DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

İNSANİYET

(Sözler 360’daki insaniyet ve insaniyet-i kübra tabirlerinin tahşiyesidir)

Önce insaniyetin tarifine bakan ve 10. Sözün 11. Hakikatinden iktibas olunan insaniyetin yedi hususiyeti:

1-Rububiyetin terbiyesine yani, terbiye kanunları olan dini hükümlere bağlılık manasında ABD olmak…

2-Hikmet-i İlâhiyesine MUHATAB-I İLÂHÎ olmak. Yani, bütün varlıkları yaratmasındaki gayelerini bildiren hitablarını anlama…

3-Esma-yı İlâhîyeyi gösterebilen câmi’ bir yaradılışda olmak manasında ÂYİNEDARLIK VAZİFESİ

4-İsm-i Azama mazhariyete müstaid olmak manasında AHSEN-İ TAKVİMİYET

5-Hazain-i rahmetin müştemilatını tartıp tanıyabilen ALETLERE SAHİPLİK

6-Nihayetsiz nimetlere MUHTAÇ OLMAK meziyeti.

7-BEKÂYA ŞİDDETLE MUHTAÇ olmak vicdanına sahiplik, hakikat-ı insaniyeti teşkil eden hususiyetlerdendir.

İnsaniyet tabirinin bir manası da, insanların yaradılışında konulan istidatlar ve Ahsen-i takvim ve fıtrat-ı selime hakikatını tazammun eden fıtrat-ı asliye olarak düşünülebilir. Esasen insan, İslam fıtratı üzere yaratılır. Mezkûr tabirlerin ifade ettiği fıtrî ve kaderî programlar, 23. Sözün İkinci Nüktesinde beyan edildiği gibi zamanla ve müsbet-menfi şartlara göre tekâmül veya tefessüh edebilir.

Risale-i Nur Külliyatının muhtelif yerlerinde geçen bu tabirlerin bir kısmı şöyledir:

“İ'lem Eyyühel-Aziz! Dünyada sana ait çok emirler vardır. Amma ne mahiyetlerinden ve ne akibetlerinden haberin olmuyor. Biri, ceseddir1 . Evet cesedin genç iken latif, zarif ve güzel gül çiçeğine benzerse de, ihtiyarlığında kuru ve uyuşmuş kış çiçeğine benzer ve tahavvül eder.

Biri de, hayat ve hayvaniyettir. Bunun da sonu ölüm ve zevaldir. Biri de insaniyettir. Bu ise, zeval ve beka arasında mütereddiddir. Daim-i Bâki'nin zikri ile2 muhafazası lâzımdır.” Ms:118

İNSANİYETİN MAHVOLMASI

“Fıtrat-ı insan bir mezraa hükmündedir ki, secaya-yı hasene temayülat-ı şerriye ile beraber, taneler gibi dest-i kaderle içinde ekilmiştir. Bu taneler3 neşv-ü nema bulmak için bir suya4 muhtaçtır. Hevadan gelse,5 şer taneleri neşv-ü nema bulur. Şimdiki şu medeniyet-i habisenin heyet-i içtimaiyeye verdiği tesir gibi... Fıtraten -çendan- hayır ciheti galibdir, fakat sünbüllenmiş, semere vermiş on çekirdek, yüz değil bin kurumuş çekirdeğe galebe eder. İşte şunun çaresi: O bâb-ı fitneyi kapatmakla,6 suyu Hüda tarafından vermek lâzımdır.7 Sti:95

Evet eski terbiye-i İslâmiyeyi alanların yüzde ellisi meydanda varken ve an'anat-ı milliye ve İslâmiyeye karşı yüzde elli lâkaydlık gösterildiği halde; elli sene sonra, yüzde doksanı nefs-i emmareye tâbi' olup millet ve vatanı anarşiliğe sevketmek ihtimalinin düşünülmesi ve o belaya karşı bir çare taharrisi, yirmi sene evvel beni siyasetten ve bu asırdaki insanlarla uğraşmaktan kat'iyyen men'ettiği gibi; Risale-i Nur'u, hem şakirdlerini, bu zamana karşı alâkalarını kesmiş; hiç onlarla ne mübareze, ne meşguliyet yok.” E:22

Küfr-ü mutlak ile insaniyet mahvolur…

Kâfir “… adem-i kabul perdesi altında gözünü kapamakla, bir küfr-ü inadî yapabilir. Gitgide küfr-ü mutlaka düşer, insaniyeti mahvolur. Hem maddî, hem manevî Cehennem'e gider.” Ş:237

Peygamberler olmasaydı insaniyette olmazdı…

“Cenab-ı Hak verdiği cüz'-i ihtiyarî ile ef'al-i ihtiyariye âlemini kesbiyle teşkil etmeğe insanı mükellef kıldığı gibi, ruh-u beşerde vedîa olarak ekilen gayr-ı mütenahî tohumları sulamak ve neşv ü nemalandırmak için de beşeri teklif ile mükellef kılmıştır. Eğer teklif olmasaydı, ruhlardaki o tohumlar neşv ü nema bulamazdı. Evet nev'-i beşerin ahvaline dikkatle bakılırsa görülür ki; ruhun manen terakkisini, vicdanın tekâmülünü, akıl ve fikrin inkişaf ve terakkisini telkîh eden yani aşılayan, şeriatlardır; vücud veren, tekliftir; hayat veren, peygamberlerin gönderilmesidir; ilham eden, dinlerdir. Eğer bu noktalar olmasaydı, insan hayvan olarak kalacaktı ve insandaki bu kadar kemalât-ı vicdaniye ve ahlâk-ı hasene tamamen yok olurlardı.” İ:164

ehl-i imana hücum eden ehl-i dalalet, -bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle- cem'iyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı manevî ve bir ruh-u habis olmuş, Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor. Ve avamın taklidî olan itikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor8 ve hayat-ı imaniyeyi9 yaşatan,10 an'ane ile gelen hissiyat-ı mütevâriseyi yandırıyor. Herbir müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya me'yusane çabalarken, Risale-i Nur Hızır gibi imdada yetişti.” K:55

(Fitne zamanında tahkikî iman çaredir. Bakınız: İslam Prensipleri Ansiklopedisi Fitne maddesi 986.p. Cemaat-ı müsbete’nin de varlığı gerek Bakınız: İslam Prensipleri Ansiklopedisi Cemaat maddesi 525.p.)

Risale-i Nur, yalnız bir cüz'î tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal'ayı11 tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor, belki bin seneden beri12 tedarik ve teraküm edilen13 müfsid âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bahusus avam-ı mü'minînin istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeairlerin kırılması ile bozulmağa yüz tutan vicdan-ı umumîyi,14 Kur'an'ın i'cazıyla ve geniş yaralarını Kur'anın ve imanın ilâçları ile tedavi etmeğe çalışıyor.” Ş:179

Asr-ı Saadette hayat-ı içtimaiye-i insaniyenin çarşısında,15 kizb ve şer ve küfür gibi maddeler, şekavet-i ebediye gibi neticeleri ve Müseylime-i Kezzab gibi süflî maskaraları tevlid ettiğinden, secaya-yı âliye ve hubb-u maâlîye meftun olan sahabelerin zehr-i katilden kaçar gibi ondan kaçmaları ve nefret etmeleri bedihîdir. Ve saadet-i ebediye gibi netice veren ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gibi nuranî meyveler gösteren sıdk ve hakka ve imana en nâfi' bir tiryak, en kıymetdar bir elmas gibi, o fıtratları sâfiye ve seciyeleri sâmiye olan sahabeler,16 bütün kuvvetleriyle ve hissiyat ve letaifleriyle, onlara müşteri ve müştak olması zarurîdir. Halbuki o zamandan sonra, git gide ve gele gele sıdk ve kizb ortasındaki mesafe azala azala, omuz-omuza geldi. Bir dükkânda,17 ikisi beraber satılmağa başladığı18 gibi, ahlâk-ı içtimaiye bozuldu. Propaganda-i siyaset, yalana fazla revaç verdi. Yalanın müdhiş çirkinliği gizlenip, doğruluğun parlak güzelliği görünmemeye başladığı19 zamanda, kimin haddi var ki, sahabenin adalet ve sıdk ve ulviyet ve hakkaniyet hususundaki kuvvetlerine, metanetlerine, takvalarına yetişebilsin veya derecelerinden geçsin.” S:490

“O necib kavm-i Arab, zaman-ı cahiliyette bir ümmet-i ümmiye idi. Vaktaki içlerinden hak tecelli edip istidad-ı hissiyatları uyandı da meydanda yol açan din-i mübini gördüklerinden umum rağabat ve meyilleri, yalnız dinin marifetine inhisar eylediler. Fakat kâinata olan nazarları teşrihat-ı hikemiye nazarıyla değil, belki istitraden yalnız istidlal için idi. Onların o hassas zevk-i tabiîlerine ilham eden, yalnız onların fıtratlarına münasib olan geniş ve ulvî muhitleri; ve safi ve müstaid olan

fıtrat-ı asliyeleri talim ve terbiye eden yalnız Kur'an idi.20 Bundan sonra kavm-i Arab sair akvamı bel'ettiği gibi, milel-i sairenin malûmatları dahi müslüman olmaya başladığından, muharrefe olan İsrailiyat ise Vehb, Kâ'b gibi ülema-i ehl-i kitabın İslâmiyetlerinin cihetiyle Arabların hazain-i hayalâtına bir mecra ve menfez bularak o efkâr-ı safiyeye karıştılar. Hem sonra da ihtiram dahi gördüler.” Mu:18

 FITRAT-I SELİME VE VİCDAN-I KÂMİLE

Ey şarklılar “…sizler bedevi olduğunuzdan ve fıtrat-ı asliyeniz oldukça bozulmamış olduğundan, 21 İslâmiyetin kudsî milliyetine daha yakınsınız.” Mü:67

Asyanın terakkisi…

Ehl-i tevhidin düsturu olan tevhid-i kelime22 ve zeminin23 hasiyeti olan itidal ve ta'dil-i mizac24 ve zamanın ziyası olan tenevvür-ü ezhan ve medeniyetin kanunu olan telahuk-u efkâr ve bedeviyetin lâzımı olan selâmet-i fıtrat ve zaruretin semeresi olan hafiflik25 ve cür'et-i teşebbüs ile mücehhez olan istidad-ı fıtrîdir.” Mu:42

Devletin en mühim vazifesi…

Eğer şeair-i İslâmiyeyi bizzât imtisal etmek ve ettirmekle mana-yı hilafeti dahi vekaleten deruhde26 etmezse, hayat için dört şeye muhtaç fakat an'ane-i müstemirre ile günde lâakal beş defa dine muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniye ile ihtiyacat-ı ruhiyesini unutmayan27 bu milletin hacat-ı diniyesini Meclis tatmin etmezse, bilmecburiye mana-yı hilafeti, tamamen kabul ettiğiniz isme ve lafza verecek.” Ms:101

Kur'anın tekrar edilen hakikatları bu kıymette olduğundan, tekraratında kuvvetli ve geniş bir mu'cize-i maneviye bulunmasına fıtrat-ı selime şehadet eder. Meğer maddiyyunluk taunuyla maraz-ı kalbe ve vicdan hastalığına mübtela ola... قَدْ يُنْكِرُ الْمَرْءُ ضَوْءَ الشَّمْسِ مِنْ رَمَدٍ ٭ وَ يُنْكِرُ الْفَمُ طَعْمَ الْمَاءِ مِنْ سَقَمٍ kaidesine dâhil olur28 .” Ş:252

Vicdanın anasır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan irade, zihin, his, latife-i Rabbaniye, herbirinin bir gayat-ül gayatı var: İradenin ibadetullahtır. Zihnin marifetullahtır. Hissin muhabbetullahtır. Latifenin müşahedetullahtır. Takva denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat29 şunları hem tenmiye, hem tehzib, hem bu gayat-ül gayata sevkeder.” H:136

“Hem din; saadetin ziyasıdır, hissin ulviyetidir, vicdanın selâmetidir.” Mü:19

“Kur'an, fıtrat-ı selime cihetiyle musaddaktır. Eğer bir ârıza ve bir maraz olmazsa; herbir fıtrat-ı selime onu tasdik eder. Çünki itminan-ı vicdan ve istirahat-ı kalb, onun envârıyla olur. Demek fıtrat-ı selime, vicdanın itminanı şehadetiyle, onu tasdik ediyor. Evet fıtrat, lisan-ı haliyle Kur'ana der: "Fıtratımızın kemali sensiz olamaz!" Şu hakikatı çok yerlerde isbat etmişiz.” M:190

İNSANIN İNSANİYETİ30 HAKKI ARAR…

Mükerrem olan insan, insaniyetin cevheri itibariyle31 daima hakkı satın almak istiyor ve daima hakikatı arıyor ve daima maksadı saadettir. Fakat bâtıl ve dalal ise, hakkı arıyorken haberi olmadan eline düşer. Hakikatın madenini kazarken ihtiyarsız bâtıl onun başına düşer. Veyahut hakikatı bulmaktan muztar veya tahsil-i haktan haib oldukça, asıl fıtratı ve vicdanı ve fikri; muhal ve gayr-ı makul bildiği bir emri, nazar-ı sathî ve tebaî ile kabulüne mecbur oluyor.” Mu:124

İnsandaki istidad ebede nâzırdır. Eğer istersen insaniyetin cevherine32 ve nâtıkıyetin33 kıymetine ve istidadın muktezasına teemmül ve tedkik et. Sonra da o cevher-i insaniyetin en küçük ve en hasis hizmetkârı olan hayale bak, gör... Yanına git ve de: "Ey hayal ağa!.. Beşaret sana!. Dünya ve mâfîhanın saltanatı milyonlar sene ömür ile beraber sana verilecektir, fakat akibetin dönmemeksizin fena ve ademdir." Acaba hayal sana nasıl mukabele edecek? Âyâ, istibşar ve sürur veyahut telehhüf ve tahassürle cevab verecektir?” Mu:138

HAKİKİ MEDENİYET İNSANİYET DEMEKTİR

“Ey ihvan-ı müslimîn!.. Hal, lisan-ı hal ile bize beşaret veriyor ki: Sırr-ı قَدْ جَاءَ الْحَقُّ وَ زَهَقَ الْبَاطِلُ boynunu kaldırmış, el ile istikbale işaret edip, yüksek ses ile ilân ediyor ki: Dehre ve tabayi'-i beşere, damen-i kıyamete kadar hâkim olacak, yalnız âlem-i kevnde adalet-i ezeliyenin tecelli ve timsali olan hakikat-ı İslâmiyettir ki, asıl insaniyet-i kübra denilen şey odur.

İnsaniyet-i suğra denilen mehasin-i medeniyet, onun mukaddemesidir.” Mu:38

“Medeniyetten istifam, sizi düşündürecek. Evet böyle istibdad ve sefahete ve zilletle memzuç medeniyete, bedeviyeti tercih ediyorum. Bu medeniyet, eşhası fakir ve sefih ve ahlâksız eder. Fakat hakikî medeniyet nev'-i insanın terakki ve tekemmülüne ve mahiyet-i nev'iyesinin kuvveden fiile çıkmasına hizmet ettiğinden, bu nokta-i nazardan medeniyeti istemek, insaniyeti istemektir.” D:48

“…güneş gibi parlak, her ruhun maşukası ve cevher-i insaniyetin küfvü o hürriyettir ki: Saadet-saray-ı medeniyette oturmuş ve marifet ve fazilet ve İslâmiyet terbiyesiyle ve hulleleriyle mütezeyyine olan hürriyettir.” Mü:22

“…Cennet'in bir tarlası ve deposu, bu âlemdeki hüsünleri ve hasenatları ve nurları mahsul veren âlem-i İslâmiyet ve hakikatlı insaniyet;” Ş:603

Dünya savaşında insanlığı korumaya çalışanların durumu…

“Eğer o felâketi çekenler, mazlumların imdadına koşanlar ve istirahat-ı beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakârlığın manevî ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür ki; o musibeti onlar hakkında medar-ı şeref yapar, sevdirir.” K:112

ALLAH’IN İHSAN ETTİĞİ İNSANİYET

“… öyle bir insaniyet bize lütfetmiş ki, akıl ve kalb gibi çok âletleri ile hem maddî hem manevî âlemin nihayetsiz hediyelerinden zevk alır. Ve öyle bir İslâmiyet bize bildirmiş ki; âlem-i gayb ve âlem-i şehadetin nihayetsiz hazinelerinden nur alır. Ve öyle bir iman hidayet etmiş ki, dünya ve âhiret âlemlerinin hasra gelmez envârından ve hediyelerinden tenevvür edip müstefid eder.” Ş:169

İSLAMİYET VE İNSANİYET DÜŞMANLARI OLAN GADDAR İNSAN SINIFI DA 3.BİR SINIF İNSANLARDIR

Evet“Risale-i Nur şakirdlerinin pek çok takdir ve tahsine şâyan ders-i imanda toplanmalarına, "cem'iyet-i siyasiye" namını verenler, elbette ve herhalde ya gayet fena bir surette aldanmış veya gayet gaddar bir anarşisttir ki, hem insaniyete vahşiyane düşmanlık eder, hem İslâmiyet'e nemrudane adavet eder, hem hayat-ı içtimaiyeye anarşiliğin en bozuk ve mütereddi tavrıyla husumet eder ve bu vatana ve millete ve hâkimiyet-i İslâmiyeye ve dinî mukaddesata karşı mürtedane, mütemerridane, anudane mücadele eder.” Ş:288

 

1 Yani, nebatî hayattır.

2 Marifetullah ile.

3 Yani, istidadlar

4 Yani, şeair-i İslamiyenin hükmettiği cemiyete

5 Yani, bid’atların istila ettiği cemiyetten gelse

6 Bid’atları şeaire çevirmekle

7 Bu vazifeyi idareciler yapar. Sivil halk, mümkün olduğu kadar bid’at sahasından ve o tarz yaşayıştan uzak durur ve şahsî hayatında şeaire uygun yaşamaya çalılşır.

8 Dinî hisleri bozuyor

9 İmanı yaşatan hissiyat-ı mütevarise

10 “Ve bilhâssa terbiye-i İslâmiye haricinde, müslüman namı altında olanlar, imandan gelen hürmet ve merhamet-i mütekabileyi bulamadıklarından bütün bütün saadet-i hayatiyeyi mahvediyor, Cehennem azabı çektiriyor.” Kastamonu Lahikası (252)

(Bakınız: İslam Prensipleri Ansiklopedisi Namaz maddesi 2804/1.p.son bend)

11 Yani, cemiyetin fabrikasyon tahribini

12 Bu fitnenin benzeri olmamış

13 Hazırlanan ve yaygınlaştırılan

14 Yani, millî bünyede selametli kalbî hisler, istikametli düşünceleri ve İslamî fıtratın tahribini

15 Yani, cemiyette

16 Din-i hak geldikten sonraki bozulma, fetretteki hale benzemez. Onun için mürtedin hakk-ı hayatı yok.

17 Beşerî münasebetlerde

18 Yalan dahi doğru kadar rahatça ve sıkılmadan söylendiği

19 Kalbî hislerde hassasiyetin kalmadığı

20 Yani, İslam üzere olan fıtrat-ı asliyelerini yine İslam neşvünema veriyordu

21 Yani, bedevîyetten bugünki mimsiz medeniyete girmek nisbetinde fıtrat-ı asliyeyi bozar.

22 Esaslarda birleşip kuvvet kazanma sebebi

23 Asya kıtasının

24 Fıtrî istikamet

25 Fanteziyeden uzak mütevazi hayat

26 Zaif de olsa, henüz o zaman hilafet mevcud olduğundan tahkim edilebilirdi.

27 Mimsiz medeniyet dinî hassasiyeti köreltiyor.

28 Yani, fıtrat-ı selimeyi kaybeden hakikatın kıymetini takdir edemez.

29 Şeriata uymak

30 Yani, fıtrat-ı asliyesi bozulmamış İnsan

31 Yani, fıtrat-ı asliyesi

32 Fıtrat-ı asliyesine

33 Düşünme istidadının

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık