19- ABDÜLHAMİD II عبد الحميد : (Mi. 1842-1918) 34’üncü Osmanlı Padişahıdır. 33 yıl saltanatta kalmış olan bu şefkatli sultan, İslâmiyete bağlı idi. Yüksek bir siyaset adamı olup devlet işlerini bizzat takib eden bir zattı.
Memlekette bolluk ve refahı te’min için çalıştı. Ancak, idarî sahada bazı mühim tedbirler alınması ve ta’dilat yapılması gerekiyordu, yapılamadı. (Bak: İttihad ve Terakki)
20- Sultan Abdülhamid Hazretlerine, hilafet makamından düşmemesi için, Bediüzzaman Hazretlerinin matbuat lisanıyla bazı tavsiyeleri olmuştur. Ezcümle 1909 senesinde yazdığı bir yazısında aynen şöyle diyor:
21- «Daire-i İslâm’ın merkezi ve rabıtası olan nokta-i hilafeti elinden kaçırmamak fikriyle ve sabık sultan merhum Abdülhamid Han Hazretleri, sabık içtimai kusuratını derk ile nedamet ederek kabul-ü nasihata istidad kesbetmiş zannıyla ve «Aslah tarik, müsalahadır” mülahazasıyla, şimdiki en çok ağraz ve infialâta mebde ve tohum olan bu vukua gelen şiddet suretini1 daha ahsen surette düşündüğümden, merhum Sultan-ı Sâbıka, ceride lisaniyle söyledim ki: «Münhasif Yıldız’ı darülfünun et; tâ, Süreyya kadar âli olsun! Ve oraya seyyahlar, zebaniler yerine, ehl-i hakikat melaike-i rahmeti yerleştir; tâ cennet gibi olsun! Ve Yıldız’daki milletin sana hediye ettiği servetini, milletin baş hastalığı olan cehaletini tedavi için büyük dinî darülfünunlara sarf ile millete iade et ve milletin mürüvvet ve muhabbetine itimad et. Zira, senin şahane idarene millet mütekeffildir. Bu ömürden sonra sırf âhireti düşünmek lâzım. Dünya seni terk etmeden evvel sen dünyayı terket! Zekatü’l-ömrü, ömr-ü sânî (Ömer-i Sânî) yolunda sarfeyle. Şimdi müvazene edelim: Yıldız, eğlence yeri olmalı veya darülfünun olmalı? Ve içinde sey-yahlar gezmeli veya ulema tedris etmeli? Ve gasbedilmiş olmalı veyahut hediye edilmiş olmalı? Hangisi daha iyidir? İnsaf sahipleri hükmetsin.» (İ.M.Ş.30)
22- Yine aynı mevzuda Sultan Abdülhamid zamanında, Bediüzzaman’ın gördüğü hilafete dair gayet hakikatlı bir rü’ya:
23- «Alem-i mânâda padişahı gördüm. Dedim: «Sen zekat-ül ömrü, Ömer-i Sâni’nin mesleğinde sarfet. Tâ ki meşrutiyet riyasetine lâzım ve biatın mânâsı olan teveccüh-ü umumiyi kazanasın.
Padişah dedi: Ben onun yolunda gideyim; siz de ol zaman ehlini taklid edebiliyor musunuz? Bir de sizde, onlardaki kuvvet-i İslâmiyet ve safvet ve ahlâk...
Ben dedim: Bizdeki tenbih-i efkâr-ı umumî ve tekmil-i mebadî ve vesait ve ihata-i medeniyet, o noktaların yerini tutmakla, hem o noktaları istihsal, hem de netice-i matlub olan terakkiyi intac edebiliyor. Düvel-i ecnebiyenin adaleti bunu isbat eder.
O dedi: Nasıl yapacağım?..
Dedim: İstibdad, kalb-i memalik olan İstanbul’da kan bırakmadığından hüsn-ü niyeti göster. Bir şefkat ile meşrutiyeti kansız kabul ettiğin gibi menfur olmuş Yıldız’ı mahbub-u kulûb etmek için eski zebaniler yerine melaike-i rahmet gibi muhakkikîn-i ülemayı doldurmak ve Yıldız’ı dar-ül fünun gibi etmek ve ulûm-u İslâmiyeyi ihya etmek ve meşihat-ı İslâmiyeyi (Bak: Meşihat-ı İslâmiye) ve hilafeti, mevki-i hakikisine is’ad etmek.. ve milletin kalb hastalığı olan za’f-ı diyanet ve baş hastalığı olan cehaleti, servet ve iktidarınla tedavi etmekle Yıldız’ı Süreyya kadar i’lâ et. Tâ hanedan-ı Osmanî ol burc-u hilafette pertevnisar-ı adalet olabilsin. Hem de havaic-i zaruriyeyi iktisad et. Tâ alıştırılmış olan israfa iktidarı olmayan biçare millet de iktida etsin. Madem ki imamsın...
Birden uyandım gördüm ki, asıl bu âlem-i yakaza rüyadır. Asıl uyanmak ve hakikat o rüya imiş.» (A.B. 375)
24-Sultan Abdülhamid idaresini tenkid eden bazı edib ve siyasi şahsiyetlerin, bir hiss-i kablel-vuku iltibasıyla yanlış hedefe taarruzları olmuştur. Bu iltibasın esas sebebi, aşağıdaki rivayetin te’vili ile anlaşılır. Şöyle ki:
25-«Rivayetlerde her iki Deccal’ın hârikulâde icraatlarından ve pek fevkalâde iktidarlarından ve heybetlerinden bahsedilmiş. Hattâ bedbaht bir kısım insanlar, onlara bir nevi uluhiyet isnad eder diye haber verilmiş. Bunun sebebi nedir?
26-Elcevab: وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ İcraatları büyük ve hârikulâde olması ise: Ekser tahribat ve hevesata sevkiyat olduğundan, kolayca hârikulade öyle işler yaparlar ki; bir rivayette «Bir günleri bir senedir” yani, bir senede yaptıkları işleri, üçyüz senede yapılmaz, denilmiş... Zannederim, asr-ı âhirde İslâm ve Türk hürriyetperverleri, bir hiss-i kablelvuku’ ile bu dehşetli istibdadı hissederek oklar atıp hücum etmişler. Fakat çok aldanıp yanlış bir hedef ve hata bir cebhede hücum göstermişler...» (Ş.593)
27-Hem de «Eski Said, bazı dâhî siyasi insanlar ve hârika ediblerin hissettikleri gibi, çok dehşetli bir istibdadı hissedip ona karşı cebhe almışlardı. O hiss-i kablelvuku’ tabir ve tevile muhtaç iken bilmiyerek resmî, zaif ve ismî bir istibdad görüp ona karşı hücum gösteriyorlardı. Habuki onlara dehşet veren, bir zaman sonra gelecek olan istibdadların zaif bir gölgesini asıl zannederek öyle davranmışlar, öyle beyan etmişler. Maksad doğru fakat hedef hata.» (K.L.78) (Abdülhamid’in hal’i, bak: 1859,1860,1864,1867.p.lar)
131 Mart Hâdisesi kastediliyor. (Hazırlayanlar)