DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

DEVA-ÜL YE’S

AVRUPA’NIN GALEBESİNE KARŞI DEVA-ÜL YE’S (ÜMİTSİZLİK İLACI)

Avrupa’nın rüchanını (kalkınmışlığını) tahlil eden Bediüzzaman Hazretleri, birinci sebeb olarak Avrupa’nın coğrafi yapısını izah ettikten sonra, üstün görünmesinin esas sebebi olarak, manevi özelliğini gösterir. Yani dayandığı manevi sebeblerdir ki, diğer milletlerin hem iktisadi, hem değerler bakımından ilgisini çekmiştir.

Said Nursi Hazretleri 1912 senesinde yazmış olduğu bir risalesine bakınız ne isim vermiştir: “Deva-ül Ye’s” Yani ümitsizliğin ilacı. Osmanlıların Harb-i Umumi gürültüleri içinde bu ikazları uygulayacak zamanları olamadığı için bu manevi ilaçlar istikbale yani zamanlarımıza kalmıştır.

Bediüzzaman Hazretleri Avrupa’nın galebesine karşı ne tavsiye etmiştir? Gidip onlara dehalet edelim mi demiştir? Yoksa kendi değerlerimizin farkına varıp, o değerleri canlandırıp dünyaya mührümüzü vuralım mı demiştir?

Evet Avrupalının istinad ettiği (dayandığı);

“İkinci Sebeb: Nokta-i istinaddır. Evet herbir Hristiyan başını kaldırıp, müteselsil ve mütedâhil1 maksadların birine el atsa arkasına bakar ki; istinad edecek, kuvve-i manevîsine daima imdad edip hayat verecek gayet kavî bir nokta-i istinad görür. Hattâ en ağır ve en büyük işlere karşı mübarezeye2 kendinde kuvvet bulur.

İşte o nokta-i istinad her taraftan ellerini uzatan dindaşlarının uruk-u hayatına3 kuvvet vermeye ve İslâmların en can alacak damarlarını kesmeye her vakit amade ve dessas, medenî engizisyon taassubu ile, maddiyyunun dinsizliği ile yoğrulmuş ve medeniyetlerinin galebesi ile mest-i gurur4 olmuş bir müsellah kitlenin kışlası veya büyük bir kilisesi olan Avrupa'nın medeniyetidir.”

İşte Avrupa’nın bugün dahi vaziyeti budur. Dayanak noktası Avrupalılıktır. Diğer milletlere de Avrupalılığı telkin eder. Kendi vatandaşlarına her sahada serbestiyet verir. Fakat diğer milletlere aynı hakları vermez, verdirmez. Maddiyunluk had safhadadır. Bugün yüzde elliden fazla Avrupalı ateistlik denilen dinsizlik hastalığına müpteladır. Bozulmuş hrıstiyanlıktan kalma taassubları da yanlarındadır. Ve maddi güçlerine dayanmaktadırlar.

Bediüzzaman Hazretleri Avrupa hakkında bu tesbiti yaptıktan sonra döner bize der ki:

“Elhasıl: Onları canlandıran emeldir ve bizi öldüren yeistir. Meşhurdur ki, biri demiş: “Eğer bir nokta-i istinad bulsam, küre-i zemini yerinden oynatırım.” Bu faraziyede acaib bir nokta vardır. Demek bu küçücük insan, nokta-i istinad bulsa, küre gibi büyük işleri çevirebilir.

Ey ehl-i İslâm! İşte küre-i zemin gibi ağır ve âlem-i İslâmiyet'e çökmüş olan mesaib ve devahîye5 karşı nokta-i istinadımız: Muhabbet ile ittihadı, marifet ile imtizac-ı efkârı,6 uhuvvet ile teavünü emreden nokta-i İslâmiyettir.”

Evet baş hastalığımız ye’s, yani ümitsizlik yani “bizden adam olmaz” sözüdür. Halbuki Avrupalıyı galebe ettiren nokta-i istinad, yani dayandığı manevi değerler, bizde kıyaslanmayacak derecede vardır. Fakat üstümüze çökmüş olan dehşetli musibetler ve dahi süfyaniyetin kılıncına karşı, ancak ve ancak; sevgiyle olan birlik, bilgiyle olan fikirlerin uygunluğu ve kardeşlik ve yardımlaşmayı emreden nokta-i İslamiyettir yani İslamî değerlere sarılmak ve canlandırmaktır.

Bediüzzaman Hazretleri İslâmiyetin genişliğini anlatırken der ki:

“Bak âlem-i İslâmın şu büyük dairenin nokta-i uzmasından tut, ta en küçük dairenin –meselâ medrese talebelerinin– bir ukde-i hayatiyesi7 vardır. Heyet-i içtimaiyenin efrad ve revabıtı birbirine istinadı gibi, o ukdeler dahi birbirine merbut, müteselsilen o nokta-i uzmaya müsteniddir. Demek bütün o ukde-i hayatiyelerini -boğmak değil-, belki tenebbüh ve neşvünema vermekle İslâm tenebbüh edip, terakkiye başlayabilir.”

İslam âleminin bütün kısımları esnafı, tüccarı, ilim adamı, talebesi, memuru, köylüsü askeri, sivili birbiriyle bağlı ve dayanışma içindedirler ve öyle olmalıdırlar. Bütün bu kısımları harekete geçirecek İslâmiyettir. Dini hayata kuvvet verip ilerleme sağlanabilir.

Bunlar olmaz yani dini hayata kuvvet verilmez, yeni yetişen nesile İslamî değerler telkin edilmezse adeta gayr-ı meşru bir çocuk gibi manen acib bir vaziyet ve nesil ortaya çıkar.

Avrupa meftunlarının aldatıcı bir kıyas ile müslümanlığı ve müslümanları tezyif etmelerine karşı mü’minleri uyaran Bediüzzaman Hazretleri bu aldatılıcılığı şöyle açıklar:

«Yoksa, biri Avrupa’nın mehasinini mesâvimizle8 ve telâhuk-u efkârın semeratını9 bizim bir şahsın semere-i sa’yi ile,10 insafsızca, aldatıcı cerbezeyle11 muvazene etmekle, Hıristiyanlığın malı olmayan medeniyeti ona mal etmek, İslâmiyetin düşmanı olan tedennîyi12 ona dost göstermek, feleğin ters dönmesine delildir.

Avrupa’ya şedit bir meftuniyet13 ve milletine karşı amik bir nefret14 hissiyle, kendini Avrupa’nın veled‑i nâmeşruu gösterdiği gibi, fikr-i ihtilâl ve meyl-i tahrip15 ve aldatıcı cerbezenin neticesi olan hicv-i âsiyane, müfteriyane,16 namus-şikenane17 ile, kendi firavniyetini ve zımnen medih ve gururiyetini ve bilmediği halde İslâma düşmanlığını göstermekle beraber, fir’avniyet, enaniyet, gurur hükmüyle, milletine karşı şer’an, aklen, hikmeten mükellef olduğu hiss-i şefkat yerine hiss-i tahkir,18 meyl-i incizab yerine meyl-i nefret,19 meyelân-ı muhabbet yerine irade-i istihfaf,20 temayül-ü ihtiram yerine meyelân-ı teçhil,21 arzu-yu merhamet yerine arzu-yu taazzum,22 seciye-i fedakâri yerine temayül-ü infiradı ikame23 edip, hamiyetsizliğini, asılsızlığını gösterdiğinden, nazar-ı hakikatte öyle bir câni ve menfur olur ki, meselâ, birisi Paris’te, sefahet âleminde bir âlüfte madamın kametinde istihsan ettiği24 bir libası, camide muhterem bir hocaya giydirmeye çalışmak gibi bir hareket-i ahmakane ve câniyanede bulunur. Zira hamiyet ise,25 muhabbet, hürmet, merhametin netice-i zaruriyesidir. Onsuz olmaz ve illâ yalandır, sahtekârlıktır. Nefret, hamiyetin zıddıdır.”

Mutaassıplara hücum eden Avrupa’nın kâselisleri,26 herbiri yüz mutaassıp kadar meslek-i sakîminde27 mütaassıptır. Bunlardan birisi Shakespeare medhinde ettiği ifratı, şayet bir hoca o ifratı Şeyh Geylânî medhinde etseydi, tekfir olunacaktı.28

Heyhat! Bunların neresinde millete muhabbet ve millet için hamiyet?

Esefâ!29 Heyet-i içtimaiyeyi faaliyet ve harekete götüren çok ukde-i hayatiyelerden,30 bizde inkişafa başlayan yalnız fikr-i edebiyat,31 bahusus şâirâne, müfritâne, edepşikenâne, hodpesendâne32 olan fikr-i hiciv ve arzu-yu tahkirdir.33

وَلاَ يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًۜا  (49:12) Tedib-i hakikîye karşı edepsizliktir ki, birbirine saldırıyor. Fakat millete ve İslâmiyete karşı olan târizat-ı zımniyelerini34 o kâselislerin35 yüzlerine çarpmakla beraber, onlar birbirine karşı dinsizcesine hiciv ve terzilleri36 ise, kimbilir belki müstehaktırlar düşünüp, deyip geçmekle iktifa ederiz.

Ben zannederim ki, bu milletin perişaniyetine, fazla cehaletten ziyade, nur-u kalb ile müterafık37 olmayan fazla zekâvet-i betrâ38 tesir etmiştir. Bence en müthiş maraz asabîliktir. Zira herşeyi haddinden geçirmekle aksülâmel yaptırır.»

İşte Bediüzzaman Hazretleri, bize telkin edilen; “malımız kötü, sosyal hizmetlerimiz kötü, yaşantımız kötü vs.” daha bir çok telkinlerle bu milletin evlâdını iyice aşağılık duygusuna kaptıranları haber veriyor. Avrupa’nın kendine mâlettiği teknolojinin, başta ilme ve akla değer veren İslâmiyet, bütün insanlığın ortak ürünü olduğunu beyan ediyor.

Yine içimizdeki Avrupa’dan başka dünyayı görmeyen ve tek kurtuluşu Avrupa Birliğine girersek elde edeceğimizi zannedenlere “kendini Avrupa’nın veled‑i nâmeşruu gösterdiği” gibi ağır bir tabir ile hitap ediyor.

Said Nursi Hazretleri, idarecilerin kendi vatandaşlarını sevmeleri, hürmet etmeleri üzerlerine vazife iken bu milleti küçümsemek hissini veren davranışlardan da uzak durmaları hem dinen hem aklen gereklidir diye ikaz etmektedir. Hakiki vatanperverlik gerçek sevgi, hürmet göstermekle olabilir demek suretiyle hizmetkarlığın ölçülerini beyan eder. Aksi halde lafta kalan gayretin aldatmak olduğunu ifade eder.

 


 

1 İçiçe girmiş ve birbirini takip eden

2 Mücadele etmeye

3 Milliyetini yaşatmaya

4 Kendinden geçercesine gururlanmış

5 Felaketler ve büyük belalara

6 Fikirlerin birbirine uygunluğu

7 canlandıran hayat düğümü

8 Avrupalılarda görülen iyilikler ve bizdeki kötülüklerle

9 geniş insan dünyasının düşünce ve yardımlaşmasının meyvelerini

10 bir kişinin çalışmasından meydana gelen neticeyle

11 aldatıcı sözlerle, söz cambazlığıyla

12 alçalış ve gerilemeyi

13 aşırı bağlılık ve hayranlık

14 derin, şiddetli bir nefret ve beğenmemezlik

15 devrimcilik düşüncesi ve yıkma isteği

16 isyan edercesine kötüleme ve iftira etme

17 şeref kırıcı tarz

18 acıma duygusu yerine hakaret ve küçümseme isteğini öne geçirme

19 sevgiyle kendine çekme yerine nefret duygusu

20 sevgi isteği yerine hafife alıp aşağılama isteği

21 saygı duyma yerine cahillikle suçlama isteği

22 acıma ve hürmet yerine büyüklük taslama isteği

23 fedakârlık ahlâkı yerine ferdiyetçilik ve kendini kurtarma meyli

24 hayasız bir Avrupa kadının üstüne giymesini güzel bulduğu, beğendiği

25 manevî değerleri koruma isteği ise

26 çanak yalayıcılar

27 manevî hastalıklı mesleğinde ve sakat düşünce ve yaşayış yolunda

28 kafirlikle suçlanacaktı

29 ne yazık ki

30 canlandıran hayat düğümü, çekirdeklerde saklı canlılığın ve gelişmenin özlerinden

31 parlak konuşma isteği, edebiyat yapma düşüncesi

32 aşırı giden, ahlak ve terbiye kuralı tanımaz şekilde ve kendini beğenircesine

33 tenkid düşüncesi ve küçümseyip hakaret etme isteği

34 tenkitle gizlice iliştirmelerini

35 çanak yalayıcıların

36 aşağılamaları

37 beraber

38 neticesiz ve faydasız zekilik ve akıllılık

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık