884- NUH (A.S.) نوح : Kur’an-ı Kerim’de adı geçen bir peygamberdir.

2885- “Hazret-i Âdem’den sonra insanlar çoğalmış, bir çok yerleri imar etmiş, fakat hakiki dini, Allah Teala’nın birliği ve ma’budiyeti hakkındaki tevhid akidesini bırakmış, putlara tapınmaya başlamışlardı. Kendilerine kırk veya elli yaşında bulunan Nuh Aleyhisselâm, peygamber gönderildi. Bu muhterem zatın 950 sene süren öğütlerini dinlemediler. Nihayet Hazret-i Nuh, Allah Teala’nın emriyle bir gemi yapmağa çalıştı; bu gemi yapılıp bitince emr-i İlahî ile gökten yağmurlar yağmaya, yerlerden sular fışkırmağa, denizler kaynayıp taşmağa başladı; sular bütün yeryüzünü kapladı, dağların tepelerini bile aştı. Buna “Tufan Hâdisesi” denir ki, rivayete göre Hazret-i Âdem’in yaratılışından 2242 sene sonra vukubulmuş, beş veya yedi ay devam etmiştir.

Nuh Aleyhisselâm Sam, Ham, Yafes adındaki üç oğlu ile sair mü’minleri ve münasib gördüğü hayvanlardan birer çift gemiye almış; bunun dışarısında kalanlar, suların içinde boğulup gitmişlerdir. Hazret-i Nuh’un Yam veya Ken’an adındaki oğlu da kendisine inanmayıp bu günahkâr kavim arasında mahvolup gitmiştir. Bilahare yağmurlar emr-i İlahî ile kesilmiş, sular çekilmeğe başlamış, Hazret-i Nuh’un gemisi de Musul civarında “Cudi” denilen dağın üzerine muharremin onuna rastlayan “Aşura” gününde oturmuş. Rivayete göre kırkı erkek kırkı da dişi olmak üzere seksen kişiden ibaret bulunan gemi halkı karaya çıkmış, Allah Teala’nın dinine sarıldıkları için selâmete ermişlerdir.

2886- Hazret-i Nuh’a ikinci Âdem denir. Çünki yeryüzündeki insanlar Tufandan sonra hepsi onun neslinden türeyip yeryüzüne dağılmış, aralarında başka başka diller meydana gelmiştir. Rivayete nazaran Hazret-i Nuh’un oğlu bulunan Sam; Arapların Farsların, Rumların; Ham da Sudan Kavminin; Yafes de Türklerin ilk babasıdır.

Hazret-i Nuh tufandan sonra altmış sene veya üçyüzelli sene kadar daha yaşamıştır.

Nuh Aleyhisselâm’ın vesair bazı kimselerin uzun bir müddet yaşamış oldukları çok görülemez. Hak Teala Hazretleri, ilk insanları lihikmetin çok yaşatmıştır. Allah Teala’nın kudretine göre güçlük yoktur. Zaten hayatımızın her lahzası onun kudretiyle kaimdir. Yoksa bir dakika bile yaşamak kabil değildir. Binaenaleyh Hak Tela dilediği kulunu uzun bir ömre nail edebilir. Artık bu seneleri aylar ile veya mevsimler ile te’vile lüzum yoktur.

Tufan hâdisesine gelince: Cumhura göre umumidir. Bütün yeryüzüne şamildir; en yüksek dağların tepelerinde görülen deniz hayvanları müstehaseleri (fosilleri) de bunu te’yid ediyor. Bazı zevata görede hususidir, yalnız Hazret-i Nuh’un bulunduğu Babil iklimine ve civarına aittir. Hakikatını Allah Teala bilir.” (B.İ.İ.477)

2887- Nuh Tufanını haber veren bir âyette şöyle buyuruluyor: (11:44)

 يَٓا اَرْضُ ابْلَع۪ى مَٓاءَكِ وَيَا سَمَٓاءُ اَقْلِع۪ى وَغ۪يضَ الْمَٓاءُ وَقُضِىَ اْلاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِىِّ وَق۪يلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ

İşte şu âyetin bahr-i belagatından bir katreye işaret için bir üslubunu bir temsil ayinesinde göstereceğiz. Nasıl bir harb-i umumide bir kumandan, zaferden sonra ateş eden bir ordusuna “Ateş kes!” ve hücum eden diğer bir ordusuna “Dur!” der, emreder. O anda ateş kesilir, hücum durur. “İş bitti, istila ettik. Bayrağımız düşmanın merkezlerinde, yüksek kalelerinin başında dikildi. Esfelüssafilîne giden o edebsiz zalimler cezalarını buldular” der.

Aynen öyle de: Padişah-ı Bîmisal, kavm-i Nuh’un mahvı için Semavat ve Arz’a emir vermiş. Vazifelerini yaptıktan sonra ferman ediyor: “Ey Arz! Suyunu yut. Ey sema! Dur, işin bitti. Su çekildi. Dağın başında me’mur-u İlahînin çadır vazifesini gören gemisi kuruldu. Zalimler cezalarını buldular.” İşte şu üslubun ulviyetine bak. “Zemin ve gök iki muti’ asker gibi emir dinler, itaat ederler” diyor. İşte şu üslub işaret eder ki, insanın isyanından kâinat kızıyor. Semavat ve Arz hiddete geliyorlar ve şu işaretle derki: “Yer ve gök iki muti’ asker gibi emirlerine bakan bir zata isyan edilmez, edilmemeli.” Dehşetli bir zecri ifade eder. İşte tufan gibi bir hâdise-i umumiyeyi bütün netaiciyle, hakaikiyle birkaç cümlede îcazlı, i’cazlı, cemalli, icmalli bir tarzda beyan eder.” (S.376)

2888- Diğer bir âyet de şöyledir: (11.40) “حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ Ta ki emrimiz geldi ve tennur feveran etti, sun’una devam eyliyor.

Tennur: Lügatte kapalı bir ocak, bir fırındır ki lisanımızda en ziyade “tandır” tabir olunur. Leys demiştir ki; “tennur” umumiyetle her lisana geçmiş bir lafızdır...

“Feveran” da malumdur ki kuvvet ve şiddetle kaynamak, fışkırmaktır. Şimdi biz gemiden bahsolunurken tam ocak feveran ettiği sırada yüklemek emri verildiğini işittiğimiz zaman, o geminin harekete müheyya, fayrap vaz’iyetinde bir vapur olduğunu anlamakta hiç tereddüt etmeyiz..

Eslaf-ı müfessirîn bunun hakkında muhtelif manalar kayd ve nakletmiş-lerdir... Ekser müfessirîn tennurun hakikaten bir ocak manasına olduğunda müttefiktir..

Ebu Hayyan tefsirinde Hasen’den rivayet olarak “tennur” مَوْضِعُ اِجْتِماعِ الْمَاءِ فِى السَّفِينَةِ “gemide suyun mevzi-i içtimaı” diye nakl edilmiştir ki, bu ifade hemen hemen geminin kazanını andırıyor. Görülüyor ki müfessirînin rivayetlerinin bir hayli noktaları, arz ettiğimiz manaya temas eder bir haldedir... Tennurun feveranı gemideki san’atın bir nihayeti ve haml ü hareket emrinin şart ve mebdei gösterilmiş bulunduğu da mülahaza edilirse, tennurun feveranı, geminin kuvve-i muharrikesini anlattığı ve فَارَ التَّنُّورُۙ bugünkü tabire göre “nihayet emrimiz gelip gemi fayrab edildiği vakit” demek olduğu tezahür eder. Ve bundan tennur ve feveran kelimeleri hakikat olduğu ve âyetin bu manada gayet zahir bulunduğu da şüphesizdir. Binaenaleyh nassta hakikatı ve zahiri bırakıp ta te’vil aramağa hiç de sebeb yoktur. (23: 27) âyeti de aynı manadadır.” (E.T. 2780-2782)

Bu izahttan, ilk buharlı geminin Allah tarafından Nuh (A.S.)a ihsan edildiğini anlamak mümkündür.

2889- Hz. Nuh (A.S.) hakkında âyetlerden birkaç not:

-Nuh’un (A.S.) risaletle tebliğe başlaması ve kıssa-i Nuh: (7:59, 64) (10:71-74) (11:24-49) (23:23-30) (26:105-121) (54:9-15) ve (71. Nuh Suresi’nin tamamı)

-Nuh Kavmi’nden sonra Hud Kavmi’nin (devletin) ilk teşekkülü ve içtimaî işaretle, şükür ve abdiyetin, nusret-i İlahiyeye nailiyet yolu olduğuna irşad: (17:3)

-Nuh tufanında Allah tarafından kurtarılanlar ve helâk edilenler: (21:76, 77)

-Nuh(A.S.) 950 sene tebliğde devam etti: (29:14)

-Nuh ve Lut (A.S.)’ın ailelerinin hiyaneti: (66:10)

-Sefine-i Nuh’un Cudi Dağı’nda oturması: (11:44)

Yukarı Çık