3289- SAMED صمد : Her şeyin kendine muhtaç olup, kendisi hiç kimseye ve hiç bir şeye muhtaç olmayan (Allah). *Pek yüksek, daim. *Refi’ ve âlî  ve içi dolu şey. *Kavmin ulusu.

3290- Bu kelime Kur’anda yalnız (112:2) âyetinde geçer. “Samed ismi hakkında lügat nokta-i nazarından mülahaza olunacak esaslı iki mana mervidir. Birincisi, hamd vezninde kasd manasına samd mastarında masmud-i ileyh, yani kasd doğrudan doğruya kendisine müteveccih olan maksud manasına olmaktır. “Samede samdehu” tabiri ma’ruftur ki dosdoğru, düpedüz, hiç inhirafsız ona kasd ve teveccüh etti demektir. Malum ki kasd’da bir noktaya doğrudan doğru teveccüh manası vardır. Bu mana ile bir kavmin seyyidine yani umûr ve ihtiyacatında maksud ve mercii olan ve mafevki bulunmayan en şerefli ulusuna, en büyük efendisine “samed-ül kavm” denilir. Ve mutlaka kadri yüksek, âlişan manasına da gelir ki, masmudun lâzım manasıdır. İkincisi: Bir de hiç cevfi, boşluğu olmıyan, eksiksiz, gediksiz, deliksiz, nüfuz edilmez şeye denir ki, musmed gibidir. Buna lisanımızda som tabir olunur.

3291- Bu meyanda en yüksek rivayet Abdullah İbn-i Büreyde’nin her halde Peygambere refi’ etmiştir biliyorum,  اَلصَّمَدُ الَّذِى لَا جَوَفَ لَهُ dir dedi, diye vaki olan bir rivayettir. Türkçemizde bu manalar eksiksiz, gediksiz, deliksiz, som diye ifade olunabilir ve bu ihtiyaçsızlıktan, gına-i tamdan, kemal-i âlâdan kinaye de olur. İbn-i Enbarî demiştir ki, ehl-i lügat beyninde samed “nasın havaic ve umurunda kendisine samd eder (yani doğrudan doğru maksud ve matlub edinerek müracaat ve iltica eyler) ve mafevki yok seyyid” demek olduğunda ihtilaf yoktur. Zeccac da demiştir ki, samed; suded yani ululuk kendisine müntehi olan, kendisine samd olunan, yani herşey ona dayanır, onu maksud ve merci edinir olandır.

Ali İbn-i Ebi Talha, İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet eylemiştir: Samed: sûdedinde kâmil olan seyyid ve şerefinde kâmil olan şerif ve azametinde kâmil olan azîm ve hilminde kâmil olan halîm ve ilminde kâmil olan alîm ve hikmetinde kâmil olan hakîm, velhasıl şeref ve ululuk envaının hepsinde ekmel olandır...” (E.T. 6305)

3292- İhlas Suresinde “üçüncü cümle: اَللّٰهُ الصَّمَدُۚ dir. İki cevher-i tevhide sadeftir. Birinci dürrü: Tevhid-i Rububiyet. Evet nizam-ı kevn lisanı der ki: Lâ Hâlika illâ hu.... İkinci dürrü: Tevhid-i Kayyumiyet. Evet seraser kâinatta, vücud ve hem bekada, müessire ihtiyaç lisanı der ki: Lâ Kayyume illâ hu...” (S.696)

3292/1- Allah’ın hiçbir şeye ve hiçbir kimseye hiçbir cihette muhtaç olmadığı, Kur’anın pek çok beyan ve ifadelerinde zikredilir. Bu hakikatı ifade eden kelimelerden birisi “gani”dir.

Bu kelimenin geçtiği âyetlerden alınan bir kaç not:

-Allah ganidir: (2:263,267) (7:133) (22:64) (31:26) (57:24) (60:6) (64:6)

-Allah bütün âlemlerden müstağnidir: (3:97) (29:6)

-Allah veled edinmekten müstağni ve münezzehtir: (10:68)

-Bütün insanlar ve yeryüzündekiler nankörlük ve küfran-ı ni’met etseler de Allah bütün bunlardan müstağnidir: (14:8)

-Allah’a şükretmek ve etmemek cihetinde de Allah müstağnidir: (27:40) (31:12) (39:7)

-İnsanlar fakir, Allah ganidir: (47:38)

Yukarı Çık