257- A’RAF اعراف : (arf. c.) «Arf, herhangi bir yüksek yer demektir ki, bu münasebetle atın yelesine, horozun ibiğine arf denilmiştir. A’raf, meşhur bir kavle göre, Cennet ile Cehennem arasındaki hicabın, surun yüksek tepeleri demek olur. İbni Abbas’tan sıratın şerefeleri diye bir kavil de mervidir. Fakat Hasan-ı Basri Hazretleri demiştir ki: A’raf ma’rifettendir. Ve mânâ “Ehl-i Cennet ile ehl-i Nar’ı simalarından tanımak üzere bir takım rical vardır.” demektir. Kendisine bu rical “hasenat ve seyyiatları müsavi olan kimselerdir” denildikte dizine vurmuş ve bunlar, demiş, Allah Teala’nın ehl-i Cennet ile ehl-i Nar’ı tanımak ve birbirinden temyiz etmek üzere tayin buyurduğu bir kavimdir. Vallahi bilmem belki bazısı şimdi beraberimizdedir.”
Hasılı A’raf üzerindeki ricalin tefsirinde başlıca iki kavil vardır: Birincisi: Ebu Huzeyfe ve saireden mervi olduğu üzere bunlar amelde kusur etmiş ve mizanda hasenat ve seyyiatları müsavi gelmiş bir taife-i muvahhidîndir ki Cennet ile Cehennem arasında bir müddet kalırlar. Sonra Allah Teala, haklarında bir hüküm verir. İkincisi: Bunlar Enbiya, şüheda, ahyar, ülema veya rical suretinde görünür. Melaike gibi dereceleri yüksek bir takım zevattır.» (E.T.2166)
Yukarıdaki izaha ve Kur’anın (7:46 ilâ 49) âyetlerinin siyakına tevfikan ve hikmet nokta-i nazarıyla, A’raf tabirinden şöyle bir mânâ anlaşılıyor:
Dünyada dinî hareketlerin önderlerine ve mücahid-i ekber olan zatlara ittiba ile ehl-i Cennet olan veya bu zatlara muaraza ile ehl-i Cehennem olan kimselerin durumları, o müşahid ve mücahid zatlara A’raf makamından azamî derecede gösterilecek; cennet ve cehennemde celâl ve cemâl tecellilerini azami derecede ebeden müşahede ettirilecek, ki bu da mukteza-yı hikmettir. Kur’an (83:23,35) (16:84) âyetleri de bu mânâyı teyid eder. (Cennet’te dünya macera ve manzaralarını seyretmek, bak: 544.p.)