2339- MENFAATPEREST منفعة پرست : Yaptığı işin sadece faydasını düşünen, sadece nefsine ait kârları, faydaları düşünerek çalışan. Allah rızasını esas gaye yapmayan kimse. (Bak: 2882.p. ve Egosantrizm)

2340- Kur’an, şahsî menfaat düşüncesiyle olan kazanmayı takbih, menfaat-ı umumiye hesabına kazanmayı tahsin eder. Birinci tarzda kazanç, hem şahsın hem cemiyetin zararına, ikinci tarz ise menfaatınadır. Bu hakikat Kur’anın ifade şekillerinde dahi mevcuddur. Meselâ:

“(2:286) لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَااكْتَسَبَتْۜ Herkesin kesb ettiği kendine, iktisab ettiği de aleyhinedir. Kesb ve iktisab lügatta ve Kur’anda bir manaya kullanıldığı gibi farklı olarak da kullanılır. Ragıb şunu da beyan eder ki: “Kesb hem kendi ve hem başkası için kazanıp aldığına; iktisab ise sırf kendisi için istifade ettiğine denilir.” Bunun için iktisab şehvet ile, kesb ise hikmet ile alâkadar olur..

Her nefsin hem kendi, hem başkaları için kazanıp aldığı sırf kendi lehinedir. Asıl kazanç böyle kazançtır ki, hayır buna derler. Hayır her halde sahibinindir. Bilakis şehvet ü hırsına mağlub olarak, “ben, ben” diye yalnız kendisi için kazandığı da zararınadır. Zira o kendi kendine yaşamaz, kazanmak için bile âhare muhtaçtır. Binaenaleyh teklif-i İlahî bu menfaati temin ve o zararı def’ içindir. Bunda hodgâmlıkla diğergâmlığın güzel bir tevfiki vardır.” (E.T. 998)

2341- Her hangi bir kimsenin kendisi için meşru kabul ettiği bir şeyi başkaları için de meşru kabul etmesi gerektir. Buna göre bir insan yalnız kendi menfaatı nokta-i nazarında çalışır ve başkalarının menfaatını düşünmezse, herkesin de kendi anlayışı gibi yalnız menfaatı için çalışacağını kabul etmek mecburiyetinde olduğu gibi; başkalarının menfaatı düşüncesiyle çalışan diğer bir şahıs dahi herkesin de başkasının menfaat ve amme hizmeti namına çalışacağını düşünebilir. Bir cemiyet içinde birinci tarz çalışmada kişi kendi sanatı noktasında birkaç kişiyi kandırabilir. Fakat çok şeylere muhtaç olan bu insan, bu ihtiyaçların tedarikinde münasebet kuracağı çok çeşitli iş sahibleri tarafından aldatılacaktır. ikinci şahıs ise birkaç kişiyi aldatmamasına bedel, efradı birbirini aldatmaz bir cemiyet içinde yaşayacaktır. İşte İslâm cemiyeti budur. Kur’anda bir âyetin ifade şeklinden çıkan bir ahlâk kaidesiyle dahi, bir cemiyet ne kadar mükemmel bir saadete nail olacağı gösteriyor ki, Kur’an terbiyesini alan insanlardan müteşekkil bir cemiyet ne kadar huzurlu ve müterakki olacaktır.

2342- Evet “bazılarımızdaki dikkatsizlikten ve ecnebilerin zararlı seciyelerini almamızdan, kuvvetli ve kudsi İslâmî milliyetimizle beraber herkes nefsi! nefsî” demekle ve milletin menfaatini düşünmemekle -menfaat-ı şahsiyesini düşünmekle- bin adam, bir adam hükmüne sukut eder.

مَنْ كَانَ هِمَّتُهُ نَفْسُهُ فَلَيْسَ مِنَ اْلاِنْسَانِ ِلاَنَّهُ مَدَنِىٌّ بِالطَّبْعِ

Yani: Kimin himmeti yalnız nefsi ise, o insan değil. Çünki insanın fıtratı medenidir. Ebna-i cinsini mülahazaya mecburdur. Hayat-ı içtimaiye ile hayat-ı şahsiyesi devam edebilir. Meselâ: Bir ekmeği yese kaç ellere muhtaç ve ona mukabil o elleri manen öptüğünü ve giydiği libasla kaç fabrikayla alâkadar olduğunu kıyas ediniz. Hayvan gibi bir postla yaşıyamadığından ebna-i cinsiyle fıtraten alâkadar olduğundan ve onlara manevi bir fiat vermeğe mecbur bulunduğundan fıtratıyla medeniyetperverdir. Menfaat-ı şahsiyesine hasr-ı nazar eden, insanlıktan çıkar, masum olmayan cani bir hayvan olur. Birşey elinden gelmese, hakiki özrü olsa o müstesna!...” (H.Ş. 59)

Atıf notları:

-Menfaatlarda geri durmalı, bak: 2830.p.

-Medeniyet-i Avrupaiyenin hedefi menfaattır, bak: 1312, 2273.p.lar

-Hizmet-i diniye mukabilinde maddi menfaatları istememek, bak: İstiğna

Yukarı Çık