1625- İMAM-I ŞAFİÎ إمام شافعي : (Hi. 150-204) İmam-ı Abdullah bin Muhammed diye de anılır. Üçüncü ceddi olan Şafiî, hayatında Resulullah’ı (A.S.M.) gördüğü için o isimle anılır. Nesebi, Abd-i Menaf’da Peygamberimiz (A.S.M.) ile birleşir. Gençliğinde çok fakir bir hayat yaşadı. Çok ileri muhaddis ve müfeessir-i Kur’andır. Usul-ü Hadis ve Fıkha dair te’lifatı vardır. Şafiî mezhebinin imamıdır. Tıb, şiir ve edebiyatta da çok ileridir. (Radıyallahu anhü)
1625/1- “Eimme-i Erbaa’nın üçüncüsüdür ve onların arasında “Kureyşiy-ün neseb” olmakla mümtazdır.
İmam-ı Şafiî, Şam beldelerinden “Gazze”de, diğer rivayetlere göre “Askalan’da veya “Yemen”de doğmuş, yetim kalmış, validesi tarafından daha iki yaşında iken Mekke-i Mükerreme’ye götürülmüş, orada neşv ü nema bulmuş, bir ara Medine-i münevvere’ye gitmiş, dostlarından birzat, Harun Reşid tarafından Yemen valiliğine nasb edilmiş olduğundan onunla beraber Yemen taraflarına gidip bazı me’muriyetleri deruhte etmiş. Bunları güzelce ifaya muvaffak olmuş, aleyhinde vuku’ bulan bir şikayete mebni ya-pılan tahkikat neticesinde beraeti sabit olmakla Harun Reşid kendisini serbest bırakmıştır. İki defa Bağdad’a gitmiştir. İlki 184 tarihinde, ikincisi de 195 tarihine müsadiftir. Orada iki sene kadar kalmış, sonra Hicaz’a teveccüh edip Mekke-i Mükerreme’de iki sene kadar oturmuş, nihayet 199 tarihinde Mısır’a rıhlet ile Füstat beldesinde tavattun eylemiştir.
165/2- İmam-ı Şafiî Hazretleri, içtihadlarında Kitabullah’a, Sünen-i Nebeviyeye, icmaa, sahabe-i kiramın müttefekun aleyh olan kavillerine ve indel’icab kıyasa istinad etmiştir.
İmam-ı Şafiî Hazretleri, sair mezheblerde kabul edilmiş olan istihsanı da bir delil olarak kabul etmiştir. usul-i Fıkıh kısmında da beyan edildiği üzere istihsan, rey, kıyas-ı hafi, bazan “maslahat-ı mürsele” adıyla da yad olunur. Hakkında icaben ve selben bir delil-i şer’î bulunmayan bir hâdisede meşakkat veya maslahat nazara alınıp ona göre hüküm vermekten, diğer bir tabirle: “meşakkat veya maslahat mazınnasını, hüküm için bir illet telakki etmekten” ibarettir. Bu, İslâm Hukuku’nda büyük bir esastır. Yüzbinlerce içtimaî hâdisatın halli için bir çaredir. Fakat Şafiî Hazretleri, bunu bir delil olarak kabul etmemiştir. Hatta “istihsanda bulunmak isteyen, kendisinin şâri’ olmasını murad etmiş olur” demiştir.
Maamafih İmam Şafiî Hazretlerinin içtihad ettiği mes’eleler, mezheb-i kadim, mezheb-i cedid namı ile iki kısma ayrılmıştır. Şöyle ki: Hazret-i İmam 195 senesinde Bağdad’a gidince mezheb-i kadimini neşretmişti. sonra Bağdad, Cezire, Şam, Mısır gibi gezip dolaştığı yerlerde bir çok yüksek mu-haddislere mülaki olarak bir kısım sahih hadislere daha muttali olmuş, bura-lardaki nâsın örf ve âdetlerine şahid bulunmuş olmakla celb-i menfaat ve def-i mefsedet hususlarındaki bazı rey ve içtihadlarını tadil ederek Füstat’da mezheb-i cedidini imla ve neşreylemiştir.” (H.İ. ci: l, sh: 414, 416)