428- BEREKET بركة : Bolluk, çokluk, Feyiz. Cenab-ı Hakk’ın lütfu, ihsanı. Uğurluluk. Meymenet, saadet.
Kur’an (11:48) (41:10) ve emsali âyetleri, ezvak-ı hayatiye esbabının ihzariyle niam-i İlahiyenin bollaştırılması mânâsında olmakla beraber, mucize ve keramet şeklinde de bereket vardır ki, zâhir nazarın ve malum sebeblerin fevkinde zuhur eder.
Peygamberimizin (A.S.M.) mucizelerinden bir kısmı bereket mucizeleridir. Bu mucizelerin bir kısmı, Risale-i Nur Külliyatı’ndan Mektubat adlı eserin Ondokuzuncu Mektub’unun 7. Nükteli İşareti’nde toplanmıştır. Burdan iki nümune alıyoruz:
«-Nakl-i sahih-i kat’î ile- Şifa-i Şerif ve Müslim gibi kütüb-ü sahiha beyan ederler ki: Hazret-i Câbir-ül Ensarî diyor:
Bir zat, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’dan iyâli için taam istedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm, yarım yük arpa verdi. Çok zaman o adam iyâli ile ve misafirleriyle o arpadan yediler. Bakıyorlar, bitmiyor. Noksaniyetini anlamak için ölçtüler. Sonra bereket dahi kalktı; noksan olmağa başladı. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’a geldi, vak’ayı beyan etti. Ona cevaben ferman etti: لَوْ لَمْ تَكِلْهُ َلاَكَلْتُمْ مِنْهُ وَ لَقَامَ بِكُمْ1 Yâni: Eğer kile ile tecrübe etmeseydiniz, hayatınızca size yeterdi.» (M.115)
«Ümm-ü Mâlik isminde bir sahabiye, “ukke” denilen küçük bir yağ tulumundan, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’a yağ hediye ederdi. Bir def’a Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm ona dua edip ukkeyi vermiş; ferman etmiş ki: Onu boşaltıp sıkmayınız. Ümm-ü Mâlik, ukkeyi almış. Ne vakit evladları yağ isterlerse, bereket-i duayı Nebevî ile ukkede yağ bulurlardı. Hayli zaman devam etti. Sonra sıktılar, bereket kesildi.» (M.148)
429 «Başta Buharî kütüb-ü sahiha -nakl-i kat’î ile- beyan ediyorlar ki: Hazret-i Ebu Hureyre aç olmuş. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’ın arkasından gidip, Menzil-i Saadete gitmişler. Bakarlar ki bir kadeh süt, oraya hediye getirilmiş. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm emretti ki: “Ehl-i Suffe’yi çağır!” Ben kalbimden dedim ki: “Bu sütün bütününü ben içebilirim, ben daha ziyade muhtacım.” Fakat emr-i Nebevî için, onları topladım, getirdim. Yüzü mütecaviz idiler. Ferman etti: “Onlara içir!” Ben de, o kadehdeki sütü birer birer verdim. Her birisi doyuncaya kadar içer, diğerine veririm. Böyle birer birer içirerek bütün Ehl-i Suffe o sâfi sütten içtiler. Sonra ferman etti ki: بَقِىَ اَنَا وَاَنْتَ فَاشْرَبْ2 Ben içtim. “İçtikçe, iç!” ferman eder. Ta ben dedim: “Seni hak ile irsal eden Zât-ı Zülcelal’e kasem ederim, yer kalmadı ki içeyim.” Sonra kendisi aldı, Bismillah deyip hamdederek bakıyesini içti. Yüzbin âfiyet olsun.
İşte şu sâfi hâlis, süt gibi lâtif, şüphesiz mucize-i bâhire-i bereket, beşyüz bin hadisi hıfzına alan Hazret-i Buharî başta olarak, Kütüb-ü Sitte-i Sahiha ile nakilleri, gözle görmek kadar kat’î olmakla beraber, Medrese-i Kudsiye-i Ahmediye (A.S.M.) olan Suffe’nin namdar, sâdık, hâfız bir şâkirdi olan Ebu Hureyre’nin umum Ehl-i Suffe’yi manen işhad ederek, âdeta umumunu temsil edip şu ihbarı, tevatür derecesinde kat’î telakki etmiyenin, ya kalbi bozuk veya aklı yok.
Acaba, Hazret-i Ebu Hureyre gibi sâdık ve bütün hayatını hadise ve dine vakfeden;وَمَنْ كَذَبَ عَلَىَّ مُتَعَمِّدًا فَلْيَتَبَوَّاْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ3 hadisini işiten ve nakleden; hiç mümkün müdür ki, hıfzındaki ehadis-i Nebeviyenin kıymetini ve sıhhatını şüpheye düşürüp, Ehl-i Suffe’nin tekzibine hedef edecek muhalif bir söz ve asılsız bir vak’a söylesin? Hâşâ!..
Yâ Rab! Şu Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’ın bereketi hürmetine, bize ihsan ettiğin maddî ve manevî rızkımıza bereket ihsan et!..» (M.118)
430- «Ehl-i siyerin bütün muteber kitabları haber veriyorlar ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm, Ebu Bekir-is Sıddîk ile beraber hicret ederken, Atiket Bint-il Huzâiyye denilen Ümm-ü Ma’bed hanesine gelmişler. Gâyet zaif, sütsüz, kısır bir keçi orada vardı. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm, Ümm-ü Ma’bed’e ferman etti: “Bunda süt yok mudur?” Ümm-ü Ma’bed demiş ki: “Bunun vücudunda kan yoktur, nereden süt verecek.” Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm gidip o keçinin beline elini sürmüş, memesini de meshetmiş, dua etmiş. Sonra demiş: “Kap getiriniz sağınız!” Sağdılar, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm, Ebu Bekir-is Sıddîk ile içtikten sonra, o hane halkı da doyuncaya kadar içtiler. O keçi kuvvetlenmiş, öyle de mübarek kalmış.» (M.149)
Rahmet-i İlahiye, mezkûr bereket mucizeleriyle tezahür ettiği gibi, lâyık-ı merhamet olanlara da ikram ile tecelli eder: «Kanaat-ı kat’iyye verecek derecede tecrübeler vardır ki: Nasıl çocukların aczlerine binaen rahmet tarafından rızıkları hârika bir surette memeler musluklarından gönderiliyor ve akıttırılıyor... öyle de; masumiyet kesbeden imanlı ihtiyarların rızıkları da, bereket suretinde gönderiliyor. Hem bir hanenin bereket direği, o hanedeki ihtiyarlar olduğu; hem bir haneyi belalardan muhafaza edici, içindeki beli bükülmüş masum ihtiyarlar ve ihtiyareler bulunduğu,4 Hadis-i Şerifin bir parçası olan وَ لَوْلاَ الشُّيُوخُ الرُّكَّعُ لَصُبَّ عَلَيْكُمُ الْبَلاَءُ صَبًّا 5 yâni: “Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belalar sel gibi üzerinize dökülecekti.” diye ferman etmekle, bu hakikatı isbat ediyor.» (L.235)
431- Bereket hakkında âyetlerden birkaç not:
-İman ve takva, sebeb-i berekettir: (7:96)
-Firavuniyetin işkencelerine sabredenlerin, bereketli arza vâris kılınması: (7:137)
-Meleklerin âl-i İbrahim’e bereketle duası: (11:73)