3967- VİCDANİYAT وجدانيات : İnsanın fıtrat-ı asliyesinin yani fıtrat-ı selimesinin, sefaheti terk ve terbiye-i İslâmiye ile tekâmül edebilir bir mahiyete sahib olması. (Bak: Fıtrat)

İnsanda fıtrat-ı asliye, manevi bir proğramı tazammun eden çekirdek gibidir. Nasılki çekirdeğin fıtrat-ı asliyesinde ağaç olma manevi proğramı vardır ve eğer o manevi proğram olmazsa büyüyüp ağaç olamaz; aynen öyle de, insanın ruhunda fıtrat-ı asliyesi ve insaniyetin manevi proğramı olmasa idi o da tekâmül edemez ve bir nevi hayvan olarak kalırdı. (Bak: 143.p.)

3968- Vicdaniyata ait muhtelif hisler, zahirî sebebler itibariyle ele alınırsa, kişinin yaşadığı hayat şeklinin, gördüğü terbiye tarzının ve içinde bulunduğu cemiyet hususiyetlerinin te’siri ile tedricen şekil alır. Bu itibarla, İslâmî şeairin (Bak: Şeair) yaşandığı müsbet cemiyetler, ulvi hislerin mütevarisen ferdlere intikal etmesine vesile olur. Sefahete düşkün bozuk cemiyetlerde ise, ferdin fıtratındaki istidadlar, zahirî sebebler itibariyle alelekser tekâmül etme imkânını bulamaz. Bu hale sebebiyet verenler de mes’ul olurlar. (Bak: Essebebü Kelfail)

3968/1- - Vicdaniyata ait hisler, insanda tedricen olgunlaşıp teşekkül ettiğinden insanın istediği anda yaptığı ihtiyarî fiillerinden ayrıdır. Meselâ vicdaniyattan olan haya (Bak: Haya) hissine sahip olan bir kadın bilihtiyar başını açsa, utanır ve yüzü kızarır. Utanmayı, niyet ve ihtiyariyle önleyemez. Ancak açık-saçık hayata meylederek zamanla ve tedricen vicdaniyatını bozarak utanmaz hale gelir. Tersine vicdaniyatını bozmuş bir kadın da, açık-saçıklığından dolayı istese de utanamaz. Bütün vicdanî hissiyat bu kıyasla düşünülse, vicdaniyatını kaybeden insanın kendini ne dehşetli tedenniye attığı anlaşılır. Mevzumuz olan vicdaniyatı çok veciz ifade eden aşağıdaki parça şayan-ı teemmüldür. Şöyle ki:

3969- «Hasenatın hayatı niyet iledir (yani livechillah olan niyet iledir). Onların fesadı ise ucub, riya ve gösteriş iledir.

Hem vicdaniyatın bizzat meş’ur olan ahvalinin damarı niyet ile ve ikinci bir şuur ile inkıta’a uğrar.

Şu halde amellerin hayatı niyet olduğu gibi, ahvalin de ölümü, bir cihette niyettir. Meselâ tevazu ki, bir haldir. Ona sun’î bir şekilde fıtrîlikten çıkarıp yukarıda geçtiği gibi ikinci bir şuur ile niyet etmek, vicdaniyatın bizzat meş’ur olan tevazuunu ifsad eder. Ve hakeza tekebbüre niyet etmek, fıtrî olan kibr-i nefs ve vakarı izale eder. Ve yapmacık bir feraha niyet etmek dahi, onu uçurur. Hem gamgîn olmaya niyet etmek de, onu gevşekleştirir ve hakeza kıyas et!» (M.Nu. 403)

3969/1- Kalbde hissiyat-ı vicdaniye şeklinde sabitleşmiyen ilim yalnız akılda kalıp fiilî ve amelî tezahürleri görülmez. Nitekim bazı rivayetlerde, âhizzamanda ümmetin Kur’an okuyacağı fakat boğazlarından aşağı geçmiyeceği (yani vicdanda, kalbde seciyeleşmiyeceği) bildirir. (R.E. 301, 302) (Bak: 1586, 3883.p. da dip notu) (Daha geniş tafsilat için: Ehadisin elif-baya göre tanzimli fihristesi olan miftah-ı künûz-is-sünne isimli eserde Kur’an maddesinin 2. notuna bakınız.)

Yukarı Çık