3858- TEZKİR تذكير : Hatırlatma. Bilinen dinî hüküm ve hakikatları unutmamak ve bilhassa manevi tesirlerini takviye etmek ve meleke haline getirmek için tekrar etmek. *Vazifeyi veya Cenab-ı Hakk’ın emirlerini hatırlatma. Vaaz ve nasihat etme. Tenbih ve ikaz etme. *Gr: Bir kelimeyi müzekker kılmak. (Bak: Müzekkir, Tecdid-i İman)

3859- Dine ait mesailde hassaten esasat-ı diniyede tezkir ve tezekkür gayet mühimdir. Çünkü insan fıtraten unutucudur. Unutmaya karşı en birinci çare, unutulmaması istenen şeyin, zaman zaman bahsi yapılması ve tekrar edilmesidir. Binaenaleyh öğrenilen hak ve hakikatın ve vicdanında yerleşen hissiyat-ı diniyenin ve hizmet-i diniyede düstur ve kaidelerin unutulup lâkaydlığa ve gaflete düşülmemesi ve haricî tesirlerle doğru yoldan i’raz edilmemesi için samimiyet dairesinde tezkir ve tezekkür etmek gerektir. Hutbe-i Şamiye namındaki eserde: «Şu zaman-ı tereddüd ve evhamda iz’an ve iltizamı tenmiye ve takviye eden nurani sıcak kalblerden çıkan müsbet efkârı ve müşevvik beyanatı hüsn-ü zan ile temaşa etmek gerektir.» (H.Ş. 140) ifadesiyle anlatılan mana, tezkir hakikatını da tazammun eder.

3860- Hem Sözler Mecmuasında Cuma’da hutbe tezkir olduğu ve vicdanlara müessir olan Kur’an lisanıyla yapılması gerektiği şöyle ifade edilir:

«Eğer millet-i İslâm, İslâmiyetin zaruriyatı ve müsellematı ve malum olan ahkâmını, ekseriyet itibariyle imtisal edip yerine getirseydi, o vakit nazariyat-ı şer’iye ve mesail-i dakika ve nasayih-ı hafiyeyi anlamak için, bildiği lisan ile hutbe okunması ve suver-i Kur’aniyenin -eğer mümkün olsaydı- tercümesi1 belki müstahsen olurdu. Fakat Namaz, Zekat, Orucun vücubu ve katl, zina ve şarabın haramiyeti gibi malum olan ahkâm-ı kat’iye-i İslâmiye mühmel kalıyor. Avam-ı nâs, onların vücubunu ve haramiyetini ders almağa muhtaç değiller. Belki teşvik ve ihtar ile o ahkâm-ı kudsiyeyi hatırlatıp, İslâmiyet damarını ve iman hissini tahrik etmekle imtisallerine teşvik ve tezkire ve ihtara muhtaçtırlar. Halbuki bir ami ne kadar cahil da dahi olsa, Kur’an’dan ve hutbe-i Arabiyeden şu meal-i icmaliyeyi anlar ki: “Herkese ve bana malum olan imanın rükünlerini ve İslâmiyetin umdelerini hatib ve hâfız ihtar ediyor ve ders veriyor, okuyor” der; kalbinde onlara karşı bir iştiyak hasıl olur. Acaba kâinatta hangi tabirat var ki, arş-ı azamdan gelen Kur’an-ı Hakîm’in i’cazkârane, müfehhimane ihtarlarına, tezkirlerine, teşviklerine mukabil gelebilsin!» (S:483)

Görülüyor ki, tezekkür ve tezkir, telkin manasında ortak his ve vicdana te’sir ve teşvik etmektir ve lâkaydlık ve nisyan gafletinden ikazdır. Demek dinî hakaikı yalnız aklen bilmek yeterli değildir, manevi imtisal gerektir.

3861- Elmalılı Hamdi Yazır, (80:11) âyetini tefsir ederken tezkir hakkında şu malumatı veriyor:

«Tezkire, esasen tezkir etmek, yani ana ana belletmek ve hatıra getirmek manasına masdar olmakla beraber, bir şeyi unutturmayıp hatırlatmaya vesile olan anımlık manasına müzekkire, muhtıra gibi isim olarak kullanılır. Meselâ parmağa bağlanan bir iplik, unutulmayıp kulakta küpe olacak ibretli bir söz, bir muhtıra defteri, her birer tezkire olduğu gibi, bu suretle verilen öğüt, edilen va’z u nasihat, yazılan bir eser, bir mektub ve kitablar hep birer tezkiredir ki, bunda esas itibariyle malum olan birşeyi zühul zamanında hatıra getirip düşündürmek manası asıl olmakla beraber, o suretle yeniden birşey ihbar ve ilka etmek, fikir ve hatıra koyup belletmek manası da yok değildir. İşte Kur’an âyetleri,sahifeleri, sureleri ve heyet-i mecmuası ile de taraf-ı İlahîden bir tezkiredir.» (E.T. 5577)

3861/1- Kur’an’da tezkir sırrına hahişger mü’minler şöyle tavsif ediliyor:

«(25:73) وَالَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ Ve onlar ki Rablerinin âyetleriyle tezkir edildikleri vakit, yani kendilerine ihtar yapıldığı, va’z-u nasihat olunduğu, ders verildiği vakitler  لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا o âyetlerin üstüne sağırlar, körler halinde yıkılmazlar, yani dinlememezlik etmezler, üzerine üşüşürler, lâkin görür göz, dinler kulak ile üşüşürler.» (E.T.3614)

Kemal-i alâka ve dikkatle dinleyip tefeyyüz ederler ve onlara huzur ve sekinet gelir. (Bak: 3701.p.)

Hak kendilerine tebeyyün ettikten sonra haktan i’raz edenlere hitaben bir âyette de şöyle buyurulur:

«Kalblerinin kasavetinden veya bozukluğundan dolayı وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا ذُكِّرُوا بِه۪ۚ ( 5:13 ) tezkir ve ihtar olundukları şeylerden en mühim bir kısmını da unuttular. -Diğer bir mana ile- tezkir edildikleri, belletildikleri şeylerin bir kısmından hazzalmayı, intifa’ etmeyi unuttular, hatırlarına getirmez veya getirmez oldular.» (E.T.1602)

Mezkûr âyet nakz-ı ahd ile yani gaflet dünyasına dalarak sadakatı terk ile ve nefis ve enenin temayüllerine kapılarak önceden okudukları ve aldıkları dersleri ve hakikatları unutanların ve tezkir ü tezekkür etmeyip gaflete düşenlerin hallerini ibret için nazara veriyor.

3862- S.M. cild:3, Kitab-ül Cum’ada 34. hadiste Resulullah’ın (A.S.M.) Cuma hutbesinde Kur’anla halka tezkir buyurdukları kaydedilir.

S.M. 2821 ve devamındaki hadiste: Cemaata yapılan ders ve tezkirde dinleyicileri bıktırmamak dersi verilir.

Kur’an’da tezkir ve tezekkürle alâlakalı âyetlerden birkaç not:

-Kur’an bir tezkir ve ihtardır: (74:54) Ayrıca (81:27) âyeti de aynı mana ile alâkalıdır.

-Hz. Peygamber (A.S.M.) tezkirle muvazzaf müzekkirdir, mütesallıt değil: (88:21)

-Kadınların dahi evlerinde âyat-ı İlahiye ve hikmeti tezekkür etmeleri: (33:34)

1 (Haşiye): İ'caza dair olan Yirmibeşinci Söz, Kur'anın hakikî tercümesi mümkün olmadığını göstermiştir.

Yukarı Çık