DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

İFSAD CEREYANLARINA KARŞI TEYAKKUZ DERSLERİ

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Aziz kardeşim,

İfsad cereyanına karşı teyakkuzu gerektiren bazı ehemmiyetli mes’eleleri soruyorsun. Zaten sizin sorduğunuz mes’eleler bizim de mes’elemiz olup, külliyattan da aramayı düşünüyorduk. Şimdi ise aramama iyi bir saik ve sebeb oldu. Evet kardeşim böyle ifsad şartlarının şiddeti ve sinsiliği sebebiyle gelecek ikazların nazara verilmesi icab ediyor.

Aşağıda nakledilen ehl-i nifakın Hazret-i Üstadı çürütme planlarına karşı yapılan ikazlar aynı zamanda hizmet-i Nuriye’ye sadakatın lüzumunu te’vilsiz, metanetle ve merdane telkin ve tebliğ eden hizmet ehline de şamildir. Çünkü nifak cereyanı onların da hizmetlerine mani olmak ister. Hem bu teyakkuz dersleri her zaman için çok lüzumlu ikaz dersleridir. Risale-i Nur’un dersleri sadece yazıldığı zamana bakmayıp, kıyamete kadar hükmü baki olduğu külliyatın malum ifadeleriyle bedîhidir. Bu ikazları bilmemek veya nazara almamak bazı hissiyat ve garazlar sebebiyle zendeka cereyanına alet olmak tehlikesine de sebeb oluyor. Bu son senelerde bilhassa istihrac ve ihbar-ı Üstadâne ile bilinen ve has nurcuların beklediği 1417 (Miladi 1997) ve sonrasında (aynen de Şualar’da anlatılan o rakamın devresinde İslam dünyasına hücum başladı) çok dikkat ve teyakkuz ve gayret-i diniye sahibi olmak zarureti vardır.

“Başta zındıklar ve ehl-i dalalet ve ehl-i siyaset ve ehl-i gaflet, hattâ safi-kalbehl-i diyanet şahsa fazla ehemmiyet verdikleri cihetinde, haksızlar o şahsı çürütmekle hakikatlara darbe vurmak ve o Nurlara, benim gibi bir bîçareyi maden zannederek bütün kuvvetleriyle beni çürütüp, o nurları söndürmeye ve safi-kalblileri de inandırmaya çalışıyorlar. Ezcümle, İkinci Mes'elede bir hâdise bu hakikatı gösteriyor.” (Emirdağ Lahikası-1 71 )

Zendeka cereyanının sinsice hulûl edip, hissiyatına mağlub kişileri bulup ifsadına alet etmesi cihetinde ikaz eden şu kısa beyanlara da dikkat etmek gerektir.

“Haricî ve büyük bir düşmanın hücumu zamanında, dâhilî küçük düşmanlıkları bırakmak elzemdir. Yoksa, hücum eden büyük düşmana yardım hükmüne geçer. Bunun için daire-i İslâmiyede eskiden beri tarafgirane birbirine mukabil, muarız vaziyetini alan ehl-i İslâm, o dâhilî düşmanlıkları muvakkaten unutmak, maslahat-ı İslâmiye muktezasıdır.” (Emirdağ Lahikası-1  211 )

“Din ve İslâmiyet düşmanları, ekseriya perde ardından bahaneler icad ederek dine saldırmaktadırlar. Doğrudan doğruya dinin ve İslâmiyetin aleyhinde bulunmuyorlar; dine hizmet eden, bu uğurda türlü fedakârlıklara katlananları nazar-ı âmmede kötülemek, halkın sevgisini çürütmek için hücuma geçiyorlar; tâ ki dine hizmet edenleri âtıl vaziyete getirip, dinî inkişafa mani' olsunlar. İmansızlığın, ahlâksızlığın revaç bulmasını temin etsinler.” (Tarihçe-i Hayat  24 )

Merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin zendeka cereyanının ifsadatına aldanmamak, hizmet ve hizmet ehli aleyhinde alet edilmemek için yazdığı bir yazısının bir kısmında şu hususlara dikkat çekiliyor,

“Bu asırdaki hizb-ul Kuran olan Nur talebelerinin maddi manevi harika kuvvetlerine dayanamayan, ittihad ve ittifakını kıramayan din düşmanları ve münafıklar ve bunlara aldananlar, türlü türlü entrika ve dolapları üstadımız Bediüzzaman hazretlerinin sağlığında çevirmişler. Kardeşi kardeşle boğuşturmaya çalışmışlar. İftiralar ve menfi farfaralı propagandalar yaymışlar fakat netice elde edememişler. Bilakis nur talebelerinin birbirlerine kayıtsız şartsız kenetlenmelerine tesanüdlerinin birden kuvvetlenmesine bu hususlarda gayet dikkatli ve yanık bulunmasına sebeb olmuşlardır. Her fena dedikoduda ehl-i imanın ağzından da çıksa mutlaka dinsizlerin ve münafıkların parmağıyla olduğu teyakkuzunu taşımalarına sebeb olmuşlardır. Dinsizlerin aleyhine Nur talebelerinin lehine tecelli eden bu neticeyi sonra münafıklar gözleriyle görmüşler ye’se ve çeresizliğe düşmüşlerdir. Ne şekilde olursa olsun, hangi ehli imanın ağzından ve elinden çıkarsa çıksın Nur talebelerinin ittifakını bozabilmek kasdıyla ortalığa yayılacak ittiham ve iftiralara karşı dedikodu ve mukabele etmeyeceğiz. Onlarla uğraşmak küçüklüğüne düşmeyeceğiz. Onlarla meşgul olup hizmete ve ibadete, Nurlara çalışmaya sarf edeceğimiz kıymetdar vaktimizi öldürmeyeceğiz. Bihassa ve bilhassa şahsımıza gelen iftiralar ve darbelerden memnun kalacağız. Risale-i Nur’un selamet ve intişarı ve ittihad ve tesanüdümüz uğrunda icabında haysiyet ve izzetimizi, hissiyat ve nefsimizi feda edeceğiz.” Z. Gündüzalp

Hazret-i Üstad Emirdağ Lahikası 108 de diyor ki;

“Kardeşlerim! Sizin zekâvetiniz ve tedbiriniz, benim tesanüdünüz hakkında nasihatıma ihtiyaç bırakmıyor. Fakat bu âhirde hissettim ki, Risale-i Nur şakirdlerinintesanüdlerine zarar vermek için birbirinin hakkında sû'-i zan verdiriyorlar, tâ birbirini ittiham etsin. Belki filan talebe bize casusluk ediyor, der; tâ bir inşikak düşsün. Dikkat ediniz; gözünüzle görseniz dahi perdeyi yırtmayınız. Fenalığa karşı iyilikle mukabele ediniz. Fakat çok ihtiyat ediniz, sır vermeyiniz. Zâten sırrımız yok, fakat vehhamlar çoktur. Eğer tahakkuk etse, bir talebe onlara hafiyelik ediyor; ıslahına çalışınız, perdeyi yırtmayınız.” (Emirdağ Lahikası-1  108 )

Risale-i Nur eserlerinde buna benzer çok ikazlar ve tenbihler var. Kitâbî ölçülerde hem tenkid var hem de sinsi cereyanın tahrikiyle safdilane zararlı tenkidlere itilip alet olmamak var.

“Bizi mahva çalışan gizli münafıklara büyük bir yardım olan birbirinden küsmekten ve baruta ateş atmak hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz. Yoksa bir dirhem şahsî hak yüzünden, bizlere ve hizmet-i Kur'aniyeye ve imaniyeye yüz batman zarar gelmesi -şimdilik- ihtimali pek kavîdir.

Sizi kasemle temin ederim ki; biriniz bana en büyük bir hakaret yapsa ve şahsımın haysiyetini bütün bütün kırsa, fakat hizmet-i Kur'aniye ve imaniye ve Nuriyeden vazgeçmezse ben onu helâl ederim, barışırım, gücenmemeğe çalışırım.” (Şualar  512 - 513 )

“Sakın! Çok dikkat ediniz, içinize bir mübayenet düşmesin. İnsan hatadan hâlî olamaz, fakat tövbe kapısı açıktır. Nefis ve şeytan, sizi kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevkettiği vakit deyiniz ki: "Biz değil böyle cüz'î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi, Risale-i Nur'un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibariyle dünyaya, enaniyete ait herşeyi feda etmek vazifemizdir." deyip nefsinizi susturunuz! Medar-ı niza' bir mes'ele varsa, meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız, herkes bir meşrebde olmaz. Müsamaha ile birbirine bakmak, şimdi elzemdir.” (Kastamonu Lahikası  234 )

“Sizler her zamandan ziyade bu fırtınada tesanüdünüzü ve ittihadınızı ve birbirinin kusuruna bakmaması, birbirini tenkid etmemesi, Risale-i Nur'un vazife-i kudsiye-i imaniyesi hesabına mükellef ve muhtaçsınız.

Sakın birbirinizden gücenmeyiniz ve tenkid etmeyiniz. Yoksa az bir za'f gösterseniz, ehl-i nifak istifade edip sizlere büyük zarar verebilirler.” (Kastamonu Lahikası  223 )

“Gizli düşmanlarımız iki plânı takib edip..biri beni ihanetlerle çürütmek; ikincisi, mabeynimize bir soğukluk vermektir.” Şualar ( 517 )

“Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Şimdi muhtelif garazkâr çok cereyanlar perde altında kendilerine tarafdar bulmak ve muarızlarını çürütmek için her çeşit desiseleri istimal ettiklerinden, Nur dairesindeki kardeşlerimize bir hakikatı beyan etmek lâzım geliyor. Tâ ki kudsî hizmet-i Nuriye ve imaniyeye bir zarar gelmesin.

Birincisi: Risale-i Nur’a girenin birinci vazifesi, tam sadakat ve tam sebat etmektir. Yoksa hem kendine zarar, hem binler hakikî mü’minler olan Nurculara yardım lâzım gelirken fütur verir.

İkincisi: Yirmibirinci Lem’a-yı İhlas’ta isbat ve tafsil edildiği gibi; Nur şakirdleri birbirlerini tenkid etmemek ve itiraz etmemek, kusuru varsa da lütufkâr bir tarzda hatıra getirmek ve mümkün olduğu kadar birbirine tam tesanüd ve ittifak ve kusura bakmamak..değil evhamla, şübhelerleittiham etmek, belki gözü ile de kabahatını görse ve kendine karşı da adavetini bulsa, yine onun aleyhine itiraz etmemek, yalnız bir nev’ meşveretle birbirini kusurdan muhafazaya çalışmak gerektir. Yoksa perde altında fırsat bekleyen münafıklar ve siyasî dinsizler ve bid’akâr cereyanlar az bir gevşeklik mabeyninizde bulsa, parmaklarını sokabilirler.

Sizin tesanüdünüzü kırıp, ehemmiyetli zarar verebilirler. Çünki en büyük kuvvetimiz tesanüd ve sebat ve sadakattır. Bu âhirde Alevîlik ve Vehhabîlik cereyanları da birbiriyle çarpıştırılmış.

Elhasıl: Nurcu bir şakird, iki vazife-i içtimaîsi var:

Birincisi: İhlas. Hiçbir dünyevî menfaatı hizmetinde niyet etmemek. İstemeden menfaat gelse, Allah’a şükreder. Hem sadakat ve tam sebat etmek gerektir.

İkincisi: Tam tesanüd ve kardeşlerini tenkid etmemek, kuvve-i maneviyelerini kırmamak ve hiçbir vecihle rekabet etmemek ve kusuru varsa örtmektir.” Said Nursi (Gayr-i Münteşir)

 “Aziz, sıddık kardeşlerim!

Sizin sebat ve metanetiniz, masonların ve münafıkların bütün plânlarını akîm bırakıyor.

Evet kardeşlerim, saklamağa lüzum yok. O zındıklar, Risale-i Nur'u ve şakirdlerinitarîkata ve bilhâssa Nakşî Tarîkatına kıyas edip, o ehl-i tarîkatımağlub ettikleri plânlar ile bizleri çürütmek ve dağıtmak fikriyle bu hücumu yaptılar.

Evvelâ: Ürkütmek ve korkutmak ve o mesleğin sû'-i istimalatını göstermek.

Vesâniyen: O mesleğin erkânlarının ve müntesibînininkusuratlarını teşhir etmek.” (Şualar 302 )

“Gizli düşmanlarımız iki plânı takib edip..biri beni ihanetlerle çürütmek; ikincisi, mabeynimize bir soğukluk vermektir. Başta Hüsrev aleyhinde bir tenkid ve itiraz ve gücenmek ile bizi birbirimizden ayırmaktır. Ben size ilân ederim ki; Hüsrev'in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım. Çünki şimdi onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risale-i Nur aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişan edenlerin lehinde bir azîm hıyanettir ki, benim sobamın parçalanması gibi acib, sebebsiz bir hâdise başıma geldi.” (Şualar  517 )

Hülasa: Eddai’de ve sair yerlerde işaret edilen 1960’da gizli cereyanın taarruzu; keza Şualar’da haber verilen 1971’de gizli cereyan tarafından taarruz; ve yine Şualar’da geçen 1417 yani 1997 ve sonrası beynelminel cereyanın dar ve geniş daire taarruzu ki, bu taarruzlar hem maddi hem sinsi ve hulul yoluyla, yani hizmet dairesini hizmet ve İslam sahasında görünen safdil ve garazkar enaniyet hastalarıyla yapılan üç ifsadat, derin teyakkuz ve feraset ister.

 

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık