DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

HADİSAT-I ÂLEME BAKIŞTA NOKTA-İ NAZAR

(11 Eylül hadisesi münasebetiyle Hadisat-ı Aleme Risale-i Nur nokta-i nazarı ile bakarak hazırlanmış olan bu derleme yalnız o hadiseye münhasır kalamaz. Zîra, Risale-i Nur’daki manalar cüz’i hadise ve zamanlarla sınırlı değildir. Kıyamete kadar, bu ve benzeri tüm hadiselere istikametli bir nazar verebilir bir hasiyete sahiptir.1

Bu yakında vuku bulan Amerika’ya taarruz hadisesi, herkesi düşündürdü. Devletler arası münasebetlere kadar uzanan ve zaman zaman vuku bulan bu gibi dünya hadiseleri hakkında muhtelif cereyanların kendi gayeleri nokta-i nazariyle yaptıkları çeşitli değerlendirmeleri, efkâr-ı ammeye yayılıyor. Bu kadar telkinler ve fikir gürültüleri arasında, pek çok perdelere sarılı olan böyle hadiselerin asıl sebebini bulmak kolay olmaz. Söylenen sözlere tahkiksiz hemen kulak verip aynı haberleri yaymak, bilmiyerek şer cereyanının lehinde alet olmak ihtimalini de doğurur. Böyle curcunalar içinde suret-i haktan görünerek ifsad etmek isteyen nifak cereyanları da rol oynadığına göre, temkinli hareket etmek gerektir.

Amerika hadisesi münasebetiyle yapılan bu objektif tesbitlerde, hadiseyi değerlendirme ve hüküm verme tarafına yanaşmadık. Zira, Risale-i Nur daha çok her zamana bakan isabetli düşünce ve ölçüleri verir. Böyle siyasî ve geniş daire hadiseleri hakkında hüküm vermede temkinli davranır. Ciddî ve zarurî haller müstesna...

Bu derlemede yapılan objektif tesbitler, bir şahıstan bir cemaat ve devletlere kadar hepsinin iyi ve kötü sıfatlara ve sınıflara sahib olduklarının bilinmesi ve ortaya çıkan herhangi bir kötü durumu faillerinden aşarak, o cemaat veya milletin bütününe teşmil etmenin yanlışlığını göstermek içindir. Meselâ, bir cemaat veya devlet haksız olarak bir cemaat veya millete taarruz ederse, taarruz eden tarafın içindeki şerli sınıfın iyi kısmını aldatmış veya galib gelmiş olması ihtimalini nazara alarak, millet ve devletlerin içinde mütezad sınıfların varlığını unutmamak gerektir.

Bu meseleye dikkat çeken Bediüzzaman Hazretleri beşerin ideolojik sınıflara ayrıldığını anlatan bir vecizesinde şöyle der:

Devletler, milletler muharebesi; tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zira beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez.(M: 472)

Yine Bediüzzaman Hazretleri diğer bir beyanında, dünya milletleri içinde ırka dayanan sınıfın, ideolojiye ve siyasî sisteme dayanan milletlere karşı küçük düşeceğini şöyle anlatır:

İkinci kısım milliyetçilere deriz ki: Ey sarhoş hamiyet-füruşlar! Bir asır evvel milliyet asrı olabilirdi. Şu asır unsuriyet asrı değil! Bolşevizm, sosyalizm mes'eleleri istilâ ediyor; unsuriyet fikrini kırıyor, unsuriyet asrı geçiyor.”(M: 439)

Yani bu asırda milletler kendi içlerinde farklı ve hatta mütezad sınıflar halindedirler.

Şunu da cidden nazara almak gerektir ki, gizli şer cereyanı hedefine aldığı cemaat veya milleti istilâ edip ele geçirmek için bahaneler ihdas eder ve mazlumları zalim ve müfsid gösteren telkinleri yayıp, yaydırır. Sonra da istilâ veya imha etmek istediğinde, bu tecavüzüne engel gördüğü kuvveti ve devleti ya kendi lehine aldatır veya zayıflatmak için anarşik hadiseler çıkarır. Böylece tecavüzüne engelsiz zemin hazırlamak ister. Keza, tecavüz etmek istediği milletin veya cemaatin içinde bulunan menfi kısmının azgınlıklarını nazara verip, o millet veya cemaatın bütününü menfilikle, zulümkârlıkla tavsif eder ve ettirir ve efkâr-ı umumiyeyi şaşırtır ve onlara muarız yapar. Çünkü çok kimseler var ki, milletlerin müsbet ve menfi sınıflar olarak karışık oluşunu düşünemez ve tefrik edemez. Halbuki iyi insanların hukukunu bu tarz iltibas ve ifsad yoluyla çiğnemek, büyük zulümkârlıktır.

Meselâ ikinci cihan harbinde azap çeken Avrupa’daki mazlumlara acıyan Bediüzzaman Hazretleri o muharebe dahilindeki milleti, 1- çocuklar, 2-masum ve mazlumlar, 3-zâlimler, 4-mazlumların imdadına koşanlar olarak dört sınıfa ayırır.  Dördüncüsü olan insaniyet-perverler hakkında şu ifadeleri söyler:

Eğer o felâketi çekenler, mazlumların imdadına koşanlar ve istirahat-ı beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakârlığın manevî ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür ki; o musibeti onlar hakkında medar-ı şeref yapar, sevdirir.(K: 111)

İşte Bediüzzaman Hazretleri bu dört sınıfı liyakatları üzere ve insaf kaidesiyle vasıflayarak hak ve hakikata uygun düşünmenin örnek bir ölçüsünü göstermiştir.

İşte bu adaletli ve insaflı ve insaniyete yakışır olan ölçü unutulmamalıdır.

Dünyadaki siyasî ve ideolojik boğuşma hadiselerine bakış nokta-i nazarı diyeceğimiz bu izahtan sonra, Amerika hadisesini Risale-i Nur eserlerinde aramaya devam ediyoruz.

Evet bu acib hadise bizim de dikkatimizi çekti. Risale-i Nur’da bu gibi dünya hadiselerine bakan bazı beyanlar ve işaretler bulunduğunu ve o gibi hadisata karşı gerekli ikazların yapıldığını bildiğimiz için, Risale-i Nur Külliyatını bu cihette de bir araştırma ihtiyacını duyduk. Bulduğumuz bazı ifadeler dikkatimizi çekti. Mesela bir mektubta, dünyevî geniş boğuşmalar anlatılırken, bu boğuşmaların en sonunda varacağı noktaya ve kurtuluş çaresine şöyle dikkat çekilir:

Yalnız ehemmiyetli bir endişe ve bir teselli kalbime geliyor ki; bu geniş boğuşmaların neticesinde eski harb-i umumîden çıkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin istinadı, menbaı olan Avrupa'da deccalane bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi teselliye medar; Âlem-i İslâm'ın tam intibahıyla ve Yeni Dünya'nın, Hristiyanlığın hakikî dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve Âlem-i İslâmla ittifak etmesi ve İncil, Kur'ana ittihad edip tâbi' olması, o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semavî bir muavenetle dayanıp inşâallah galebe eder.” (E: 58)

Mezkûr beyandan anlaşılıyor ki, fırsat buldukça ve perdeler arkasında ifsadat ve tahribat yapan gizli nifak cereyan, en sonunda daha çok azgınlaşacak ve dünya umumiyetinde anarşik hadiselerle emniyet-i umumiyeyi ciddî manada bozacak. Buna karşı hürriyet ve insaniyet ve mukaddesat tarafdarları ittifakla kuvvet kazanmak ihtiyacını duyacaklar diye haber verir ve hatırlatır. 

Evet, bugün dünya milletlerinin çoğu, farklı düşünce ve gayeler itibariyle karmadır. Diğer bir ifade ile, hem ümmet-i İslam hem beşer alemi müsbet ve menfi olarak ikiye ayrılır ve ayrılıyor. Bu ayrılmanın giderek daha da ciddiyet kazanacağını hadis işareten haber veriyor ve mealen diyor ki:

يَكُونُ فِى اُمَّتِى فِرْقَتَيْنِ سَيَصِيرُ النَّاسُ قِصْطَاطَيْنِ, قِصْطَاطُ اِيمَانٍ لَانِفَاقَ فِيهِ وَقِصْطَاطُ نِفَاقٍ لَا اِيمَانَ فِيهِ

"Ümmetimin içinde, yahut ümmetim iki fırka olacak, insanlar (beşer alemi dahi) iki gruba ayrılacaklar. Birinci grup nifaksız hakiki ehl-i iman grubu.. ikincisi de, imansız nifak ehli grubu..." (Risale-i Nurun kudsi kaynakları Envar Neşriyat, hadis sıra no: 628)

Beşer aleminin ikiye ayrılışının daha çok son zamanlarda olacağına işaret eden bu hadisin سَيَصِيرُ النَّاسُ kelimesinki س harfi manidar olsa gerektir.

Aynı meseleye bakan Risale-i Nur’daki bir ifade ise şöyledir:

Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir:

Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi' san'atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takib eden bu birinci Avrupa'ya hitab etmiyorum. Belki felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek, beşeri sefahete ve dalalete sevkeden bozulmuş ikinci Avrupa'ya hitab ediyorum.(L:115)

Yani “Avrupa ikidir” ifadesinde galib mana olarak, ehl-i kitab olan milletlerin iç içe ve müsbet-menfi iki sınıf olduğu kasdedilir.

İşte yukarıda nakledilen mektubta geçen ve dünyevî boğuşmaların son devresindeki dehşetli neticesine dikkat çeken şu beyan: “Avrupa'da deccalane bir vahşet doğurmasıdır”  şeklindeki ihbar ve buna karşı, “Yeni Dünyanın yani Amerikanın mukaddesata tarafdar müsbet kısmı, mukaddesata sahib çıkıp alem-i islam ile ittifak etmesi.” Çünkü tahrib kolay olduğundan dehşetli tahribat yapabilen anarşizmi durdurmak için çok büyük kuvvet gerekiyor. Hatta bu gibi manalara da işaret eden bir rivayette mealen şöyle buyruluyor:

سَتُصَالِحُونَ الرُّومَ صُلْحًا آمِنًا وَتَغْزُونَ اَنْتُمْ وَ هُمْ عَدُوًّا مِنْ وَرَائِكُمْ

İstikbalde Rum ile emniyeti te'min eden bir sulh akdedeceksiniz ve birlikte ikinize de muhalif olan bir düşmana karşı savaşacaksınız.”

Bu hadis-i şerif, beynelmilel dinsizlik ve anarşiliğe karşı, İslam-Hristiyan ittifakını haber verirken, metindeki صُلْحًا آمِنًا ifadesi, umumi huzur ve asayişi ciddi ihlal eden anarşizmden zımnen haber verir. Çünki mana-yı muhalifi ile anlaşılıyor ki; anarşizmin şiddetinden umumi emniyetin iadesine şiddetli ihtiyaç doğacak... yani, hadisin metninde geçen "emniyet sulhu", emniyeti temin edebilmek için gereken kuvvete sahib olmak, ancak İslam-Hristiyan ittifakıyla mümkün olacak, diye işaret eder. (İslam Prensipleri Ansiklopedisi Ehl-i Kitab maddesi)

Bediüzzaman Hazretleri bu İslâm-İsevî ittifakı meselesi ile alâkalı olarak diyor ki:

“Şimdi ehl-i iman, değil müslüman kardeşleriyle, belki Hristiyanın dindar ruhanileriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilaf mes'eleleri nazara almamak, niza etmemek gerektir. Çünki küfr-ü mutlak hücum ediyor.”(E:206)

“Hatta hadis-i sahihle Âhirzamanda İsevîlerin hakiki dindarları, ehl-i Kur'anla ittifak edip müşterek düşmanları olan zendekaya karşı dayanacakları gibi, şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimi ittifak etmek, belki Hristiyanların hakiki dindar ruhanileri ile dahi medar-ı ihtilaf noktaları, muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza etmiyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.” (L:151)

Önce ittihad-ı İslâmın varlığı gerekiyor:

“Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mani olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil; belki muhtaçtırlar. Çünki komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik; doğrudan doğruya anarşistliği intac ediyor. Ve bu dehşetli tahrib edicilere karşı, ancak ve ancak hakikat-ı Kur'aniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmağa vesile olduğu gibi, bu vatanı istila-yı ecanibden ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur. Ve bu hakikata binaen Demokratlar bütün kuvvetleriyle bu hakikata istinad edip komünist ve masonluk cereyanına karşı vaziyet almaları zarurîdir.” (Em:25)

“Hem Amerika ve müttefiklerinin yardımlarını kaybetmemek için bütün kuvvetleriyle Ezan mes'elesi gibi şeair-i İslâmiyeyi ihya için mümkün oldukça tamire çalışmaları lâzım ve elzemdir.” (E: 25)

“Hem Amerika ve müttefiklerinin yardımlarını kaybetmemek için bütün kuvvetleriyle Ezan mes'elesi gibi şeair-i İslâmiyeyi ihya için mümkün oldukça tamire çalışmaları lâzım ve elzemdir.” (E: 54)

“Ve bütün âlem-i İslâmı arkasında ihtiyat kuvveti yapmak ve uhuvvet-i İslâmiye ile dörtyüz milyon kardeşi bulmak ve Amerika gibi din lehinde ciddî çalışan muazzam bir devleti kendine hakikî dost yapmak, iman ve İslâmiyet'le olabilir.” (E: 209)

Yine yukarıdaki Emirdağ Lahikası 58. Sahifesinden alınan parçaya dönüyoruz. O parçada : “o dehşetli gelecek iki cereyan” haberi var. Bu mektubun yazıldığı tarih 1946 seneleridir.

Yine aynı kitabta: “Risale-i Nur ve hakikî şakirdleri, elli sene sonra gelen nesl-i âtîye gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir vartadan ve millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmağa çalışıyorlar. Şimdi bizimle uğraşanlar, o zaman kabirde elbette toprak oluyorlar. Farz-ı muhal olarak o saadet ve selâmet hizmeti bir mübareze olsa da, kabirde toprak olmağa yüz tutanları alâkadar etmemek gerektir.

Evet hürriyetçilerin ahlâk-ı içtimaiyede ve dinde ve seciye-i milliyede bir derece lâübalilik göstermeleriyle, yirmi-otuz sene sonra dince, ahlâkça, namusça şimdiki vaziyeti gösterdiği cihetinden; şimdiki vaziyette de, elli sene sonra bu dindar, namuskâr, kahraman seciyeli milletin nesl-i âtîsi, seciye-i diniye ve ahlâk-ı içtimaiye cihetinde, ne şekle girecek elbette anlıyorsunuz. Bin seneden beri bu fedakâr millet, bütün ruh u canıyla Kur'anın hizmetinde emsalsiz kahramanlık gösterdikleri halde, elli sene sonra o parlak mazisini dehşetli lekedar belki mahvedecek bir kısım nesl-i âtînin eline elbette Risale-i Nur gibi bir hakikatı verip, o dehşetli sukuttan kurtarmak en büyük bir vazife-i milliye ve vataniye bildiğimizden; bu zamanın insanlarını değil, o zamanın insanlarını düşünüyoruz.” (E:21)

Evet eski terbiye-i İslâmiyeyi alanların yüzde ellisi meydanda varken ve an'anat-ı milliye ve İslâmiyeye karşı yüzde elli lâkaydlık gösterildiği halde; elli sene sonra, yüzde doksanı nefs-i emmareye tâbi' olup millet ve vatanı anarşiliğe sevketmek ihtimalinin düşünülmesi ve o belaya karşı bir çare taharrisi, yirmi sene evvel beni siyasetten ve bu asırdaki insanlarla uğraşmaktan kat'iyyen men'ettiği gibi; Risale-i Nur'u, hem şakirdlerini, bu zamana karşı alâkalarını kesmiş(E:22)

Burada bir sahife içinde dört defa “elli sene sonra” yani yazılış tarihi 1946+50=1996 tarihine ısrarla dikkat çekilmesi ve Şualar eserinde de: وَالَّذِينَ كَفَرُوا اَوْلِيَاؤُهُمُ (الطَّاغُوتُ  bin dörtyüz onyedi (1417)(Şualar: 270) şeklindeki ihbar-ı gaybîsi aynen 1996, 1997 ye tevafukuyla ve masadak manasını tam tutan maneviyata hücum hadisesinin te’yidiyle tahakkukuna istinaden: “o dehşetli gelecek iki cereyan” haberini de 1996 ve sonrası olarak düşünmek, evleviyet kazanır.

İşte bu cereyan hakkındaki şu beyan dahi nazar-ı ehemmiyete alınmalıdır:

İşte böyle bir sırada, o cereyan pek kuvvetli göründüğü bir zamanda, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i İlahiyenin semasından nüzul edecek; hâl-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek; manen Hristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılab edecektir. Ve Kur'ana iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı manevîsi tâbi' ve İslâmiyet metbu' makamında kalacak; din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey' va'detmiş, elbette yapacaktır.” (M:57)

Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı uluhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatıyla birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaatı namı altında ve "Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık bir cem'iyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak; beşeri, inkâr-ı uluhiyetten kurtaracak.” (M:441)

Bu yukarıdaki “dağıtacak” kelimesi, ibretlik ve caydırıcı tenkil cezalarını hatılatıyor. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri gelecekteki güçlü ve muhafazakâr iktidarlara anarşizme karşı önleyici çare makamında şu ifadeleri kullanır:(Bakınız: Tenkil Meselesi derlemesi)

Halbuki din terbiyesi olmasa, Müslümanlarda istibdad-ı mutlak ve rüşvet-i mutlakadan başka çare olamaz. Çünki nasıl bir Müslüman, şimdiye kadar hakikî Yahudi ve Nasrani olmaz belki dinsiz olur, bütün bütün bozulur. Öyle de bir Müslüman, Bolşevik olamaz. Belki anarşist olur, daha istibdad-ı mutlaktan başka idare edilmez.(Ş:516)

Hem bir müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıd altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez.” (E:219) gibi beyanlar dikkate alınmalıdır.

Keza alem-i İslam ve insaniyeti ifsad ve ihlak etmek mesleğinde yürüyen anarşist ve nifak cereyanlar, belli mahallerinde tecemmu’ ve irtibat ile bir şahs-ı manevî teşkil ederek ifsad etmek gücünü kazandıklarından, Hz. İsa’nın (A.S) temsil ettiği İslâm ve hakikî İseviler kuvvetinin, Risale-i Nur eserlerinin muhtelif yerlerinde geçen “dağıtacak” ifadesinin manasını nazara almaları gerektir.

Risale-i Nur eserlerinde mevzumuz ve Amerika ile alâkalı kısımların araştırılmasına devam ediyoruz.

Dinsizlik cereyanının Müslümanları aldatmak için dindarlık kisvesinde görünüp içten tahrib etmek plânları, umum zaman ve mekânlarda meydana gelen benzer hadiselerde de nazara alınacak bir ölçü ve ikazdır. Şöyle ki:

Nurcular, çok ihtiyat ve dikkat ve temkinde bulunmaları lâzımdır. Çünki manevî fırtınalar var, bazı dessas münafıklar her tarafa sokulur. İstibdad-ı mutlaka dinsizcesine taraftarken, hürriyet fırkasına girer; tâ onları bozsun ve esrarlarını bilsin, ifşa etsin.

Hem Salahaddin'in, Asâ-yı Musa'yı Amerikalıya vermesi münasebetiyle deriz:

"Misyonerler ve Hristiyan ruhanîleri, hem Nurcular, çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünki her halde şimal cereyanı; İslâm ve İsevî dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslâm ve misyonerlerin ittifaklarını bozmaya çalışacak. Tabaka-i avama müsaadekâr ve vücub-u zekat ve hurmet-i riba ile, burjuvaları avamın yardımına davet etmesi ve zulümden çekmesi cihetinde müslümanları aldatıp, onlara bir imtiyaz verip, bir kısmını kendi tarafına çekebilir." Her ne ise...(E:160)

İşte böyle dehşetli boğuşmaların neticesinde huzur ve umumî emniyeti kaybeden ve böylece dünya hayatının çirkinliğini gören nev-i beşer Kur’ana sahib çıkacağını anlatan Bediüzzaman Hazretleri şu izahatı veriyor:

“Gaflet ve dalaletin en boğucu, aldatıcı en geniş perdesi olan siyasetin rûy-i zeminde pek çirkin, pek gaddarane hakikî sureti görünmesiyle elbette hiçbir şübhe yok ki: Şimalde, garbda, Amerika'da emareleri göründüğüne binaen nev-i beşerin maşuk-u mecazîsi olan hayat-ı dünyeviyesi böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtraten beşerin hakikî sevdiği ve aradığı hayat-ı bâkiyeyi bütün kuvvetiyle arayacak. Ve elbette hiç şübhe yok ki: Bin üçyüzaltmış senede, her asırda üçyüzelli milyon şakirdi bulunan ve her hükmüne ve davasına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan ve her dakikada milyonlar hâfızların kalbinde kudsiyet ile bulunup lisanlarıyla beşere ders veren ve hiç bir kitabda emsali bulunmayan bir tarzda, beşer için hayat-ı bâkiyeyi ve saadet-i ebediyeyi müjde verip bütün beşerin yaralarını tedavi eden Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler âyâtıyla, belki sarihan ve işareten onbinler defa dava edip haber verip sarsılmaz kat'î delillerle, şübhe getirmez hadsiz hüccetlerle hayat-ı bâkiyeyi kat'iyyetle müjde ve saadet-i ebediyeyi ders vermesi, elbette nev-i beşer, bütün bütün aklını kaybetmezse ve maddî ve manevî bir kıyamet başlarında kopmazsa; İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere'nin Kur'anın kabulüne çalışan meşhur hatibleri ve din-i hakkı arayan Amerika'nın çok ehemmiyetli dinî cem'iyeti gibi rûy-i zeminin kıt'aları ve hükûmetleri Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ı arayacaklar ve hakikatlerini anladıktan sonra bütün ruh u canlarıyla sarılacaklar.” (E:248)

Yine aynı manayı te’yid eden şu ifadeler:

"İşte Amerika ve Avrupa tarlaları böyle dâhî muhakkikleri (Mister Karlayl ve Bismark gibi) mahsulât vermesine istinaden ben de bütün kanaatimle derim: Avrupa ve Amerika İslâmiyet ile hamiledir. Günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak." (E:143)

“Küre-i Arz'da çarpışan, mücadele eden cereyanlardan her halde birisi İslâmiyete ve Kur'ana ve Risale-i Nur'a ve mesleğimize tarafdar olacak” (K:150)

Kat'iyyen haber aldık ki: Hariçte bazı yerde bir milyon gençler "Müsalemet-i umumiyyeyi temin edecek Risale-i Nurdur" demişler. Sulh-u umumî taraftarı Almanya ve Amerika gibi bazı ecnebilerin de Risale-i Nur'u tercümeye başladığını haber aldık.” (T:705)

Küre-i Arz'ın şimdiki en büyük devleti Amerika'nın bütün kuvvetiyle din hakikatlarına taraftar çıkması ve İslâmiyetle Asya ve Afrika'nın saadet ve sükûnet ve musalaha bulacağına karar vermesi ve yeni doğan İslâm devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırkbeş sene evvel olan bu müddeayı isbat ediyor, kuvvetli bir şahid olur.

Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef'alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki Küre-i Arz'ın bazı kıt'aları ve devletleri de İslâmiyet'e dehalet edecekler.” (H.Ş.:23)

Amerika hadisesi münasebetiyle yapılan bu objektif tesbitlerde, hadiseyi değerlendirme ve hüküm verme tarafına yanaşmadık. Zira Risale-i Nur daha çok her zamana bakan isabetli düşünce ve ölçüleri verir. Hüküm verme işini vazifedarlara bırakır.

Kısaca yaptığımız bu tesbitler, bilhassa böyle karışık zamanlarda umarız ki, hadisat-ı aleme  bakışta isabetli nokta-i nazar kazandırır ve aldanma ve aldatılmayı önler.

 

1 (Risaleinur.online)

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık