3649- TAKVA تقوى : Bütün günahlardan kendini korumak gayreti. Haramlardan ve haram olduğuna şüphe edilen şeylerden çekinmek. Ruhsatla değil, azimetle hareket etmek. (Bak: Amel-i Salih, Azimet, Def-i Mefasid, Nazar-ı Haram, Sedd-i Zeraî, Sefahet, Vicdan, Zühd)

3650- «Takva, lügatte vikaye’dendir. Vikaye, fart-ı sinayet yani gayet iyi korunup sakınmaktır. Aslı vakya’dır. Nefsi korkulacak şeylerden vikayeye koyup korumak, tabir-i âherle sipere girip korunmak demektir. Lügatte hakikatı budur. Sonra bazan korkuya takva ve takvaya korku tabir olunur. Şeriatta iki manada kullanılır. Birisi geniş olan âmm manasıdır ki, sonunda âhirete muzırr olanlardan sakınıp korunmak demektir. Bunun ziyadeyi ve noksanı kabul eden geniş bir sahası vardır ki, en aşağısı Cehennem’de muhalled kılan şirkten sakınmaktır. En yükseği de sırrını Hak’dan işgal edebilecek her husustan temiz tutarak bütün mevcudiyetiyle Hakk’a tebettüldür. Bütün manasıyla Allah’ın vikayesine duhuldür ki, (3:102) اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ kavlinde murad olan hakiki takva budur. Birde şeri’de mütearef olan hass manası vardır ki, mutlak olarak takva denildiği ve karine bulunmadığı zaman murad bu olur: Nefsi ukubete müstehıkk kılacak gerek fiil ve gerek terk herhangi bir günahtan korumaktır.

(53:32) اَلَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَٓائِرَ اْلاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلاَّ اللَّمَمَۜ mucebince, bunda kebairden içtinab bil’ittifak lâzımdır. Sagairden içtinab hakkında söz edilmiştir. Tirmizi ve sairenin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte:

لَا يَبْلُغُ الْعَبْدُ اَنْيَكُونَ مِنَ الْمُتَّقِينَ حَتَّى يَدَعَ مَالَابَاْسَ بِهِ حَذَرًا عَمَّابِهِ بَاْسٌ

“Kul be’s olan şeyden sakınmak için lâ-be’se-bih olanı terk etmedikçe müttakilerden olmaz”1 buyurulmuş olması hasebiyle haram şüphesi bulunan helallardan, yani kerahet-i tahrimiye ile mekruh olanlardan dahi içtinab lâzımdır.» (E.T. 4479)

S.B.M. 1.cild, 48. hadisi ve İ.M. 36. Kitab-ül Fiten 14.babı da şüpheli şeylerden kaçınmayı beyan eder. (Bak: 3307.p.)

3651- Ahlâkı tahrib eden bu sefahet ve hevesat zamanında takvanın en büyük esas olduğunu beyan eden Bediüzzaman bir mektubunda şöyle diyor:

«Bugünlerde Kur’an-ı Hakîm’in nazarında, imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve amel-i salih esaslarını düşündüm. Takva; menhiyattan ve günahlardan ictinab etmek ve amel-i salih; emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def-i şer, celb-i nef’a racih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve cazibedar  hevesat zamanında bu takva olan def-i mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş. Bu zamanda tahribat ve menfi cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan kebireleri işlemeyen kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde amel-i salihin ihlasla muvaffakiyeti pek azdır. (Bak: 710/1, 1000/5.p.sonu) Hem az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir. Hem takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü bir haramın terki vacibdir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var.

Takva böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek ictinab, az bir amelle, yüzer günahın terkiyle, yüzer vacib işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta niyet ile, takva namıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla menfi ibadetten gelen ehemmiyetli a’mal-i salihadır.» (K.L.148)

3652- İnsan, takvaya muvafık bir fıtratta yaratılmıştır. Bu sebeble Kur’an müteaddid âyetlerinde takvaya teşvik ve takvayı emretmektedir. Meselâ:  (2:21) لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ âyetinde geçen لَعَلَّ kelimesi, ümid ve recayı ifade ediyor. Fakat bu mana -hakikatıyla- Cenab-ı Hak hakkında istimal edilemez. Binaenaleyh ya mecazen istimal edilecektir veya muhatablara veyahud sami’ ve müşahidlere isnad edilecektir.

Mana-yı mecaziyle Cenab-ı Hak hakkında isnad edilmesi şöyle tasvir edilir: Nasılki bir insan, bir iş için bir adamı techiz ettiği zaman, o işin o adamdan yapılmasını ümid eder. Kezalik -bilâ teşbih- Cenab-ı hak, insanlara kemal için bir istidad, teklif için bir kabiliyet ve bir ihtiyar vermiştir. Bu itibarla Cenab-ı Hak, insanlardan o işlerin yapılmasını intizar etmektedir, denilebilir. Bu teşbih ve istiarede, hilkat-i beşerdeki hikmetin takva olduğuna ve ibadetin de neticesi takva olduğuna ve takvanın da en büyük mertebe oluduğuna işaret vardır.

3653- Reca manasının muhatablara atfedilmesi şöyle izah edilir:

Ey muhatab olan insanlar!  Havf u reca ortasında bulunmakla, takvayı reca ederek Rabbinize ibadet ediniz. Bu itibarla insan, ibadetine itimad etmemelidir ve daima ibadetinin artmasına çalışmalıdır.

Reca manası, sami’ ve müşahidlere göre olursa şöyle te’vil edilecektir.

Ey müşahidler! Arslanın pençesini gören adam, o pençenin iktizası olan parçalamayı arslandan ümid ve reca ettiği gibi; siz de, insanları ibadet techizatıyla mücehhez olduklarını gördüğünüzden, onlardan takvayı reca ve intizar edebilirsiniz. Ve keza ibadetin fıtrî bir iktiza neticesi olduğuna işaret-tir.

3654- تَتَّقُونَۙ : Takva, tabakat-ı mezkûrenin ibadetlerine terettüb ettiğinden, takvanın bütün kısımlarına, mertebelerine de şamildir.

Meselâ: Şirkten takva; kebairden, masivaullahtan kalbini hıfzetmekle takva; ikabdan ictinab etmekle takva; gazabdan tahaffuz etmekle takva. Demek تَتَّقُونَۙ kelimesi bu gibi mertebeleri tazammun eder. Ve keza ibadetin ancak ihlas ile ibadet olduğuna ve ibadetin mahzan vesile olmayıp maksud-u bizzat olduğuna; ve ibadetin sevab ve ikab için yapılmaması lüzumuna işarettir.» (İ.İ.98)

Bir atıf notu:

-Şirket-i maneviye-i Nuriyeden istifade için takva şartiyeti, bak: 1078.p.

3655- Takva hakkındaki âyetlerden birkaç not:

- Kur’an  müttakilere hidayettir: (2:2)

- Ehl-i takvanın mühim hususiyetleri: (2:177) (3:133, 134)

- Dünya hayatının ziyneti aldatıcıdır; hayat-ı ebediye ise müttakiler içindir: (43:33-35)

- Müttakiler ve onlara tahsis edilecek Cennet ni’metleri: (3:35) (26:88-90) (39:20, 33-35) (47:15) (78:31-36)

- Adavet adalette tarafgirliğe götürürse takvaya uygun düşmez: (5:8)

- En hayırlı libas, libas-ı takvadır: (7:26) (Bak: 1712.p.)

-  İttika sahiplerine, bir fürkan (hak ve batılı tefrik eden feraseti imaniye) verilir: (8:29)

- Takvanın ilzam (ilham) olunması: (47:17) (48:26) (91:8). Ayrıca (49:3) âyeti de alâkalıdır.

- Allah indinde en mükerrem, en müttaki olandır: (49:13)

- Bir âyette üç defa takvanın zikredilmesiyle işaret olunan takva mertebeleri: (5:93)

1 İbn-i Mace, zühd/24.bab

Yukarı Çık