DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

SEBAT VE METANET ESASI

Ele alınan bir iş ve meslekte, bilhassa Risale-i Nur hizmetinde, (48:16) وَاِنْ تَتَوَلَّوْا كَمَا تَوَلَّيْتُمْ مِنْ قَبْلُ يُعَذِّبْكُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا ayetinde beyan edilen, cihad veya cihad-ı maneviden geri dönenlere azab-ı elim var diye olan hükme muhalefet etmemektir. Bilhassa ekser müslümanların fani hayata perestiş ettiği günün şartlarında, her türlü kuvvetli maniler karşısında geri kaçmayıp devam etmek, ihlas ve sadakat üzere görülen sebat manzaraları, hikmet-i İlahiye nazarında çok kıymetli olup, uhrevi ve ebedi filimleri kazanma fırsatı olarak bilinmelidir.

Evet, “Mesleğimizde, ihlâs-ı tâmmeden sonra en büyük esas, sebat ve metanettir.K:248     gibi beyanlar, bu hakikata dikkat çeker.

Sebat etmek hasletini kazanmak yolu:

“Meselâ, şiddetli bir inatla, ehemmiyetsiz, zâil, fâni umurlara karşı hissiyatını sarfeder. Bakar ki, bir dakika inada değmeyen birşeye bir sene inat ediyor. Hem zararlı, zehirli birşeye inat namına sebat eder. Bakar ki, bu kuvvetli his böyle şeyler için verilmemiş onu onlara sarfetmek, hikmet ve hakikate münâfidir. O şiddetli inadı, o lüzumsuz umur-u zâileye vermeyip, âli ve bâki olan hakaik-i imaniyeye ve esâsât-ı İslâmiyeye ve hidemât-ı uhreviyeye sarf eder. O haslet-i rezile olan inad-ı mecazî, güzel ve âli bir haslet olan hakikî inada, yani hakta şiddetli sebata inkılâb eder.” M:33

“Acaba, Risale-i Nur şakirdlerindeki bu cehd ve kuvvetin, bu feragat ve fedakârlığın ve bu derece sebat ve sadakatın sebebi nedir? diye bir sual sorulursa, bu sualin cevabı muhakkak ki şu olacaktır: Risale-i Nur’daki cerh edilmez yüksek hakikatler, iman hizmetinin yalnız ve yalnız rızâ-yı İlâhî için yapılması ve Bediüzzaman Hazretlerinin âzamî ihlâsıdır.” T:165

Hizmetin neticelerine kanaat etmemek sebatkârlığı zayıflatır:

“Bu zamanda insanlar, ihsanını, muhtaçlara çok pahalı satarlar. Meselâ: Benim gibi bir bîçareyi, sâlih veya veli zannedip, sonra bir ekmek verir ve mukabilinde makbul bir dua ister. Bu kadar fiat vermekten ise, bu ihsanı istemiyorum, diye hediyelerin adem-i kabulüne bir sebeb gösterdiğim gibi; –Risale-i Nur'un has şakirdleri müstesna olarak– başkaları beni büyük bir makamda bilmekle, kuvvetli bir alâka ve hizmet gösterir.

Hem mukabilinde, dünyada, ehl-i velayet gibi nuranî neticeleri ister. Sonra bize hizmeti ile ve alâkası ile manevî ihsan eder. Böylelerin bu nevi ihsanlarına karşı, istediği fiyata sahib olamadığım için mahcub oluyorum.

Onlar da ehemmiyetsizliklerimi bildikleri vakit inkisar-ı hayale uğrarlar, belki hizmette fütura düşerler. Gerçi umur-u uhreviyede hırs ve kanaatsizlik bir cihette makbuldür. Fakat mesleğimizde ve hizmetimizde, –bazı ârızalarla– inkisar-ı hayal cihetiyle, şükür yerine, meyusiyetle şekvâ etmeye sebep olur belki de hizmetten vazgeçer. Onun için, mesleğimizde kanaat, daima şükrü ve metaneti ve sebatı netice verdiği için, ihlâs dairesinde, hizmet noktasında çok hırs ve kanaatsizlik gösterdiğimiz halde, neticelerine ve semeratına karşı kanaatle mükellefiz.” E:90

Sebatkârlar, hareketsizleri hareketlendirir:

“Sizin faaliyetiniz ve sebatkârâne çalışmanız, Risale-i Nur dairesinin zembereği hükmünde bizleri ve çok yerleri harekete getiriyorsunuz. Allah sizden ebeden razı olsun. Bin âmin, âmin.” K:105

“Risale-i Nur Külliyatının mazhar olduğu İlâhî fütuhat, hep bu enbiya mesleğinde sebat kahramanlığının şaheser misali ve harikulâde neticesidir.” T:14

Dalâlet cereyanlarının karşısında ehl-i iman fedakârlarından büyük bir şahs-ı mânevî meydana çıkararak, muhkem bir sedd-i Kur’ânî ve imanî tesis edip mü’minlerin nokta-i istinadı olmasıdır. İnandığı kudsî dâvâya gösterdiği azim ve sebatla, mü’minlerin kalblerini ihtizaza vererek, ruhlarda İslâmî aşk ve heyecanı uyandırmasıdır.” T:23

“Aziz, sıddık kardeşlerim,

Sizin sebat ve metanetiniz, masonların ve münafıkların bütün plânlarını akîm bırakıyor.Ş:302

Hz. Üstad sinsi ve münafıkane din düşmanlığı yapan masonların düşmanlığını tekraren hatırlatırr. Münafık ise daha geniş manadadır.

“Evet, azim ve sebâtınız ve ihlâs ve ciddiyetiniz, ehl-i dünyayı mağlûp etmiş ve ediyor. Yoksa, bir tek Tesettür Risalesiyle yüz yirmi adamı tevkif edenleri, yüz otuz risaleyle birtek adamı tevkif edemediklerinin sebebi, ihlâsınız ve metanetinizdir, hükmediyor.”K:143

Evet ihlas, inayet-i İlahiyyeyi celbeder.

“Ey birader! Düşman hariçte olsa, insan silâhsız o düşmanla geçinebilir. Fakat düşman kale içine girse ve gizlense, o vakit o düşmana karşı silâhlanmak, zırh giymek ve gayet dikkat etmek, hem pek ciddi sebat etmek lâzımdır. Ta ki hayat-ı ebedîsini hafi darbelerden kurtarabilsin.Ni:143

Burada mason münafıklarının planlarına dikkat çekilyor.

“Hususan din derslerini kaldırıp Ezan-ı Muhammedîyi kaldırmak gibi dehşetli hücumlara karşı, âzamî fedakârlık ve âzamî sebat ve metanet ve herşeyden istiğna etmek lüzumu karşısında ben bir sünnet-i seniyye olan evlenmek âdetini terkettim ki, tâ çok haramlara girmeyeyim. Ve çok vacipleri ve farzları yapabileyim.” Hn:26

“Madem İmam-ı Âzam gibi eâzım-ı müçtehidîn hapis çekmiş ve İmam-ı Ahmed İbni Hanbel gibi bir mücahid-i ekbere, Kur’ân’ın birtek meselesi için hapiste pek çok azap verilmiş ve şekvâ etmeyerek, kemâl-i sabırla sebat edip o meselelerde sükût etmemiş. Ve pek çok imamlar ve allâmeler, sizlerden pek çok ziyade azap verildiği halde, kemâl-i sabır içinde şükredip sarsılmamışlar. Elbette sizler, Kur’ân’ın müteaddit hakikatleri için pek büyük sevab ve kazanç aldığınız halde pek az zahmet çektiğinize binler teşekkür etmek borcunuzdur.”  L:265

Mücahidlik yolunda ahirete yakışır ebedi filimleri çektirmek için, hatta İslam dairesinden gelecek taarruzlar karşısında metanet göstermek şarttır. Mücahidlik ancak bu şekilde tahakkuk eder. Böyle mücahidlik manzaralarının tahakkuku için Allah’ın nifak cereyanına yardım ettiği şöyle ifade ediliyor:

“…o şecere-i hilkatın câmi’ bir semeresi olan insan nev’inde o kanun-u mübarezeyi daha acib bir şekle getirip bütün terakkiyat-ı insaniyeye medar bir mücahede kapısını açıp, hizbullaha karşı meydana çıkabilmek için hizb-üş şeytana bazı cihazat vermiş.” L:80

Allah’ın ehl-i nifaka verdiği cihazatın mahiyeti hakkında şu izahat var:

İns ve cin şeytanları az bir fiil ile büyük tahribat ve dehşetli mânevî yangınlar yaparlar. Evet bütün fenalıklar ve günahlar ve şerlerin mâyesi ve esasları ademdir, tahriptir. Sureten vücudun altında, adem ve bozmak saklıdır. İşte cinnî ve insî şeytanlar ve şerirler bu noktaya istinaden gayet zayıf bir kuvvetle hadsiz bir kuvvete karşı dayanıp, ehl-i hak ve hakikatı Cenâb-ı Hakkın dergâhına ilticaya ve kaçmaya her vakit mecbur ettiğinden, Kur’ân, onları himaye için büyük tahşidat yapar. Doksan dokuz esmâ-i İlâhiyeyi onların ellerine verir. O düşmanlara karşı sebat etmelerine çok şiddetli emirler verir.” Ş:258

“Eğer perde-i gayb açılsa, bu sebatsız zamanda böyle sebat gösteren ve bu yakıcı, ateşli hallerden sarsılmayan bu samimî dindarlar ve ciddî Müslümanlar eğer herbiri bir velî, hattâ bir kutup görünse, benim nazarımda şimdi verdiğim ehemmiyeti ve alâkayı pek az ziyadeleştirecek ve eğer birer âmî ve âdi görünse, şimdi verdiğim kıymeti hiç noksan etmeyecek diye karar verdim.” Ş:307

“Risale-i Nur‘un o zahmet çekenlere kazandırdığı iman-ı tahkikî ve iman-ı tahkikî ile hüsn-ü hâtime ve şirket-i mâneviye ile yüzer adam kadar a’mâl-i saliha o acı zahmeti tatlı bir rahmete çevirdiğinden, bu iki neticenin fiyatı, sarsılmaz bir sadakat ve sebatkârlıktır. Onun için, pişman olmak ve vazgeçmek, büyük bir hasârettir. Şakirdlerin dünya ile alâkası olmayan veya pek az bulunanları için bu hapis daha hayırlıdır, bir cihette hürriyet yeridir. Ve alâkası bulunan ve idaresi yerinde olanlara, sarf edilen paraları muzaaf sadakalara ve geçirilen ömür saatleri muzaaf ibadetlere çevirmesinden, şekvâ yerine şükür etmeleri iktiza ediyor. Ve fakir ve zaif kısmı ise, zaten hapsin haricinde onlara faidesız sevablar, mes’uliyetli meşakkat verdiğinden, bu hayırlı, çok sevablı, mes’uliyetsiz ve arkadaşlarının mütekabil tesellileriyle hafifleşen meşakkat, onlar için medar-ı şükrandır.” Ş:316

Hz. Bediüzzaman hapsin haricinde, yani serbest hayat dairesinde, yani aile mesuliyetleri ile beraber, makbuliyet ve sevab kazandırmayan şahsi ibadete nisbeten; farz-ı ayn olan cihad-ı manevi dairesindeki mücahidlik, yani fazilet-i külliyye, kıyas kabul etmez derecede üstündür diye dikkat çekiyor.

Hz. Üstad diyor: “Mahkemede son söz olarak yüzlerine söylediğim bu cümle, “Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikate başımız dahi feda olsun” ile, bizim nihayete kadar sebat edeceğimizi dâvâ etmişiz. Bu dâvâdan vazgeçilmez. İçinizde vazgeçecek yok ümid ediyorum. Madem şimdiye kadar sabrettiniz, “Daha kısmetimiz ve vazifemiz bitmedi” diye tahammül ve sabrediniz.” Ş:339

“Hem, yirmi senedenberi tahribkârâne eşedd-i zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki, ondan, belki de yirmiden birisine itimat edilmez. Bu acib hâlâta karşı çok fevkalâde sebat ve metanet ve sadakat ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır; yoksa akîm kalır, zarar verir.” K:90

Yani inayet-i İlahiyenin imdada gelmesi için mezkûr manada fiilî dua gerektiği gibi, hikmet-i İlahiye de mübareze kanununu ve neticelerini ister.

Hem “Bu acib asrın bu acib hastalığına ve dehşetli marazına karşı Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın tiryak misâl ilâçlarının nâşiri olan Risale-i Nur dayanabilir ve onun metîn, sarsılmaz, sebatkâr, hâlis, sâdık, fedakâr şakirdleri mukavemet edebilir. Öyleyse, herşeyden evvel onun dairesine girmeli, sadakatle, tam metanet ve ciddî ihlâs ve tam itimadla ona yapışmak lâzım ki, o acib hastalığın tesirinden kurtulsun.” K:105

“Risale-i Nur, kendi sâdık ve sebatkâr şakirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirdlerden tam ve hâlis bir sadakat ve dâimî ve sarsılmaz bir sebat ister. Evet, Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığını, yirmi senede, yirmi bin zat tecrübeleriyle şehadet ederler.

Hem, iştirak-i a’mâl-i uhreviye düsturuyla, herbir şakirdine, herbir günde binler hâlis lisanlarla edilen makbul duaları ve binler ehl-i salâhatin işledikleri a’mâl-i salihanın misil sevablarını kazandırıp, herbir hakikî, sâdık ve sebatkâr şakirdini amelce binler adam hükmüne getirdiğine delil, kerametkârâne ve takdirkârâne İmam-ı Ali Radıyallahü Anhü’nün üç ihbarı ve keramet-i gaybiye-i Gavs-ı Âzamdaki (K.S.) tahsinkârâne ve teşvikkârâne beşareti ve Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın kuvvetli işaretiyle o hâlis şakirdler, ehl-i saadet ve ashab-ı Cennet olacaklarına müjdesi pek kat’î isbat ederler. Elbette böyle bir kazanç, öyle bir fiyat ister.” K:122

Evet, yukarıda zikredilen “dâimî ve sarsılmaz bir sebat”, Risale-i Nur’da çok ehemmiyetli bir esasdır.

Evet, mücahid-i ekber olan Hz. Üstadın cemaat-ı kalile vasfındaki manevi ordusu şöyle nazara veriliyor:

Birinci “vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.

Yani “ehl-i hakikatın ve ashab-ı vicdanın ve iman-ı tahkikî sahiblerinin nazarlarında, hak ve hakikat ve Kur’an ve iman yolunda bu asra meydan okuyan bir kahramanlar kafilesi suretinde görünüyorlar.” Ş:322

“Sizler, ara sıra, İhlâ’ıs ve İktisad Lem’alarını ve bazan Hücumat-ı Sitte Risalesini mâbeyninizde beraber okumalısınız. Sizin şimdiye kadar fevkalâde sebat ve metanet ve tesanüd ve ittifakınız, bu memlekete medâr-ı iftihar olacak ve istikbalini kurtaracak derecededir. Dikkat ediniz, bu yeni fırtına sizin tesanüdünüzü bozmasın.” K:223

“Senin ağlamana ve ağlayan mektubuna iştirak ettim.

Evet, sen de benim gibi, dünyayla iki cihetle alâkan kesiliyor. Hem öyle lâzım. Senin gibi Risale-i Nur’un bir fedaisi alâkası olmamalı ve alâka peyda etmemeli. Alâkalı olsa, fevkalâde bir sebat, bir ihlâsın lüzumu ile beraber, bazı ârızalar içinde sarsılır, tam fedakârlık edemez.

Isparta ve havalisindeki Risale-i Nur şakirdlerinde fevkalâde bir sadakat ve sebat ve uhuvvet ve ihlâs ve kahramanlık var ki, bu acib zamanda binler esbab-ı fesad ve ifsad içinde vahdetlerini ve ittifaklarını ve hizmette ciddiyetlerini muhafaza ediyorlar.

Bu kadar fırtınalı hadiseler içinde Risale-i Nur’u muattal bırakmadınız, söndürmediniz belki öyle parlattınız ki, bizi de ışıklandırıp gayrete getirdiniz.” K:243

“Bu şuhur-u selâse-i mübarekenizi tebrik ediyoruz. Sizin kalemlerinizin yadigârları ve Risale-i Nur’dan ayrılmamak ve sebat etmek senetleri olan yazılarınızı ve dininizi dünyanın çok fevkinde tutmanıza işaret veren dünya sureti üstündeki çizgilerinizi ve iman hizmetinde daima sebat etmenize, vesikalar hükmündeki imzalarınızı, kemâl-i memnuniyetle aldık, kabul ettik.” K246

“Hasan Âtıf’ın mektubunda, cesur ve sebatkâr zâtlardan –ki “efeler” tâbir ediyor– bahis var. Biz, o cesur, sebatkâr yeni kardeşlerimizi ruh u canla kabul ediyoruz. Fakat Risale-i Nur dairesine girenler, şahsî cesaretlerini kıymetleştirmek için, sarsılmaz bir sebat ve metanete ve ihvanlarının tesanüdüne cidden çalışmaya sarfedip, o cam parçası hükmünde şahsî cesaretini, hakikatperestlik sıddıkiyetindeki fedakârlık elmasına çevirmek gerektir.

Evet, mesleğimizde, ihlâs-ı tâmmeden sonra en büyük esas, sebat ve metanettir. Ve o metanet cihetiyle şimdiye kadar çok vukuat var ki, öyleler, herbiri yüze mukabil bu hizmet-i Nuriyede muvaffak olmuş âdi bir adam ve yirmi otuz yaşında iken, altmış yetmiş yaşındaki velîlere tefevvuk etmişler var.K:248

“Bu yaz mevsimi, gaflet zamanı ve derd-i maişet meşgalesi hengâmı ve şuhûr-u selâsenin çok sevablı ibadet vakti ve zemin yüzündeki fırtınaların silâhla değil, diplomatlıkla çarpışmaları zamanı olduğu cihetle, gayet kuvvetli bir metanet ve vazife-i nuriye-i kudsiyede bir sebat olmazsa, Risale‑i Nur’un hizmeti zararına bir atâlet, bir fütur ve tevakkuf başlar.” E:43

“Kemiyet keyfiyete nisbeten ehemmiyetsiz olduğundan, hâlis bir hâdim olarak, hakikat-i ihlâs ile, herşeyin fevkinde hakaik-i imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyorum.

Çünkü o on adam, tam o hakikati herşeyin fevkinde gördüklerinden, sebat edip, o çekirdekler hükmünde olan kalbleri, birer ağaç olabilirler.” E:75

Sebat edip etmeme cihetinde kaderin imtihanı:

“İşte bu meselemizde elmaslar şişelerden, sıddık fedakârlar mütereddit sebatsızlardan ve hâlis muhlisler, benlik ve menfaatini bırak-mayanlardan ayrılmak için bu şiddetli imtihana girmemizin iki sebebi var:

Birisi: Ehl-i dünya ve siyasetin evhamlarına dokunan kuvvetli bir tesanüd ve ihlâsla fevkalâde hizmet-i diniyedir. Zulm-ü beşer buna baktı.

İkincisi: Herkes kendi başına bu kudsî hizmete tam ihlâs ve tam tesanüdle tam liyakat göstermediğimizden, kader dahi buna baktı.” Ş:300

“Mücmel bir mânevî ihtar ile bir meseleyi kalbe geldiği gibi beyan edeceğim. Altı makamata giden ve galebe eden müdafaatın cevabı gelmiş ve bize tecavüze çare bulamamışlar. Yalnız bir makamın, gizli bir iş’ar ile, benim fedakâr kardeşlerimi benden soğutmak ve şiddetli alâkalarını gevşetmek planı var. Zaten çoktan beri, beni ihanetlerle ve iftiralarla ve tecritlerle, bu kudsî ve uhrevî ve imanî alâkayı bozmaya çalıştılar, muvaffak olamadılar. Şimdi Nurcuları ürkütmek, zayıf bir damar bulup nazarlarını başka tarafa çevirmeye bazı bahaneleri buluyorlar. İnşaallah, demir gibi metin Nurcuların kahramanane sebatları ve tahammülleri ve mücahid-i ekber olan Nurun hakikatleri, onun elinde birer elmas kılıç bulunan şakirdlerin şahs-ı mânevîsinin pek harika fedakârlığı, onların bu plânını da akîm bırakacak. Evet, Cennet ucuz olmadığı gibi, Cehennem dahi lüzumsuz değil. Sizlere tekrarla beyan edilmiş: Eski zamanın kahraman mücahidlerine nisbeten en az zahmet, ağır şerait ve bu zamanın şiddet-i ihtiyaç cihetiyle çok sevab kazanan, inşaallah halis Nurculardır. Ve boş boşuna, bâd-ı hevâ, belki günahlı, zararlı giden birkaç sene ömrünü, böyle kudsî bir hizmet-i imaniye ve Kur’âniyeye sarf eden ve onunla ebedî bir ömrü kazanan, Nur talebeleridir. Ben, kendi hisseme düşen bütün bu hücumlarına karşı, pek çok zaafiyetimle beraber tahammüle karar verdim. İnşaallah, kuvvetli, fedakâr, genç, kahraman kardeşlerim benden geri kalmaz ve kaçmazlar ve kaçanları da geri çevirmeye, şimdiye kadar çalıştıkları gibi çalışacaklar.T:595

“Sizin fevkalâde sebat ve ihlâsınızın galebesi ve o musibeti def'inden sonra, ehl-i dünya cepheyi değiştirdi. Zendekanın desiseleriyle bu havalide bizlere karşı perde altında maddî ve manevî tahşidatı başlamış. Gayet dikkatle ve şeytancasına, şakirdlerin hakikî kuvvetleri olan tesanüdü bozmağa çalışıyorlar. Sizlere risaleleri iade ettikleri halde, kurnazcasına dolaplar çevriliyor. Biz sizin bir şubeniz hükmünde olduğumuz halde, bizi asıl ve merkez telakki ettiklerinden, daha ziyade desiseleri bize karşı istimal ediyorlar. Hâfız-ı Hakikî Cenab-ı Hak'tır. İnşâallah hiçbir zarar edemeyecekler. Fakat bu şuhur-u mübarekenin eyyam ve leyali-i mübarekesinde hâlis dualarınız ile bize yardım ediniz. Birşey yok. Fakat mümkün oldukça ihtiyatlı ve dikkatli olunuz. Hazret-i Ali (Radıyallahü Anhü) ve Gavs-ı Geylanî (Kuddise Sırruhu) gibi kahramanların manevî teminatı قُلْ وَ لاَ تَخَفْ ve وَلاَ تَخْشَ  hitabları, bize her vakit cesaret ve kuvve-i maneviye veriyor.” K:152

Düşmanların taarruzundan kurtulmak için hizmetten çekilmek daha ziyade ezilmeye ve büyük mesuliyete sebebiyet verir:

“Bu Cuma gününde mühim bir hizb okurken siz hatıra geldiniz. “Bu musibetten kurtulmak için ne yapacağız?” lisan-ı hâl ile dediniz. Benim kalbime bu geldi: Sıkı bir tesanüdle, el ele, omuz omuza veriniz. Çünkü, birbirinden ve Risale-i Nur’dan ve benden çekinmek ve inkâr etmek ve bizi ezmek isteyen gizli kuvvete dalkavukluk etmek gibi tedbirleri yapanların zarardan başka hiçbir menfaatleri yoktur. Sizi temin ederim, eğer bilseydim ki benden teberri etmekle kurtulacaksınız, beni tahkir ve ihanet ve gıybet etmeye izin verip helâl ederdim. Fakat, bizi ezmek isteyen gizli kuvvet sizi biliyor, aldanmıyor za’fınızdan, teberrînizden cesaret alır, daha ziyade ezer.” T:431

Sebat meziyetinin ehemmiyeti hakkında Risale-i Nur’dan alınıp yukarıda sıralanan sarih bir kısım beyanlar, Risale-i Nur mesleğinde sebatın kuvvetli bir esas olduğunu isbat eder.

        

 

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık