1188- HARİCÎLER خارجيلر : Kelâm ve mezhebler tarihinde, meşru devlet reislerine isyan edenlere verilen umumi addır.

İslâm tarihinde ilk Haricîler. Hz. Muaviye’nin Sıffın Harbinde (Mi.657) Hz. Ali’ye (R.A.) yaptığı hakem teklifinden doğmuştur. Buna göre Hz. Osman’ın (R:A.) katli meselesinden doğan ihtilafı, Kur’an ahkâmına göre halletmek üzere iki hakem tayin edilecekti. Hz. Ali’nin emrindeki ordunun ekseriyeti bu teklifi memnuniyetle kabul ederlerken, ekseriyeti Temim kabilesinden olan muhariblerin bir kısmı, tarafların hakem tayin etmelerine (Lâ hükme illâ lillah) yani: “Hüküm yalnız Allah’ındır” diyerek muhalefet edip ordudan ayrıldılar.

Kûfe yakınlarında Harura Kasabasına çekilerek Abdullah b. Vehbl-e Rasibî’yi kendilerine reis seçtiler. Bu ilk iftirakçı olan Haricîlere, Haruriyet, Muhakkime, Marika isimleri de verilmiştir. Tavırları çok asi ve taassublu olan Haricîler, Hz Ali ve Osman’ı (R.A.) inkâr etmeyenlerin katl ve tekfirine hükmetmeye kadar azgınlık gösterdiler. Mümkün oldukça sulh yolunu tercih eden İmam-ı Ali (R.A.) gittikçe büyüyen bu tehlikeye karşı müdahale etmeye mecbur kalarak Haricîlerin karargâhına hücum etti ve bu Nehrevan Harbinde Haricîleri büyük hezimete uğrattı. (Mi. 658)

1189- Bu hezimetten daha çok intikamcı hissiyata giren Haricîler, mahallî kıyamlar halinde kargaşalığı devam ettirdiler. Nihayet İmam-ı Ali (R.A.), Abdurrahman İbn-i Mülcem-ül Haricî tarafından zehirli bir kılıç darbesiyle şehid edildi. İslâm Ansiklopedisi vak’a tarihini hicretin kırkıncı senesi ramazanın 17’si olarak nakleder. Farklı rivayetler arasında 22 ramazan tarihi daha çok tercih ediliyor. Ali (R.A.) vak’adan üç gün sonra irtihal etmiştir. Kûfe’de medfundur.

Sahih-i Buhari Muhtasarı tercemesi, 9. cild, 1471, 1472. hadislerle; ll. cild, 1783 hadis ve emsalinden ülema-i İslâm ihbar-ı gaybî olarak Haricîlerin isyankâr ve menfi durumlarını istidlal etmişlerdir.

1190- Muhalifleri aleyhinde bahane arayan Haricîler, ileri seviyede dine bağlı oldukları iddiasıyla (Hüküm Allah’ındır) diyerek, hakem tayinine razı olanlar, hüküm Allah’ın olduğu hükmünü kabul etmiyorlarmış gibi bir cerbezeye girdiler. Halbuki Haricîler de pek iyi biliyorlardı ki, hakem meselesine razı olanlar, hüküm Allah’ın olduğu hükmüne tam manasıyla bağlı idiler. Hem biliyorlardı ki, herhangi bir hâdise hakkında Kur’anın verdiği hükmü, Kur’anı iyi anlayanlar, Kur’andan tesbit ve tatbik edeceklerdir. Müteşabihat, şura ve istinbat-ı ahkâm hakkındaki âyetler gibi içtihada müteallik ve meşvereti emreden âyât-ı kerime sarahaten mevcud olduğunu da bilirlerdi. Bazı kimseler var ki Kur’ana çok bağlılık iddiası altında, aslında kendi arzularına bağlıdırlar. (T.T. 5. cild 562. sahifede Haricîlerin hevalarına uydukları anlatılır.)

İki atıf not:

-Haricîlerin haktan saptıran garazları, bak: 449.p.

-Haricîlerin şürb-ü hamr hakkında tekfirleri, bak: 1171.p.

Yukarı Çık