1621- İMAM-I HANBELÎ إمام حنبلى : (Hi. 164-241) (Ahmed ibn-i Muhammed İbn-i Hanbelî) Hanbelî mezhebinin imamı olup, ezberinde bir milyon hadis vardı. Müsned adlı kitabında otuzbin hadis mevcuttur. Zühd ve takvası çok ileri idi. (K.S.)
İmam-ı Hanbelî Hz.nin tarihçesi hakkında İslâm Ansiklopedisi şunları kaydeder: “İbn-i Hanbel meşhur İslâm fakihidir. Arabların Şeyban ailesine mensub olup, Rebiülevvel 164 (Teşrin-i Sani 780)de Bağdad’da doğmuştur. Gerek Bağdad’daki tahsili esnasında (183=799 senesine kadar), gerek tahsil maksadıyla Irak, Suriye ve Hicaz’dan Yemen’e kadar yaptığı seyahatlarda bütün mesaisini hadis tedkikine hasretmişti. Memleketine avdetinde İmam-ı Şafiî’den fıkıh ve usul dersleri aldı. (195-197=810-811) Dinî telakkileri, itikadda olsun, amelde olsun, İslâmın ilk devrindeki (sadr-ı İslâm) an’aneler ile, kat’i olarak taayyün etmişti.” (İslâm Ansiklopedisi ci: l, sh: 170)
Kur’anın müdafaasında İmam-ı Hanbel Hazretlerinin yüksek gayreti:
Halife Me’mun’un başkadısı, Kur’an’ın mahluk olduğu inancını ortaya atmıştı. Halife, bütün ülkeye haberler gönderdi:
-Bütün sayılı din âlimleri sorguya çekilecek, kim “Kur’an mahluk değildir” derse, cezalandırılacaktır.
Bu şiddete en çok muhatab olacak olan İmam-ı Hanbel’e bazı yakınları:
-Hayatın tahlikede. Kalbinden inanmasan bile, yalnızca dilinle istedikleri şeyi söylesen olmaz mı?
Kahraman müçtehid:
-Asla! dedi. Âlimler hakikatı söylemekten çekinirlerse, cahiller ne yapmaz? Hakkı tesbit ve ilan vazifesini kim ifa edecektir?
1621/1- Hukuk-u İslâmiye ve Istılahat-ı Fıkhiye Kamusu, mevzu ile alâkalı olarak şunları kaydeder:
“Halife Me’mun zamanında kadı-l’kudat Ahmet İbn-i Düvadin’in yanlış bir içtihadı olan malum bir meseleden dolayı bu muhterem Ahmed İbn-i Hanbel hazretleri de Mu’tasım halife tarafından hapsedilmiş, darb edilmişti. Hapis müddeti yirmi sekiz ay devam edip (220) senesinde hapisten çıkarılmıştı. Hazret-i İmam, bu vesile ile de bütün hak ve hakikat taraftarlarının kıyamete kadar tebciline lâyık bir diyanet ve şehamet misali vücuda getirmiş oldu.
İmam Ahmed’e halife Vâsık zamanında bir fenalık yapılmamış, Vâsık’tan sonra hilafete nail olan kardeşi Mütevekkil ibn-i Mu’tasım ise ikram etmiş, onunla meşveret etmedikçe kimseye bir vazife tevcih etmemekte bulunmuştu. Bu ikram ve hürmet, o büyük âlimin vefatına kadar devam etmiştir.
İmam Ahmed Hazretleri (164) tarihinde doğmuş, (241) senesinde Bağdad’da vefat etmiştir. “Bab-ı Harb” denilen kabristanda medfundur. (R.Aleyh)” (H.İ. sh: 421)
Aynı mevzuda İslâm Ansiklopedisi de şunları yazar:
“Hayatının sonuna doğru Me’mun, Rebiülevvel 212’de (Haziran 827) Kur’anın mahluk olduğu nazariyesini kabule bütün tebaasını icra eden bir emirname neşretti. Mutezile görüşü bu suretle devlette resmiyet iktisab etti. Me’mun’un bu hareketinde, tercüme edilen Yunan felsefe eserlerinin, bilhassa Aristo mantığının tesirleri aranmalıdır. Kur’an’ın mahluk addedilişi büyük itirazlarla karşılandı. Me’mun’un etrafını çeviren İranlılar ile ilim ve sanat sahası birbirine çok bağlı bulunduğu, Mu’tezile ise daha ziyade bu muhitin fikirlerinden faydalandığı cihetle, Sünniler Bağdad’ın ekseriyeti Arab asıllı sekenesi arasında Mutezileliğin doğrudan doğruya İran mahsulü olduğu propagandası ile gitgide bu fikri yıkmağa muvaffak oldular. Me’mun’un 218’de (Mayıs 813) bütün kadı ve muhaddislerin bu fikre uymak bakımından imtihana tabi tutulmaları hakkındaki emri ve kendisinin pek az sonra vuku bulan vefatını müteakib, haleflerinin 238’e (851) kadar bu fikre sadık kalmaları vaziyeti değiştiremedi.” (İslâm Ansiklopedisi, ci: 7, sh: 699)
Yine aynı eser, Ahmed İbn-i Hanbel’in hayatını anlatırken şöyle der:
“Halife Me’mun, Mu’tasım ve Vâsık devirlerinde akaidin, Mutezile Mezhebine göre tayini ve bunun devletçe bir nevi resmi ilm-i hal mertebesine çıkarılması üzerine, Kur’an’ın mahluk olduğu akidesini kayıtsız şartsız reddeden maruf Kelâm ulemasına işkence cezaları tatbik edilirdi. İmam-ı Hanbelî de, diğerleri gibi bir itikad sorğusuna çekildi; prangaya vurularak, Tarsus’a, Me’mun nezdine gönderilirken, yolda halifenin vefatı haberini aldı. Bu halifenin halefi devrinde de bedenî ceza ve hapislere sabırla tahammül etti ve itikadından en küçük bir fedakârlıkta bulunmadı. Ancak Mütevekkil’in zamanında devletçe Sünniliğe avdet edildikten sonra, İmam-ı Hanbelî Hz.nin çektiği mihnet ve meşakkatler nihayete erdi. Bir çok defa halife tarafından taltif ve saraya davet edildi; hatta kendi haberi olmadan, ailesine maaş bağlandı. İlim ve takvası, Peygamber Efendimizin sünnetine olan sarsılmaz bağlılığı, etrafına büyük bir talebe kalabalığı topladı.” (İ.A.ci:l, sh.170)
1622- İmam-ı Azam (R.A.) Fıkh-ül Ekber’inde “halk-ı Kur’an” hakkında şöyle der:
“Kur’anı ağzımızla, telaffuz edişimiz (yani lafız lafız, kelime kelime söyleyişimiz) mahluktur, onu okuyuşumuz mahluktur. Yani bizim o söyleme ve okuma zamanımızda ağzımızdan çıkmakta olması, o anda Cenab-ı Hakk tarafından yaratılan bir kudret sayesindedir. (Asıl) Kur’an ise (ezelîdir) mahluk değildir.” (Fıkh-ül Ekber, Diyanet İşleri Reisliği Yayınları, Terceme, sh: 8, 1954 Ankara)