1623- İMAM-I MALİK إمام مالك : (Hi: 93-179) Medine- Münevvere’de doğdu. İmam Malik bin Enes diye anılır. Malikî Mezhebinin imamı. El-Muvatta isimli eseri, “Kütüb-ü Sitte”ye dahil olacak kıymettedir. Mezhebinin mensubları, Afrika ve Endülüs’te çok yayılmıştır. Bu mezhebde olana “Maliki” denir.
1623/1- “Dört muazzam müctehidin ikincisidir. Yemen kabilelerinden “Beni Esbah” kabilesine ve Hımyerîlerden bir hükümdar hanedanına mensubdur. Tebe-i tabiînden olan İmam-ı Malik hazretleri, tabiîn hazeratından birçok fukaha ve fuzalaya yetişmiş, gençliğinden itibaren ilim sahasına atılmış, üçyüzü tabiînden, altıyüzü de onların tabilerinden olmak üzere dokuzyüz şeyhten hadis-i şerif ahzetmiştir.” (H.İ. ci: l, sh: 409)
“Malik İbn-i Enes Hazretleri, ictihad-ı fıkhîsini, Kitabullah’a, Sünen-i Nebeviyeye, icma-i ümmete, kıyas-ı fukahaya, Medine-i Münevvere ahalisinin ittifaklarına ve maslahat-ı mürsele, sedd-i zerai’ denilen sair esaslara istinad ettirmiştir.
Şöyle ki: İmam Malik Hazretlerinin mezheb-i fıkhîsinde herhangi bir meselenin hükm-ü şerîsini tayin için Kur’an-ı Kerim’e, ehadis-i Nebeviyeye, ümmetin icmaına ve indellüzum kıyasa müracaat edilir. Ehl-i Medine’nin ittifakları da icmaden başka, müstakil bir delil olarak kabul olunur. Çünkü onlar, Resulullah’ın ef’al ve akvaline başkalarından daha ziyade vâkıftırlar. Bunların ittifakları, seleften halefe intikal etmiş bir tarikat-ı mesnunedir.
1623/2- Mezheb-i Malik’te “maslahat-ı mürsele” de nazara alınır. Yani: hakkında muayyen bir hüküm-i şer’î bulunmıyan, başka bir tabirle hakkındaki hüküm, şer’an meskûtün anh bulunan bazı hâdiselerde maslahat-ı mürseleye müracaat olunur. O hâdise hakkında maslahat icabına göre bir hüküm verilir. Böyle hakkında şer’an açık bir hüküm bulunmıyan bir maslahat, başıboş bırakılmış, kendi heline salıverilmiş gibi bir durumda görüleceğinden bu cihetle kendisine “maslahat-ı mürsele” adı verilmiştir. Bu delil, Mezheb-i Hanefîdeki “istihsan” delili mesabesindedir.
1623/3- Sedd-i zerai’ meselesine gelince, bu da Malikî mezhebinde bir delil olarak kabul edilmiştir. Bu esas, şer’an memnu olan bir şeye vesile teşkil eden mübah fiillerin de men edilmesinden ibarettir. “Def-i mefasid, celb-i menafi’den evladır.” Binaenaleyh insanı, şer’an memnu olan herhangi bir şeye saik olacak şeylerden sakınılması icab eder. Velev ki o şeyler, haddizatında memn’u bulunmasın. Bu esas, Hanefî mezhebinde kısmen muteber ise de, suret-i mutlakada kabul edilmiş değildir.” (H.İ. ci: l, sh: 411)