3377- SIDK صدق : Doğru söz. Hakikata muvafık olan. *Bir şeyin her hususu tam ve kâmil olması. *Ahdinde sabit olmak. *Peygamberlere mahsus en mühim beş hasletten birisi. *Kalb temizliği. (Bak: Kizb)

3378- “Sıdk, İslâmiyetin üss-ül esasıdır ve ulvi seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Öyle ise, hayat-ı içtimaiyemizin esası olansıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip onunla manevi hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz.

Evet sıdk ve doğruluk, İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sani-i Zülcelal’in kudretine iftira etmektir.

Küfür, bütün envaiyle kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; şark ve garp kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lâzım. Halbuki gaddar siyaset ve zalim propaganda birbirini karıştırmış, beşerin kemalatını da karıştırmış.” (H.Ş. 45)

3379- “Asr-ı Saadette sıdk vasıtasıyla Muhammed Aleyhissalatü Vesselâm’ın âlâ-yı illiyyîne çıkması ve o sıdk anahtarıyla hakaik-ı imaniye ve hakaik-ı kâinat hazinesi açılması sırrıyla, içtimaiyat-ı beşeriye çarşısında sıdk en revaçlı bir mal ve satın alınacak en kıymetli bir meta hükmüne geçmiş.

Ve kizb vasıtasıyla Müseylime-i Kezzab’ın emsali, esfel-i safilîne sukut etmiş. Ve kizb o zamanda küfriyat ve hurafatın anahtarı olduğunu o inkılab-ı azîm gösterdiğinden, kâinat çarşısında en fena, en pis bir mal olup, o malı satın almak değil; herkes nefret etmesi hükmüne geçen kizb ve yalana, elbette o inkılab-ı azîmin saff-ı evveli olan ve fıtratlarında en revaçlı ve medar-ı iftihar şeyleri almak ve en kıymetli ve revaçlı mallara müşteri olmak fıtratında bulunan Sahabeler; elbette şüphesiz bilerek ellerini yalana uzatmazlar. Kizb ile kendilerini mülevves etmezler. Müseylime-i Kezzab’a kendilerini benzetemezler. Belki bütün kuvvetleriyle ve meyl-i fıtrîleriyle en revaçlı mal ve en kıymettar meta ve hakikatların anahtarı Muhammed Aleyhissalatü Vesselâm’ın âlâ-yı illiyîne çıkmasının basamağı olan sıdk ve doğruluğa müşteri olup, mümkün olduğu kadar sıdktan ayrılmamağa çalıştıklarından, ilm-i hadisce ve ülema-i şeriat içinde bir kaide-i mukarrere olan “Sahabeler, daima doğru söylerler. onlardaki rivayet tezkiyeye muhtaç değil. Peygamberden (Aleyhissalatü Vesselâm) rivayet ettikleri hadisler, bütün sahihtir” diye ehl-i şeriat ve ehl-i hadisin ittifakına kat’i hüccet, bu mezkûr hakikattır.

3380- İşte Asr-ı Saadetteki inkılab-ı azîm, sıdk ile kizb, iman ile küfür kadar birbirinden uzak iken zaman geçtikçe gele gele birbirine yakınlaştı. Ve siyaset propagandası bazan yalana ziyade revaç verdi. Fenalık ve yalancılık bir derece meydan aldı...

Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur. “Urvet’ül-vüska” sıdktır. Yani, en muhkem ve onunla bağlanacak zincir doğruluktur.” (H.Ş. 48)

“Evet her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu söylemek doğru değil. Bazan zarar verse sükût etmek.. yoksa yalana hiç fetva yok. Her söylediğin hak olmalı, fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yok. Çünki halis olmazsa su-i tesir eder; hak, haksızlıkta sarf olur.” (H.Ş. 51)

“Ahlâk-ı âliyeyi ve yüksek huyları hakikata yapıştıran ve o ahlâkı daima yaşattıran, ciddiyet ile sıdktır. Eğer sıdk kalkıp araya kizb girerse, rüzgarlara oyuncak olan yapraklar gibi, o adam da insanlara oyuncak olur.” (İ.İ. 107)

3381- Kur’an (39:32 ilâ 35) âyetleri, sıdk’ı tekzib etmenin mesuliyetini ve sıdk’ı tasdik etmenin ise, afv ü mağfiretle mükâfatlandırılacağını beyan etmiştir.

Yukarı Çık