4030- ZANN ظن : Şüphe. Zannetmek, sanmak, sezme. *Bir fikrin doğruluk veya yanlışlık ihtimalinin kuvvetli olan taraf için hasıl olan kanaat. (Bak: Su-i Zan)

4031- Zann; Kamus-u Okyanus’ta şöyle tarif edilir: «İtikad-ı gayr-ı cazimenin vücud ve ademi beyninde racih olan tereddüde denir.»

4032- Zann kelimesi, müsbet ve menfi manada kullanılır. Yani kişinin kendi arzusundan doğan bir meyil ve bilhassa inad ve tarafgirliğe dayanan delilsiz iddialar, zann-ı fasiddir ve menfidir. Müsbet zann ise kat’iyyet ifade etmemekle beraber, hariçte bazı delil ve emarelere ve insaflı nazara dayanır.

4033- Kur’anda zann kelimesi çokça geçmektedir. Ezcümle, bir âyette şöyle geçer: (24:12) «لَوْلآَ اِذْ سَمِعْتُمُوهُ ٌ Ne vardı onu -o yalanı- işittiğiniz vakit ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِاَنْفُسِهِمْ خَيْرًۙا mü’minler ve mü’mineler kendi nefislerine hayır zannetseler -kendilerine ve kendileri mesabesinde tanımaları lâzım gelen hemcinslerine hüsn-ü zann besleseler  وَقَالُو هٰذَٓا اِفْكٌ مُب۪ين  de bu açık bir ifktir deselerdi ya. Zannın menşei nefiste bir kıyastır. Bir kimse nefsinde kendi hakkında tecviz edebildiği nisbettedir ki, kendine benzettiği kimseler hakkında kıyas-ı nefs ile bir zanda bulunur. Halbuki mü’minler, mü’mineler kendi nefislerine fena şeylere cevaz vermemek, nezih olmak lâzım gelir. Binaenaleyh kötü bir söz işittikleri zaman kendilerinden şübheleri olmamak lâzım geldiği kadar, kendileri gibi saymaları iktiza eden mü’minîn ve mü’minat hakkında da hüsn-ü zannetmek,  beraet-i zimmet asl olduğunu bilmek, zahir-i halin hilafına olan beyyinesiz lakırdılara açık bir iftira demek iktiza eder.» (E.T. 3490)

4034- Zan hakkında diğer bir âyet de şöyledir: (49:12)

«يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا Ey o bütün iman edenler! اجْتَنِبُوا كَث۪يرًا مِنَ الظَّنِّۚ Zannın bir çoğundan ictinab edin, uzak bulunun, beslemekten, yahud onunla amel etmekten sakının. اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ çünkü zannın bazısı büyük günahtır.

İsm, sonunda üzerine ukubet terettüb eden günahtır. Çünkü zann, ihtimal üzere bir hüküm olduğundan bir kısmı hakka hiç isabet etmez, etmeyince de gayrın hakkı taalluk eden hususta o suretle aleyhine hüküm bühtan ve iftira ve binaenaleyh bir vebal olur...

4035- Gerçi zannın hepsi ism ve günah değildir. Allah’a ve mü’minlere hüsn-ü zann gibi vacib olan zann da vardır. Nitekim Sure-i Nur’da لَوْلآَ اِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِاَنْفُسِهِمْ خَيْرًۙا   buyurulmuş ve hadis-i kudside:  اَنَا عِنْدَ ظَنِّ عَبْدِى بِى 1 “Ben, kulumun bana zannı yanındayımdır.” diye varid olmuştur.

Hazret-i Peygamber (Sallalahü Aleyhi Vesellem) buyurmuştur ki:

لَايَمُوتُنَّ اَحَدُكُمْ اِلَّا وَهُوِ يُحْسنُ الظَّنَّ بِا للَّهِ “Herbiriniz Allah’a hüsn-ü zann ederek ölsün.”2 Ve buyurmuştur ki: حُسْنُ الظَّنِّ مِنَ الْاِيمَانِ “Hüsn-ü zann imandandır.”3 Ameliyatta kat’i bulunmayan hususatta zannî delil ve amelin vacib olduğu mevaki’ de vardır. Sonra maişete müteallik hususatta olduğu gibi mübah olan zanlar da vardır. Lakin zannın bir kısmı da haramdır. Lakin vacib olan İlahiyyatta ve nübüvvâtta zann haram olduğu gibi Allah’a ve ehl-i salaha su-i zann da haramdır. Nebi-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi Vesselem) buyurmuştur:

اِنَّ اللَّهَ حَرَّمَ مِنَ الْمسْلِمِ دَمَهُ وَعِرْضَهُ وَاَنْ يَظُنَّ بِهِ ظَنَّ السَّوْءِ

“Allah Teala müslimden kanını ve ırzını, kendisine su-i zann edilmesini haram kılmıştır.”4 İşte bu âyet de bu siyakda varid olmuştur. Ve hepsinin değil, bazı zannın ism olduğu tasrih buyurulmuştur...

4036- İctinabı vacib olan zannı diğerlerinden ayıracak olan mümeyyize gelince; zahirde bir sebebi ve açık emaresi bulunmayan zann haramdır, ictinab lâzımdır. Binaenaleyh mestur bir adama hüsn-i zann vacib olmasa bile su-i zann da caiz olmaz. Lâkin fısk u fücur ile tanınan kimselere su-i zann haram olmaz. Bununla beraber (49:12) وَلاَ تَجَسَّسُوا tecessüs de etmeyin -yani mü’minlerin eksikliklerini bulacağız, açık delil ve emareler elde ederek zan veya  yakîn husule getireceğiz diye casus gibi inceden inceye yoklayıp araştırmayın da zahir olanı tutun, Allah’ın örttüğünü örtün.

Tecessüs, cessten tefe’uldür. Cess aslında hastalığı sağlığı anlamak için nabz yoklamaktır ki, el ile yoklamak ve haber araştırmak manalarına gelir. Tecessüs de bundan tekellüftür ki dikkat ve gayretle araştırmak demektir. Nitekim casus da bu maddedendir. Bir hadis-i şerifte şöyle varid olmuştur: “Müslimîn eksiklerini, ayıblarını tetebbu’ etmeyin. Zira her kim müslimînin ayıblarını tetebbu’ ederse Allah Teala da onun ayıbını ta’kib eder, nihayet evinin içinde bile onu rezil ü rüsvay eder.» (E.T. 4471-4473)

4037- Ve (41:22, 23) (33:10) (48:6, 12) âyetleri de aynı mana ile alâkalıdır. İlm-i hakikata ve hikmet-i Kur’aniyeye dayanmayıp şahsın nefsî temayülünden doğan zanların da hak ifade etmediklerini (10:36, 66) (53:28) âyetleri bildiriyor.

4038- Zann hakkında Kur’andan birkaç not:

-İnsanı helâkete götüren Allah hakkındaki zann: (41:22, 23)

-Dinî ölçülere bedel, kendi şahsî anlayış ve zannına tabi olan halk ekseriyetine uyulamayacağı: (6:116) Ve bu tarz zann yoluyla hakkın bulunamayacağı: (10:35,36) (Bak: 525, 3192.p. lar)

1 S.B.M. hadis: 2183 ve S.M. ci: 8 sh: 160 hadis: 2 ve İ.M. kitab-ı edeb bab: 58 ve K.H. hadis: 613

2 Ebu Davud cenaiz/13 ve İbn-i Hanbel 3/293, 320, 330, 345, 390

3 Ebu Davud cenaiz/13 edeb/81; Darimî rikak/22

4 İbn-i Hanbel 3/491

Yukarı Çık