320- AYASOFYA آياصوفيه : Bizans’ın en büyük kilisesi iken Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul’un fethiyle camiye çevrilen, Fatih’in ve fethin bir nevi sembolü haline gelen mabeddir.
Ayasofya ilk yapılışından son durumuna kadar çok tadilata uğramış, bir kaç kere yanmış, bir kaç kere de yıkılmış ve her defasında yeniden yapılmış ve tamir edilmiştir.
Ayasofya’yı kimin yaptırdığı hakkındaki kaynaklar iki kısımdır. Miladi VII. yy.dan sonraki tarihçiler Mi. 326’da İmparator büyük Konstantinus tarafından yaptırıldığını, daha önce yaşamış tarihçiler ise İmparator’un oğlu Konstantinus tarafından yaptırılıp Mi. 360 yılında merasimle açılıp Allah’a adandığını kaydetmektedirler. İslâm Ansiklopedisi bu son naklin isbatlandığını kaydeder.
İlk zamanlar Megalo Ekklesia (Büyük Kilise) olarak anılırken Mi. V.yy.dan sonra Hristiyanlıktaki teslisin ikinci uknum’u sayılan oğul İsa’nın bir vasfı olarak “Hagia sophia” (Hikmet-i Kudsiye) tesmiye edilmiştir. Fetihten sonra İstanbul’un adı değiştiği gibi, mabed de Ayasofya olarak söylenir olmuştur.
Bina bir halk isyanında Mi. 404 yılında yakılmış ve II. Theodosius tarafından 415’te tekrar yaptırılmıştır. Yine bir başka isyanda Mi. 532 tarihinde yakılmış ve İmparator Justinianus tarafından Kudüs’teki Süleyman mabedinden daha büyük olarak 532’de inşasına başlatılmış ve inşa 27 Ocak 537’de tamamlanmıştır. Binanın resmi açılışı, fevkalâde tantanalı merasimle icra olunmuştur. Bu imparator zamanında 558’de depremde büyük bir bölümü yıkılmıştır; 562’de zarar gören kısımları ile yıkılan kubbesini daha yüksek olarak yeniden yaptırmıştır. Daha sonra Mi. 869 ve 986 yıllarında iki depremden yine büyük zarar gören bina tamir edilmiştir. Dördüncü Haçlı Ordusu İstanbul’a gelip şehri işgal edince, işgalciler Ayasofya’yı da ağır tahribata uğrattılar ve yağma ettiler. Paleoloğ Hanedanı, şehri Mi. 1261’de geri aldıktan sonra Mihael VIII tarafından mabed tamir ettirildi.
321- Şehir 1453’de fethedilince Ayasofya bakımsız bir halde idi. Fatih Sultan’ın ilk işi, Hristiyanlık âleminin en büyük mabedinden biri olan Ayasofya’yı camiye çevirmek oldu. Caminin içi ve dışı temizlendi ve Fatih fetihten sonraki ilk cuma namazını burada kıldı. Fatih Ayasofya’yı camiye çevirirken gerekli tamirat ve tadilatı da yaptırdı. İçine mihrab ve minber koydurdu. İlk minareyi yaptırdı. Bu minare caminin batı tarafında ve tuğladandır. Fatih ayrıca camiye bitişik bir de mekteb yaptırdı ve vakıflarını da tesis etti. Ayasofya’nın kıyamete kadar cami olarak devamını sağlamak üzere vakıfnamesini yazdırdı ve gerekli her türlü tedbirleri aldı. Onun en büyük arzusu, fetih yadigârı olan bu muhteşem caminin İslâm dünyasının bir vesile-i iftiharı olarak kıyamete kadar devam etmesi idi.
O tarihten sonra son asra kadar Ayasofya’yı tam bir İslâm mabedi şekline sokma gayretiyle, hemen her Osmanlı Padişahı ve hatta bazı vezir-i azamlar bu eser üzerinde ehemmiyetle durmuşlardır. Gereken ilaveleri yaptıkları gibi, günümüze kadar sağlam olarak ulaşabilmesi için her türlü tedbir, bakım ve tamiratını ihtimamla yapmışlardır. Nitekim Mimar Sinan gibi dâhî bir sanatkârın, kubbenin çevresine dıştan çeşitli payanda şeklinde sedler ve istinadlarını inşası ile kubbe ve belki de binanın bütünü çökmekten kurtulmuştur.
322- Ayasofya, İstanbul’un fethi neticesi camiye çevrildiği için, fethin bir sembolü olarak, çok büyük bir manevi değer kazandı. Bir kısım padişah ve şehzadelerin türbeleri Ayasofya’nın avlusundadır. Selim II, Murad III, Mehmed III, Mustafa I ve yeğeni Sultan İbrahim burada medfundurlar.
Şehzadeler ve rical sık sık ikindi namazlarını Ayasofya’da kılarlardı. Kadir gecesi gibi mübarek gecelerde padişahlar buraya gelir; bu geceler çoşkunlukla tes’id edilirdi. Kubbe dıştan kandillerle süslenip donanırdı.
Verilen izahattan anlaşılacağı üzere Ayasofya’yı tamamen Bizans eseri saymak yanlıştır. Ona sonradan bir çok İslâm mimari karakterleri eklenmiştir ve cami olmuştur.
En nihayet Ayasofya Camii, Bakanlar Kurulunun bir kararıyla 24 Kasım 1934’de maalesef müze haline getirilmiştir. Bakanlar Kurulunun bu kararnamesi ile Ayasofya Camiinin müzeye çevrilmesi, Anayasa’ya ve mevcut kanunlara aykırı olduğunu, “Ayasofya Camii Meselesinin Etrafındaki Gerçek ve Kariye, Mesih Paşa, Fethiye Camilerinin Maruz Kaldığı Muameleler” isimli kitabında İstanbul Vakıflar Baş Müdür Muavini hukukçu Abdullah Ahmed Çalışkan, vesikalara dayanarak tahkik ve isbat etmiştir. Eser Türdav Basın Yayın Limited Şirketi tarafından 1976 senesinde İstanbul’da yayınlanmıştır. Bu eserden bir kaç pasaj takdim ediyoruz:
323- «Ayasofya Camii, 24.ll.1934 tarihli ve 2/1985 sayılı neşredilmeyen bir Bakanlar Kurulu kararnamesiyle müzeye çevrilmiştir. Bakanlar Kurulunun bu hususta anayasal ve kanunî hiçbir yetkisi mevcut değildir. Bakanlar Kurulunun yetkilerinin neler olduğu Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Türkiye’de mer’î bulunan kanunlar ile tayin ve tesbit edilmiştir. Bu yetkiler arasında bir camiyi kapatmak, müzeye çevirmek, cami olmaktan çıkarmak ve bunun dışında herhangi bir kullanışa tahsis etmek gibi bir yetkiye rastlanmaz. Bakanlar Kurulu Ayasofya kararnamesini kabul ederken, yetkilerini tamamen aşmış, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını ve Türkiye’de mer’î kanunları ihlal etmiştir. Bu sebeble Ayasofya kararnamesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Türkiye’de mer’î kanunlar karşısında geçersizdir. Diğer bir ifade ile, Türkiye’deki anayasal ve kanunî mevzuat karşısında lâzım-ül icra bir mahiyeti yoktur.
Türkiye’deki mer’î mevzuat, Ayasofya’nın müze yapılmasına engeldir ve cami olarak açık bulunmasını âmirdir. Ayasofya kararnamesinin hiçbir hukukî dayanağı yoktur. Bakanlar Kurulu bu kararı ile, Türkiye’de Anayasa ve kanunları bu konuda tamamen yok saymıştır.
324 Fatih Sultan Mehmed, Ayasofya’yı cami olarak vakfetmiştir ve Türkiye’de mer’î bulunan mevzuat karşısında cami olarak kalması kat’iyetle gereklidir... Fatih’in iradesi Ayasofya’nın müze olması değil, cami olmasıdır... Ayasofya kararnamesi ile ibadet hürriyetinin kısıtlandığına şüphe yoktur. Bu hürriyetin büsbütün ortadan kaldırılması başka, kısıtlanması başkadır. Ayasofya cami olarak ibadete tahsis edilmiş ve bunun için vakıf yapılmıştır. Bu cami dahilinde sebebsiz olarak ve hiçbir anayasal ve kanunî mesnede dayanmaksızın muntazam bir şekilde ve devamlı olarak ibadet yapılmasının engellenmesi, ibadet hürriyetinin açık ve kesin bir şekilde kısıtlanması demektir. Ayasofya kararnamesi bu yönü ile de Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aykırıdır.
Ayasofya kararnamesi, Vakıflar hukukuna da aykırıdır.
Ayasofya Camii de, cami olmaktan çıkarılan diğer cami ve mescidler de, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunlar karşısında halen cami ve mesciddirler. Bunların cami olmaktan çıkarılmalarına mesned ittihaz edilen Bakanlar Kurulu kararnameleri, Türkiye’de mer’î bulunan mevzuat karşısında yok hükmündedirler. Bahis konusu kararnameler ile, Vakıflardan alınan bilcümle menkul ve gayrımenkullerin iadesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunlarının gereğidir.
Ayasofya, İstanbul’u fethedenlerin hatırasıdır. Bu hatırayı bize bırakanlar cami olarak bıraktı. Biz de onların torunları olduğumuz sürece, onu cami olarak görmek istiyoruz. Torunlarımıza da cami olarak bırakacağız.
Ecdadımız vatan topraklarına camilerle imza atmıştır. Ayasofya Camii ise; Bizans’ın sona erişini, kıyamete kadar baki kalacak devletimizin hâkimiyetini remzeder. Buna gelen zarar bizi üzer, Rumları sevindirir.
Ayasofya cami olacaktır. Bunu müslümanlar istiyor. Bu istek ergeç gerçekleşecektir, kim karşı koyabilir? Ayasofya camidir ve cami kalacaktır!...»
Ayasofya camiye çevrildiğinin ilk cumasında okunan aşağıdaki hutbe metni, İstanbul’un Bayezid semtinde bulunan Anıtlar Derneği’nden alınmıştır.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِى اَعَزَّ الْاِسْلَامَ بِكَفَاحِ الْمُجَاهِدِينَ
وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى سَيّدِنَا مُحَمَّدٍ هُوَخَيْرُ مَنْ جَاهَدَ
فِى سَبِيلِ رَبِّ الْعَالَمِينَ اَحْمَدُ اللّٰهَ تَعَالَى وَاسْتَغْفِرُهُ
وَاَشْهَدُ اَنْ لَا اِلَهَ اِلَّا اللهُ اَيَّدَ الْمُسْلِمِينَ بِنَصْرِهِ الْمُبِينِ
وَاَشْهَدُ اَنَّ سَيِّدَنَا وَمَوْلَانَا مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
صَلَّى اللهُ عَلَى هَذَا النَّبِىِّ الْكَرِيمِ وَ عَلَى اٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ الَّذِينَ بَذَلُوا الْمَالَ
وَالنَّفْسَ لِاِعْلَاءِ كَلِمَةِ اللهِ وَكَانُوا خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ اَجْمَعِينَ
اَمَّا بَعْدُ: فَيَا عِبَادَ اللهِ اِتَّقُوا اللهَ وَاَطِيعُوهُ
اِنَّ اللهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَوْ وَالَّذِينَ هُمْ مُحْسِنُونَ
اَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَاِنَّا للهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ
وَ قَالَ {ع.ص.م} لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّة وَلَنِعْمَ الْاَمِيرُ اَميرُهَا
وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُحَك۪يمٌ
Meali: “Mücahitlerin savunmasıyla İslâmı aziz kılan Allah’a hamd olsun. Allah yolunda cihad edenlerin en hayırlısı olan Efendimiz Muhammed’e salat ve selam olsun. Allah’a hamd ederim ve ondan bağışlanma dilerim. Güçlü parlak yardımıyla Müslümanları teyid eden Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik ederim. Ve şahitlik ederim ki, Efendimiz ve sahibimiz Hz. Muhammed onun kulu ve elçisidir. Allah bu kerim Peygambere salat ve rahmet indirsin, âl ve ahsabına da indirsinki onlar İ’lâ-i Kelimetullah için mal ve canlarını feda ettiler. Ve bütün insanlar için ortaya çıkmış en hayırlı ümmet oldular. Hamd ve salavattan sonra ey Allah’ın kulları Allah’tan korkun ve ona itaat edin. Hiç şüphesiz Allah muttakilerle ve güzel işler yapanlarla beraberdir. Şeytan-ı racimden Allah’a sığınırım Bismillahirrahmanirrahim derim. Allah buyurmuş ki, bizim yolumuzda cihat edenleri biz doğru yola ileteceğiz ve hiç şüphesiz Allah muhsinlerle beraberdir. Peygamber Efendimiz buyurmuşlar ki İstanbul mutlaka feth edilecektir. Onun komutanı ne iyi bir komutandır ve onun ordusu ne güzel ordudur.”