DERSLER / Alfabetik dersler

TARAFGİRLİĞİ TERK  ESASI

(Adaveti terk etmek esasına da bakınız.)

Müslümanlar arasında tarafgirliğin olmaması bir esastır.

1- «Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adâ­vete sebebiyet veren taraf­girlik ve inat ve haset, ha­kikatçe ve hikmetçe ve in­saniyet-i kübrâ olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve ha­yat-ı içti­maiyece ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merdut­tur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşe­riye için zehir­dir.» (Mektubat sh: 262)

2- «Gördüm ki, siyaset cereyanlarında, hem mu­va­fıkta, hem muha­lifte o nurların âşıkları var. Bütün siya­set cereyanlarının ve tarafgirlikle­rin çok fev­kinde ve onların garazkârâne telâkki­yatlarından mü­berrâ ve sâfi olan bir makamda verilen ders-i Kur’ân ve gösteri­len envâr-ı Kur’âniyeden hiç­bir taraf ve hiçbir kı­sım çe­kinmemek ve itham etmemek gerektir. Meğer dinsizliği ve zendekayı siyaset zannedip ona tarafgirlik eden in­san suretinde şey­tanlar ola veya beşer kıyafe­tinde hay­vanlar ola!

Elhamdü lillâh, siyasetten tecerrüd sebebiyle, Kur’ân’ın el­mas gibi haki­katlerini propaganda-i siyaset it­tihamı altında cam parçalarının kıy­me­tine  indirme­dim.  Belki,  gittikçe  o  elmaslar  kıymetlerini her taife­nin naza­rında parlak bir tarzda ziyadeleştiri­yor.» (Mektubat sh: 49)

3- «Câ-yı dikkat bir hadise: Bir zaman, bu garaz­kâ­râne ta­rafgirlikneticesi olarak gördüm ki, müte­dey­yin bir ehl-i ilim, fikr-i siyasîsine muha­lif bir âlim-i sa­lihi, tekfir dere­cesinde tezyif etti. Ve kendi fikrinde olan bir münafığı, hürmetkârâne medhetti. İşte, siyasetin bu fena netice­lerinden ürk­tüm, Eûzü billâhi mine’ş-şey­tâni ve’s-siyaseti dedim, o zaman­dan beri ha­yat-ı siyasi­yeden çekildim.» (Mektubat sh: 267)

4- «Mesleğimiz, sırr-ı ihlâsa dayanıp, hakaik-i ima­niye ol­duğu için, ha­yat-ı dünyaya, hayat-ı içtima­iyeye mecbur olmadan karışmamak ve re­kabet ve ta­rafgirliğe ve mübarezeye sevk eden hâlâttan te­cerrüt et­meye mes­leğimiz itibarıyla mec­buruz. Binler teessüf ki, şimdi müthiş yılanların hücumuna mâ­ruz biçare ehl-i ilim ve ehl-i diyanet, sineklerin ısır­ması gibi cüz’î kusuratı bahane ederek, birbirini ten­kitle, yılanların ve zındık mü­na­fıkların tahribatlarına ve kendilerini onların eliyle öldürme­sine yardım edi­yor­lar.» (Kastamonu Lâhikası sh: 246)

5- «Risale-i Nur, dünyada her cereyanın fevkinde bulunması ve umu­mun malı olması cihetiyle, bir ta­rafa tâbi ve dahil olmaz. Belki mütecaviz dinsizlere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihtiyat kuvveti hük­münde onlara bir nokta-i istinat olur. Fakat siyaset hesa­bına değil, belki Nur’ların intişarı ve maslahatı he­sabına, bazı kardeşler, Nurlar na­mına de­ğil, belki kendi şahıs­ları namına girebilir. Hususan, mübarek Is­parta’nın şim­diye ka­dar Nurlar medresesi olması ve muarızların dahi ona çok ilişme­mesi nokta­sında, da­hilde tarafgirane vaziyet almamak, mu­terizle­rin ne­dametine ve hakikate dönme­lerine bir vesile olabilir.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 160)

6- «Nur şakirdleri, hiç siyasete karışmadılar, hiç­bir partiye girmediler. Çünkü iman, mâl-ı umumîdir. Her ta­ifede muhtaçları ve sahipleri vardır. Tarafgirlik gi­remez. Yalnız küfre, zende­kaya, dalâlete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü’minlerin uhuvveti esastır.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 180)

7- «Risale-i Nur’un bu kadar muarızlarına muka­bil en büyük kuvveti ihlâs olduğundan ve dünyanın hiç­bir şeyine âlet olmadığı gibi, tarafgir­lik hissiya­tına bina edi­len cereyanlara, hu­susan siyasete te­mas eden cere­yan­larla alâkadar olmaz. Çünkü tarafgirlik damarı ihlâsı kı­rar, hakika­ti değiş­ti­rir.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 272)

8- «İman dersi için gelenlere tarafgirlik nazarıyla bakılmaz. Dost düşman, derste far­ketmez. Halbuki siya­set tarafgirliği, bu mânâyı zede­ler, ihlâs kırılır. Onun içindir ki, Nurcular em­salsiz işkencelere ve sı­kıntılara ta­hammül edip Nuru hiçbir şeye âlet etmediler. Siyaset to­pu­zuna el atmadı­lar.» (Emirdağ Lâhikası-II sh: 36)

9- «Milletin her tabakası, muvafıkı ve muhalifi, me­muru ve âmisinin o hakikatlerde hisseleri var ve on­lara muhtaçtırlar. Risale-i Nur şakirdleri, tam bî­tarafane kal­mak için siya­seti ve maddî müba­rezeyi tam bırak­mak ve hiç karışma­mak lâzım gelmiş.» (Şualar sh: 362)

10- «Risale-i Nur’un vazifesi imanı kuvvetlendi­rip kurtar­maktır. Dost ve düşmanı tefrik etmeye­rek hizmet-i imani­yeyi hiçbir tarafgirlik girme­ye­rek yapmaya mü­kellefiz.» (Şualar sh: 393)

11- «Mâbeynimizdeki hakikî ve uhrevî uhuv­vet, gü­cenmek ve taraf­girlik kaldırmaz.» (Şualar sh: 498)

12- «Tahtiecilik fikri, sû-i zan ve tarafgir­lik hissi­nin menbaı oldu­ğundan, İslâmda lâzım olan tesanüd-ü ervah, tev­hid-i kulûb, tahabbüb ve te­âvüne büyük rahne­ler açmıştır. Halbuki hüsn-ü zanla, muhab­bet ve vah­detle memuruz.» (Sünuhat Tuluat İşarat sh: 34)

İslâm dünyasında tarafgirlik şiddetle yasaklanır­ken, müslü­manın İslâma ta­raftarlığı da esas alınmıştır.

13- «Sözler, tûbâ-i Cennetin meyveleri gibi tatlı ve güzel olan iman ve İslâmiyetin meyvelerini ve sa­adet-i dâ­reynin mehâsini gibi hoş ve şirin öyle netice­lerini gös­ter­mişler ki, görenlere ve tanı­yanlara nihayet­siz bir ta­rafgir­lik ve iltizam ve teslim hissini verir. Ve silsile-i mevcudat gibi kuv­vetli ve zerrat gibi kesretli iman ve İslâmın bür­hanlarını göstermişler ki, ni­hayet­siz bir iz’an ve kuvvet-i iman verirler.

Hattâ, bazı defa Evrâd-ı Şah-ı Nakşibendîde şehadet getirdiğim vakit, عَلَى ذلِكَ نَحْيَى وَ عَلَيْهِ نَمُوتُ وَ عَلَيْهِ نُبْعَثُ غَدًاdediğim za­man niha­yet­siz bir ta­rafgirlik hissediyorum.» (Mektubat sh: 35)

14- «Evet, Âl-i Beytin efradı ise, itikad ve iman hu­su­sunda sairler­den çok ileri olmasa da, yine tes­lim, iltizam ve taraf­girlikte çok ileride­dirler. Çünkü İslâmiyete fıtra­ten, nes­len ve cibilliyeten taraftardırlar. Cibillî taraftar­lık zayıf ve şan­sız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz. Ne­rede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet hakikatli, gayet şanlı bütün sil­sile-i ecdadı bağ­lan­dığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir haki­kate taraftarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu bilbedâhe hisseden bir zat, hiç taraf­tarlığı bırakır mı? Ehl-i Beyt, işte bu şiddet-i il­tizam ve fıtrî İslâmiyet ci­hetiyle, din-i İslâm lehinde ednâ bir emâreyi kuvvetli bir bürhan gibi kabul eder. Çünkü fıtrî taraftardır. Başkası ise, kuvvetli bir bürhan ile sonra ilti­zam eder.» (Lem’alar sh: 22)

15- «Sünnet-i Seniyyenin herbir nev’ine ta­mamen bilfiil ittibâ et­mek, ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, binniyet, bil­kasd, taraftarâne ve iltizamkârânetalip olmak, herkesin elinden ge­lir.» (Lem’alar sh: 56)

16- «Dostun hassası ve şartı budur ki: Kat’iyen Sözlere ve en­vâr-ı Kur’âniyeye dair olan hizmetimize ciddî taraf­tar olsun ve haksızlığa ve bid’alara ve dalâlete kalben ta­raf­tar olmasın kendine de istifa­deye çalış­sın.» (Mektubat sh: 344)

17- «Bu asırdaki ehl-i İslâmın fevkalâde safderun­luğuve dehşetli câ­nileri de âlicenâbâne af­fetmesi ve bir tek hase­neyi, binler seyyiatı işle­yen ve bin­ler mânevî ve maddî hukuk-u ibâdı mahveden adam­dan görse, ona bir nevi taraftar çık­masıdır.  Bu su­retle, ekall-i kalîl olan ehl-i dalâ­let ve tuğ­yan, safdil ta­raf­tarla ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatâ­sına teret­tüp eden musibet-i âmmenin de­vamına ve idame­sine, belki teş­didine kader-i İlâhiyeye fetva verir­ler “Biz buna müsteha­kız” derler.» (Kas­tamonu Lâhikası sh: 25)

18- «Binler Müslümanların hayat-ı ebediyelerini mahveden ve yüzer ehl-i imanın su-i âkıbetine ve müthiş günahlara sevk eden adamlara şefkatkârâne ta­raftar ol­mak ve merhametkârâne ce­zadan kurtulma­larına dua etmek, elbette o mazlum ehl-i imana deh­şetli bir merha­metsizlik ve şenî bir gadirdir.» (Kastamonu Lâhikası sh: 75)

19-اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌâyetine en âzam bir tarzda şim­diki boğu­şan insanlar mazhar olmalarından, onlara de­ğil taraftar olmak veya me­rakla o cereyanları takip et­mek ve onların yalan, aldatıcı propa­gandalarını dinle­mek ve mü­teessirane mücadelelerini seyretmek, belki o acib zulüm­lere bakmak da caiz değil. Çünkü zulme rıza zu­lümdür ta­raftar olsa, zâlim olur. Meyletse (1 )وَ لاَ تَرْكَنُوا اِلَى الَّذِينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُâyetine mazhar olur.» (Kastamonu Lâhikası sh: 207)

20- «Umumî musibet, ekseriyetin hatasın­dan ileri gelmesi cihe­tiyle, ekser nâsın o zalim eş­hâsın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltiha­ken taraftar olmasıyla mânen iş­tirak eder, mu­si­bet-i âmmeye sebe­bi­yet verir.» (Sözler sh: 172)

Müslümanlar arasında tarafgirlik yapmamak ve İslâma ta­raftarlık göster­mek, mezkûr sarih beyanların neti­cesi olarak bir esas olduğu sâbit oluyor.

 

1   Hûd Sûresi, 11:113.

download
Yukarı Çık