DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

KIYAMETİN MAHİYETİNE BAKAN İŞARÎ BİR MANA

Mektubat eserinde, esma-i İlahiyenin bütün varlıklara sırr-ı kayyumiyetle fevkazzaman tecelli ettiğini anlatan şöyle bir ifade var:

Evet Hâlık-ı Rahîm, bir kuşun tüylü libasını hangi kanunla değiştiriyor, tazelendiriyor; o Sâni’-i Hakîm aynı kanunla, her sene Küre-i Arz’ın libasını tecdid eder. Hem o aynı kanunla, her asırda dünyanın şeklini tebdil eder. Hem aynı kanunla, kıyamet vaktinde kâinatın suretini tağyir edip değiştirir.” M:290

Bu mana aynı eserin Fihriste kısmında da şöyle anlatılr:

Hallakıyet ve tasarrufat-ı İlahiyeden gayet azîm bir hakikatı, muazzam ve muhteşem kanunlarla beyan ediyor. Meselâ: Bir kuşun tüylü libasını değiştiren Sâni’-i Hakîm, aynı kanunla kâinatın suretini kıyamet vaktinde ve âlem-i şehadetin libasını haşirde o kanun ile değiştirir.” M:502 şeklindeki ifade devam eder.

Evet ilk atom bombası atıldığı zaman aynı sahada fizikî ve kimyevî ve benzeri kanunların değiştiğini yarım asırdan fazladır serdengeçti mecmuasında okumuştum. Mevzuyu yazan zat bu hadiseyi kısmî bir haşir olarak nazara verdi. Yani kıyamette, yani haşir meydanında dünyadaki zaman ve mekân gibi hadiselere sebebiyet veren bu tarz fıtrat kanunlarının kalkacağı anlatılır. Mevcud bu alem-i şehadet alem-i gayba intikal eder. Kur’an’da  (14:48)

يَوْمَ تُبَدَّلُ اْلاَرْضُ غَيْرَ اْلاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتُ وَبَرَزُوا لِلّٰهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ

Bu ayete Ömer Nasuhi Efendi şöyle mana verdi:

O günde ki, bu dünya başka bir şekle tebeddül eder, gökler de. Vâhid ve kahhar olan Allah Teâlâ'nın huzuruna çıkmış olurlar.”

Elmalılı Hamdi Yazır ise aynı ayete şu meali verdi:

“O gün ki Arz başka şekle tebdil olunur, Semavat da ve hep o Vâhid, Kahhâr olan Allah için fırlarlar.

Bu verdiğimiz mealler kesbî ilme dayanan meallerdir. Vehbî ilme mazhar Risale-i Nur ise şu latif izahatı yapar:

…..Bir zaman gelecek ki: Kâinat hakikat-ı uzmasının kışır ve sureti olan âlem-i şehadet, Fâtır-ı Zülcelal’in izniyle parçalanacak. Sonra daha güzel bir surette tazelenecektir. يَوْمَ تُبَدَّلُ اْلاَرْضُ غَيْرَ اْلاَرْضِ sırrı tahakkuk edecektir.” S:530

Ve keza şu ince manayı te’yiden yine Sözler’de şu beyan da var:

Madem âlem-i beka, şu âlem-i fenadan yapılacaktır. Elbette anasır-ı esasiyesi, bekaya ve ebede gidecektir. kâinatı dağdağa-i tegayyür ve fenadan, tahavvül ve zevalden kurtarmak ve ebedîleştirmek için o zıdların tasfiyesini istedi ve tegayyürün esbabını ve ihtilafatın maddelerini tefrik etmek istedi. Elbette kıyameti koparacak ve o neticeler için tasfiye edecek. İşte şu tasfiyenin neticesinde Cehennem ebedî ve dehşetli bir suret alıp, taifeleri وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَا الْمُجْرِمُونَ tehdidine mazhar olacak. Cennet ebedî, haşmetli bir suret giyerek ehil ve ashabı وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَرًۜا حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ hitabına mazhar olacak. ……

İşte baştan buraya kadar beyanatımız, İsm-i Hakîm’den istimdad ve feyz-i Kur’andan istifade suretinde kalbi kabule, nefsi teslime, aklı iknaa ihzar için “Dört Esas” söyledik. Fakat biz neyiz ki, buna dair söz söyleyeceğiz. Asıl şu dünyanın sahibi, şu kâinatın Hâlıkı, şu mevcudatın Mâliki ne söylüyor; onu dinlemeliyiz. Mülk sahibi söz söylerken başkalarının ne haddi var ki, fuzuliyane karışsın...

İşte o Sâni'-i Hakîm, dünya mescidinde ve arz mektebinde, asırlar arkasında oturan taifelerin umum saflarına hitaben irad ettiği hutbe-i ezeliyesinde, kâinatı zelzeleye veren

             ِ بسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

اِذَا زُلْزِلَتِ اْلاَرْضُ زِلْزَالَهَاۙ{١} وَاَخْرَجَتِ اْلاَرْضُ اَثْقَالَهَاۙ{٢} وَقَالَ اْلاِنْسَانُ مَالَهَاۚ{٣} يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَاۙ{٤} بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَاۜ{٥} يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتَاتًاۙ لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْۜ{٦} فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُۜ{٧} وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ{٨}

ve bütün mahlukatı neş’elendiren, şevke getiren

وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ اَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِى مِنْ تَحْتِهَا اْلاَنْهَارُ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًا قَالُوا هذَا الَّذِى رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ وَاُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا وَلَهُمْ فِيهَا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

gibi binler fermanları, Mâlik-ül Mülk’ten, Sahib-i Dünya ve Âhiret’ten dinlemeliyiz. “Âmennâ ve Saddaknâ” demeliyiz.” S:531

Beka alemlerini görüp haber veren Resul-i Ekrem (A.S.M) bu hakikatı teyiden hadisinde şöyle der:

مَا شَبَّهَتْ خُرُوجَ الْمُؤْمِنِ مِنَ الدُّنْيَا اِﻻَّ مِثْلَ خُرُوجِ الصَّبِىِّ مِنْ بَطْنِ اُمِّهِ مِنْ ذَلِكَ الْغَمِّ وَالظُّلْمَةِ اِلَى رَوْحِ الدُّنْيَا

Yani, “Bir mü’min-i kâmilin ölerek bu dünyadan çıkıp gitmesini, bir çocuğun ana rahminden, o nemli, karanlık yerden geniş dünya sahasına çıkmasından başka bir şeye benzetemem.” 1

Bu rivayet, dünya ana karnından ne derece büyük ve üstün hususiyetlere sahib ise, ahiretin dahi dünyadan o derece üstün hayat şartlarına sahib olduğunu anlatıp, dünya hayatına aldanmamak için dikkatleri ahirete çeviriyor.

 

1 Hikmet Gonceleri hadis: 358

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık