613- DABBE دابّه : Debelenen, kımıldanan ve hareketli canlı mahluk.
«Debb, debîb; hafif yürüme, debelenme demektir. Hayvanatta ve ekseriya haşaratta kullanılır... Hareketi gözle idrak olunamayan şeylere de istimal edilir. Dabbe kelimesi de bundan fâil olmak itibariyle, asl-ı lügatte debbeden, debelenen demek olur. Örfte dört ayaklı hayvanatta ve onlar içinde bilhassa feres’te daha ziyade mütearef olmuştur. Bununla beraber (24:45) âyetinden anlaşıldığı üzere, her hayvanda istimal olunur. Hayvan lafzına müradif gibidir.. (27:82) âyetinde “dabbeten” diye nekire olarak vârid olmasından, bunun bildiğimiz dabbelerden bambaşka bir dabbe olması tebadür eder.» (E.T.3701)
613/1- Kur’anda (27:82) âyetinde bahsi geçen ve hadis-i şerifle âhir zamanda çıkacağı haber verilen ve âhirzaman alâmetlerinden olan “dabbet-ül arz”ı, Bediüz-zaman Hazretleri izah ederken şöyle diyor:
«Kur’anda gayet mücmel bir işaret ve lisan-ı hâlinden kısacık bir ifade, bir tekellüm var. Tafsili ise; ben şimdilik, başka mes’eleler gibi kat’i bir kanaatla bilemiyorum. Yalnız bu kadar diyebilirim: لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّٰهُ
Nasıl ki kavm-i Firavun’a “çekirge âfatı ve bit belâsı” ve Kâbe tahribine çalışan Kavm-i Ebrehe’ye “Ebâbil Kuşları” musallat olmuşlar. Öyle de: Süfyan’ın ve deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve “Ye’cüc ve Me’cüc”ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfür ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle, arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zir ü zeber edecek. Allahu a’lem, o dâbbe bir nev’dir. Çünki gayet büyük birtek şahıs olsa, her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir tâife-i hayvaniye olacak.
Belki (34:14) اِلاَّ دَابَّةُ اْلاَرْضِ تَاْكُلُ مِنْسَاَتَهُ âyetinin işaretiyle, o hayvan, dâbbet-ül arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek. Mü’minler iman bereketiyle ve sefahet ve su-i istimalâttan tecennübleriyle kurtulmasına işareten, âyet, iman hususunda o hayvanı konuşturmuş.» (Ş.591)
614- Dabbet-ül arz, müteaddid hadis-i şeriflerde de geçer. Ezcümle: Bir hadis-i şerif şöyledir:
ثَلَاثٌ اِذَاخَرَجْنَ يَنْفَعُ نَفْسًااِيمَانُهَالَمْ تَكُنْ آمَنَتْ مِنْ قَبْلُ اَوْ كَسَبَتْ فِى اِيمَا نِهَاخَيْراًطُلُوعِالشَّمْسِ مِنْ مَغْرِبِهَاوَالدَّجَّالُ وَدَابَّةُالْاَرْضِ
Yani: “Üç şey ortaya çıktıktan sonra, evvelden iman etmemiş veya imanından hayır kazanmamış bir kimseye imanı fayda vermez: Güneşin garbdan doğması, Deccal ve Dabbetül’arz.”1 Yani; cemiyette fitne hükmetmezken iman-ı kâmil kazanmamış olan kimsenin, fitne devresinin müfsid cemiyetinde kâmil bir iman kazanması, bilhassa ekseriyet teşkil eden avam için çok müşkil olacağına bir işarettir. (Fitne zamanında imanlarında hayır olmayan ehl-i dalâletin hali, bak: 618.p.)
Mezkûr hadisin ifade ettiği manayı bazı müfessirler, (6:158) âyetinin beyanında izah ederler. Diğer bir hadiste de:
اِنَّهَالَنْ تَقُومَ حَتَّى تَرَوْنَ قَبْلَهَا عَشْرَ آيَاتٍ فَذَكَرَالدُّخَانَ وَالدَّجَّالَ وَالدَّابَّةَ وَطُلُوعَ الشَّمْسِ مِنْ مَغْرِبِهَاوَنُزُولَ عِيسَابْنِ مَرْيَمَ(ع.س) وَيَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ
Yani “Peygamber (A.S.M.): “Sizler daha evvel on alâmet müşahede etmedikçe aslâ kıyamet kopmayacaktır” buyurdu. Ve şunları zikretti: “Duhan, Deccal, dabbetü’l-arz, güneşin mağribden doğması, İsa Aleyhisselâm’ın nüzulü, Ye’cüc ve Me’cücün çıkması.” diye buyurulur.2 (İbn-i Mâce, 36. Kitab-ül Fiten, 31. bab aynı mevzu hakkındadır.)