3975- YAHUDİ يهودى : Hz. Yakub’un (A.S.) oğullarından Yehuda’ya mensub olan. Benî İsrail, Musevi.

İslâm Ansiklopedisi, Yahudi kelimesinin kökü hakkında muhtelif rivayetleri kaydeder. Ve bütün bu farklı rivayetlere rağmen, Yahudi kelimesi Yuda bölgesinde yerleşmiş bulunan eski İsrail halkının yeni nesilleri için kullanılmıştır, der. (Bak: Ehl-i Kitab, İsrail, Siyonizm, Tevrat)

3976- Yahudilerin dünya hayatına aşırı bağlılıklarını, peygamberlere daima isyankâr hallerini ve bundan dolayı da Allah tarafından musibetlerle cezalandırıldıklarını Kur’an tekrarla bahseder. Ezcümle Kur’anda şöyle buyuruluyor:

3977-   «(2:96)  وَلَتَجِدَنَّهُمْ اَحْرَصَ النَّاسِ عَلٰى حَيٰوةٍۚ وَمِنَ الَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا يَوَدُّ اَحَدُهُمْ لَوْ يُعَمَّرُ اَلْفَ سَنَةٍۚ وَمَا هُوَ بِمُزَحْزِحِه۪ مِنَ الْعَذَابِ اَنْ يُعَمَّرَۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ۟

(5:62)  لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

(5:64) وَيَسْعَوْنَ فِى اْلاَرْضِ فَسَادًۜا وَاللّٰهُ لاَ يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ

(17:4) وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَن۪ٓى اِسْرَٓائ۪يلَ فِى الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِى اْلاَرْضِ مَرَّتَيْنِ

(2:60) وَلاَتَعْثَوْا فِى اْلاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ

Yahudilere müteveccih şu iki hükm-ü Kur’anî, o milletin hayat-ı içtima-iye-i insaniyede dolap hilesiyle çevirdikleri, şu iki müthiş düstur-u umumiyi tazammun eder ki, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi sarsan ve sa’y ü ameli, sermaye ile mübareze ettirip, fukarayı zenginlerle çarpıştıran, muzaaf riba yapıp bankaları tesise sebebiyet veren ve hile ve hud’a ile cem’-i mal eden o millet olduğu gibi, mahrum kaldıkları ve daima zulmünü gördükleri hükümetlerden ve galiplerden intikamlarını almak için her çeşit fesad komitelerine karıştıran ve her nevi ihtilale parmak karışıran yine o millet olduğunu ifade ediyor.

3978- Meselâ: (2:94) فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ “Eğer doğru iseniz, mevti isteyiniz. Hiç istemiyeceksiniz.” İşte meclis-i Nebevîde küçük bir cemaatin cüz’î bir hâdise ünvanıyla, milel-i insaniye içinde hırs-ı hayat ve havf-ı mematla en meşhur olan millet-i Yehud’un ta kıyamete kadar lisan-ı halleri mevti istemiyeceğini ve hayat hırsını bırakmıyacağını ifade eder.

Meselâ: (2:61) ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ Şu ünvanla o milletin mukadderat-ı istikbaliyesini umumi bir surette ifade eder. İşte şu milletin seciyelerinde ve mukadderatında münderic olan şöyle müthiş desatir içindir ki, Kur’an onlara karşı pek şiddetli davranıyor. Dehşetli sille-i te’dib vuruyor. İşte şu misallerden kıssa-i Musa Aleyhisselâm ve Benî-İsrail’in sair cüz’lerini ve sair kıssalarını bu kıssaya kıyas et.» (S.402)

Bir atıf notu:

- Yahudilerin mevti hiç istemiyecekleri, bak: 2397/1.p. sonu.

«Hem dünyada, milletler içinde şiddet-i hırs ile meşhur olan Yahudi Milletinden daha ziyade rızk peşinde koşan olmuyor. Halbuki zillet ve sefalet içinde en ziyade su’-i maişete onlar maruz oluyorlar. Onların zenginleri dahi süflî yaşıyorlar. Zaten riba gibi gayr-ı meşru’ yollarla kazandıkları mal, rızk-ı helal değil ki, mes’elemizi cehretsin.» (M.418) (Bak: 1275.p.)

3979- Kur’anda (2:61) وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ âyetinin delaletiyle Yahudi milletinin daima zillet ve meskenet içinde kalmaları gerekirken 1947’de Filistin’den küçük bir devlet kurmuş olmaları sebebiyle sorulan bir suale Bediüzzaman’ın verdiği cevab:

«Yahudi milleti hubb-u hayat ve dünyaperestlikte ifrat ettikleri için her asırda zillet ve meskenet tokadını yemeğe müstahak olmuşlar. Fakat bu Filistin mes’elesinde, hubb-u hayat ve dünyaperestlik hissi değil, belki enbiya-i Benî-İsrailiyenin mezaristanı olan Filistin o eski peygamberlerin kendi milliyetlerinden bulunması cihetiyle bir cihette bir ehemmiyetli hiss-i millî ve dinî olmasından çabuk tokat yemiyorlar. Yoksa koca Arabistan’da az bir zümre hiç dayanamayacaktı, çabuk meskenete girecekti.» (Ş.507)

3979/1- Yahudilik cereyanının Türkiye ve İslâmiyet aleyhinde Lozan’da oynadığı rol:

«Büyük Doğu’nun yirmidokuzuncu sayısında; “Lozan’ın İçyüzü” diye yazılan makaleden:

İngiliz murahhas hey’eti reisi Lord Gürzon, nihayet en manidar sözünü söyledi. Dedi ki:

“Türkiye İslamî alâkasını ve İslâmı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur ve Hristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz.”

Lozan’da Türk murahhas hey’eti başkanı bulunan ve henüz hakiki kasıtları anlıyamıyan İsmet Paşa, bir aralık bütün Hristiyan emellerinin Türkiye’yi mazisindeki ruh ve mukaddesatı kökünden ayırmak olduğunu sezdiği halde, şu gizli ivaz ve te’minatı veriyor ve diyor ki: “Eskiden beri kökleşmiş ve köhne engellerden... (yani an’ane-i İslâmiyet’ten) kurtulmak hususunda besledikleri (yani İsmet’in beslediği) azmin, inkâr edilmez delilidir.”

Harfi harfine iktibas ettiğimiz bu sözlerle, Türk başmurahhasının yani İsmet’in, eskiden kökleşmiş ve köhne olmuş engellerden kurtulmak hususunda Türk milletine beslediği kat’i azimle ne kasdettiğini ve bunu hangi maksad altında İslâmiyet düşmanlarına ivaz diye takdim ettiğini sormak lâzımdır.

Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzat karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yani Mustafa Kemal’e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa’dan Ankara’ya götüren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir’den Ankara’ya götüren trenle Eskişehir’de buluşuyor. Bir arada ve başbaşa seyahat... Sonra Ankara gizli meclis toplantıları... Fakat esas mes’elelerde daima başbaşa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: “Din öldürülecektir.”

Lozan Konferansı’nın ikinci sahifesi: ...Artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yani dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükümeti) bundan böyle, bu millete, İslâmiyet’i katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yani düşman ehl-i salib kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudut dışı değil de, hudut içi ve milli irade yaftası altında çalışacağı şüpheden  varestedir.

Nihaî Vesika:

Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarası’nda “Türkler’in istiklalini ne için tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevab:

“İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamıyacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.” Yani Mustafa Kemal ve İsmet’in verdikleri karar, Türk Milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır.

Artık bunun üzerine herşey apaçık anlaşılıyor değil mi?

Gizli anlaşmanın entrikası:

Türkler’e dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartıyla, sun’i istiklal işinde gizli anlaşmanın müessiri, tek kelime ile Yahudiliktir. Buna me’mur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvela Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şeflerine, Türk’ün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, ta içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır. Yani Masonluk hasebiyle Kur’anın ahkâmını kaldırmak, milleti dinsiz yapmak. Hayim Naum müthiş planının zeminini Amerika’da hazırladıktan sonra İngiltere’ye geçmiş ve halis Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur:

“Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyet’i ve İslâmî temsilciliklerini, ayaklar altında çiğnetmeği taahhüd ediyorum.” Aynı Hayim Naum, Türk murahhaslar hey’etine müşavir sıfatıyla sokulmanın da yolunu bulmuş, yani Mustafa Kemal ve İsmet’i kendine dost bulmuş. Onun için üçü birleşmiş. Ve artık arada santralın intizamla işlemesine hiçbir  mani kalmamıştır. Hayim Naum o sırada Ankara’ya kadar da uzanarak planın muvaffakıyeti için gereken en mühim ve merkezî şahıs nezdinde -yani Mustafa Kemal yanında- emin bulunduğu te’sirinin derecesini ölçmek istemiştir. Öyle ki bu te’sir, mahud mevzuda Hayim Naum’dan daha heveskâr ve gayretli bir İslâmiyet düşmanına tesadüf etmekle muradına ermiş. Ve artık Türk’ü içinden vurmanın planını gerçekleştirmek için her unsur tamamlanmıştır.

3979/2- İşte bu ehemmiyetli vesika, tam tamına Risale-i Nur tercümanının kırk küsur sene evvel Hadis-i Şerif’in ihbarına dair beyan ettiği hâdiseyi tasdik ettiği gibi; ve Şeriat-ı Ahmediye’ye ihanet eden o dehşetli şahsın mühim bir kuvveti Yahudi olduğu, (Bak: 2070.p.) Yahudi olan Lord Gürzon ile Hayim Naum o ihbarın hakikatını gösterdiklerini ve yirmibeş seneden beri Nurcuların imhasına keyfî kanunlarla dehşetli zulümlerin hikmetini tam gösteriyor.» (E.L.II. 31-33)

«Bizim en mühim suçumuz olarak gösterdikleri eski partinin bir kısım şeflerine hakikat namına itirazımızın yüz misli ziyade şimdiki dinî mecmualar, resmî cerideler aynı itirazı şiddetle vurdukları halde, Risale-i Nur’un bir mahrem parçası şimdiki zaman tamamıyla tayin ettiği bir hadisin hakikatını tefsir bahsinde, şeflerin başı Lozan Muahedesinde hiçbir zaman hiçbir Müslüman hakiki Türk’ü, hiçbir Nasraniyete ve Yahudilik’e ve başka dine girmiyen ve İslâm kahramanları olan Türkler’i Protestan yapmağa malum hahambaşı ile ittifak ederek rey veren o adam, bütün ülema-yı İslâm’ın “Cevazı yok” diye ittifaktan hükmettikleri halde, on cihetle kanunlarla onun bütün bu vatandaki masum Müslümanlar’a cebren giydirdiği ve tarih-i beşerde bu çeşit manasız acib bir cebr-i umumi yapmak ve hiçbir kanuna uymayan keyfî kanun namına kanun ile onu (şapkayı) bu millet-i İslâmiye’ye cebren giydirmek; elbette o adama, o Lozan Muahedesinde verdiği dehşetli fikrini isbat etmiş ki, Din-i İslâm’a gayet muzır olarak Hadis’in haber verdiği adam bu zamanda o şeftir.» (E.L.II, 41)

Bir atıf notu:

- Bediüzzaman Hz.leri ile Mustafa Kemal arasında anlaşmazlık, bak: 385.p.

3980- «“Rivayette var ki: Deccal’in mühim kuvveti yahudidir. Yahudiler severek tabi olurlar.”1 (Bak: 2070.p.)

Allahu a’lem.. diyebiliriz ki, bu rivayetin bir parça te’vili Rusya’da çıkmış. Çünki her hükümetin zulmünü gören Yahudiler, Almanya memleketinde kesretle toplanıp intikamlarını almak için, Komünist Komitesi’nin te’sisinde mühim bir rol ile yahudi milletinden olan Troçki namında dehşetli bir adamı, Rusya’nın başkumandanlığına ve terbiyegerdeleri olan meşhur Lenin’den sonra Rus hükümetinin başına geçirerek Rusya’nın başını patlatıp bin senelik mahsulatını yaktırdılar. Büyük Deccal’ın komitesini ve bir kısım icraatını gösterdiler. Ve sair hükümetlerde dahi ehemmiyetli sarsıntılar verip karıştırdılar.» (Ş.587)

3980/1- Kur’anda 17:4-7. Ayetleri, Yahudilerin azgın kısmı yeryüzünde iki kere fesad hadisesini yapacakları; buna karşı Allah, onların üzerine güçlü kullarını musallat edeceği bildirilir. Birinci fesadları ikinci cihan harbine; ikinci fesadları ise, Allah onları birinci fesadlarından sonra kuvvetlendirmesine rağmen perişaniyetlerine sebeb olacağı manasını hatırlatır şekilde açıklayan Elmalı tefsiri önce ayet meallerini, sonra tefsirini veriyor. Şöyle ki:

وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَن۪ٓى اِسْرَٓائ۪يلَ فِى الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِى اْلاَرْضِ مَرَّتَيْنِ وَلَتَعْلُنَّ عُلُوًّا كَب۪يرًا

4- Biz İsrailoğulları’na Tevrat’ta şu hükmü verdik:

“Muhakkak siz, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir yükselişle yükseleceksiniz.”

فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ اُو۫لٰيهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًا لَنَٓا اُو۬ل۪ى بَاْسٍ شَد۪يدٍ فَجَاسُوا خِلاَلَ الدِّيَارِۜ وَكَانَ وَعْدًا مَفْعُولاً

5- (Yeryüzünde, ekser insanları istila eden fesadınızdan) Birincisinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.

ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَاَمْدَدْنَاكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَن۪ينَ وَجَعَلْنَاكُمْ اَكْثَرَ نَف۪يرًا

6- Sonra sizi tekrar o istilacılar üzerine (ilk fesadınızda sizi ezdirdiklerime karşı) galip kıldık ve size mallarla ve oğullarla yardım ettik. Ve toplum olarak sizin sayınızı artırdık.

اِنْ اَحْسَنْتُمْ اَحْسَنْتُمْ ِلاَنْفُسِكُمْ وَاِنْ اَسَاْتُمْ فَلَهَاۜ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ اْلاٰخِرَةِ لِيَسُٓوُ۫ٔا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْب۪يرًا

7- Eğer iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz yine kendinizedir. Artık diğer (yani Kur’anda bildirilen ikinci) fesadınızın zamanı gelince, yüzlerinizi üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları ve (üzerinize saldırttığım güçlü kullarımın) ilk kez girdikleri gibi yine Beyt-i Makdis’e girmeleri, ele geçirdikleri yerleri mahvetmeleri için onları tekrar (üzerinize) göndereceğiz.”

Bu dört ayetin sadeleştirilmiş tefsirinden bazı kısımları şöyledir:

“Allah’ın yüceliği, onlara (Yahudilerin azgınlarına) o korkunç kulları saldırttı da, evlerin aralarını yokladılar. Yani öyle istila ettiler, öyle can kırımı (katl-i amm) yaptılar ki, herkese açık genel yerlerden başka, evlerin aralarını arayıp öldürecek İsrailoğulları’nı aradılar ve bu, yerine getirilmiş ve vaad oldu. Yani birinci fesat döneminde vaad edilen hüküm ve alın yazısı (kader) bu şekilde gerçekleşti, tamam oldu...

Sonra da size, (İsrail oğullarına) onlar üzerine (birinci defa sizi ezen kuvvete karşı) tekrar saldırma imkânını verdik. Devletinizi tekrar verdik ve sizi malllarla ve oğullarla destekledik ve sizi orduca çoğalttık.  Şöyle diyerek ki: Eğer iyilik ederseniz; Allah’a itaat, emir ve yasaklara riayet etmekle güzel çalışır, iyilikler yaparsanız kendinize iyilik etmiş olursunuz. Çünkü o iyilik ve itaatin bereketleriyle yüce Allah, size her türlü iyilik ve bereket kapılarını açar ve eğer kötülük yaparsanız o da kendi aleyhinizedir. Allah’a isyan eder, yasak şeyler ve bozgunculuk peşinde olursanız, kendinize kötülük etmiş olursunuz. Çünkü isyan ve bozgunculuğun uğursuzluğu ile, üzerinize dünya ve ahiret cezalarının kapıları açılır.

Demek ki İsrailoğulları devletinin bu şekilde geri verilmesi Allah’ın bir yardımı olmakla beraber, aynı zamanda kendilerinin iyi çalışmalarıyla da ilgili idi. O acı terbiye ile (ilk kez güçlü kullarıyla ezdirilme ile) tevbe etmişler, durumları düzelerek güzel  çalışmışlar.....Fakat bu iyilik, devam etmeyip ikinci bozgunculukları başlayacak ve o vakit son cezalandırma zamanları gelecek, kötülükleri yüzlerine çarpılacak, devletleri başlarına yıkılacaktı. Nitekim şöyle buyurulmuştur: Bunun üzerine sonraki (son ikinci fesadlarına karşı) cezalandırma zamanı gelince; önce haber verilen iki defa fesat çıkarmaktan sonuncusunun cezalandırılma zamanı gelince ..... yüzlerinizi kötü duruma sokmak için  ve (ilk defa sizi ezen kulların) ilk kez girdikleri gibi Mescid’e (Kudüs’e) girmeleri için ve her istila ettiklerini mahvetmeleri içindir.”   (Elmalı Tefsiri sh.3156-3163 arasından seçme kısımlardır.)

Âhirzamanda İslâmların Yahudi kıtalinde taşların dahi Yahudi’yi ihbar edeceği rivayeti için bakınız: Buhari 56. Kitab, 94.Bab; Müslim 52. Kitab-ül Fiten 18.Bab, hadis:79-82.

 Bir atıf notu:

-Yahudilere bazı helâl şeylerin yasaklanması, bak: 3143.p.

-Kıyamette müslümanların dağlar gibi günahları yahudilere yüklenir, bak: 952.p.sonu

1 Riyazüssalihîn Tercemesi ci:3 hadis:1844 ve S.M. ci:8 sh:500 hadis:124 ve K.U. ci:14 hadis: 39867, 39079

Yukarı Çık