678- DİL ديل : Lisan, zeban. *Ağızdaki tat alma duygusu ve konuşma uzvu. * İnsanların konuştukları lehçelerin her birisi. Lügat. *Muhtelif âlât ve edevatın uzunca ve yassı, ekseriya oynak kısımları. *Coğ: Denizin içine uzanmış üstü düz kumluk, uzunca kara parçası. *Mc: Gıybet, mezemmet, dedikodu, çekiştirme. (Bak: Lisan)
«İnsanın yüz cihazatından birtek cihazı olan lisanı bir et parçası iken, iki büyük vazifesiyle yüzer hikmetlere, neticelere, meyvelere, faidelere âlet oluyor... Taamların zevkindeki vazifesi, ayrı ayrı bütün tatları bilerek cesede, mideye haber vermek ve rahmet-i İlahiyenin matbahlarına dikkatli bir müfettiş olmak ve kelimeler vazifesinde kalbe ve ruha ve dimağa tam bir tercüman ve santral olmak; elbette gayet parlak ve kat’i bir surette ihatalı ilme delâlet ve şehadet eder. Birtek dil, hikmetleri ve meyveleriyle böyle delâlet etse; hadsiz lisanlar ve hadsiz zihayatlar, nihayetsiz masnuat, güneş zuhurunda ve gündüz kat’iyetinde nihayetsiz bir ilme delâlet ve şehadet ve Allâm-ül Guyub’un daire-i ilminden ve hikmetinden ve meşietinden hâriç hiçbir şey yoktur diye ilan ederler.» (Ş.647)
679- Dilin ikinci vazifesi olan konuşmada, lüzumsuz kelâmları söylememek gerektir. Ezcümle bir hadiste şöyle buyuruluyor:
كَلَامُابْنِ آدَمَ عَلَيْهِ لَا لَهُ اِلَّا اَمْرِ بِا لْمَعْرُوفِ وَالنَّهْىِ عَنِ الْمُنْكَرِ وَذِكْرِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ
«Yani: Ma’rufu emretmek (Kur’an hakikatlarını bildirmek), münkeri, kötülükleri menetmek (zararlarını anlatmak) ve Allah’ı zikretmek dışında kalan sözleri, insanın aleyhindedir.»1 (Bak: Mizah)
Hem «اَكْثَرُ خَطَايَا ابْن آدَمَ مِنْ لِسَانِهِ Âdem oğlunun hatalarının birçoğu dilinden ileri gelmektedir.»2
Hem « اِحْفَظْ لَسَا نَكَ Dilini muhafaza et (lüzumsuz şeyler söyleme).3 Yani: İnsan lisanına hâkim olmalıdır. Çünki lüzumsuz lakırdılar insanın kıymetini düşürür, kendisini çok kere günaha sokar, mes’ul bir halde bırakır.
Bir Arab şairi diyor ki:
وَمَانَدِمْتُ عَلَى الْسُكُوتِ مَرَّةً . وَلَقَدْنَدِمْتُ عَلَى الْكَلاَمِ مِرَا رًا
Yani: Ben sükût ettiğimden dolayı bir kere olsun nâdim olmadım, fakat söylediğim sözlerden dolayı defaat ile nedamet ettim.»
Kur’an (31:19) (49:2,3 âyetleri de gereksiz ve âdaba aykırı olarak yüksek sesle konuşmama dersini veriyor. T.T.ci: 2, sh: 107 ve ci: 5 sh: 329 aynı mevzu hakkındadır. Kur’an (23:3) (25:72) (28:55) âyetleri, lüzumsuz ve mantıksız konuşmalardan, sohbet-i suriye ve münakaşa gibi hareketlerden kaçınmayı ders verir.
680- Mevlana Cami Hazretlerinin, yerli yersiz ve riyakârane konuşmalara karşı hassasiyetini gösteren bir hâdise:
«Mevlana Cami, bilhassa ihlasta ilerlemiş, maneviyatta mesafe kat’etmiştir. Bundan olacak ki, gösterişten çok rahatsız olur, bütün huzur ve rahatını tevazuda, ihlasta bulurdu. O insanı maddî ve ilmî kazancıyla değerlendirmezdi. Bütün mes’elesi; gönül ehli olmak, iyi niyet sahibi bulunmak, tevazu ve ihlas içinde dinî hayat yaşamaktı. Muhatablarında aradığı bunlardı. Nitekim bir gün mâna büyüklerinin oturduğu bir davet sofrasında biri dikkatini çekti. Adam henüz ruhen olgunlaşmamış olduğunu, her haliyle belli ediyordu. Yemeğe başlarken yüksek sesle ve hodfüruşane bağırdı:
-Tuz getirin! Yemeğe tuzla başlamak sünnettir.
-Adamın kendisini göstermek için söylediği bu sözden rahatsız olan Mevlana, yavaşça cevap verdi:
-Hazret, ekmekte tuz vardır. Onu hatırlıyarak yerseniz, sünneti yerine getirmiş olursunuz.
Adam fazla ders almadı bu ikazdan. Az sonra birine bir ihtar verdi:
-Ekmeği tek elle koparıyorsun. Tek elle koparmak mekruhtur.
Cami Hazretleri bu hareketen de rahatsız oldu. Tekrar düzeltme yaptı:
-Sofrada başkasının eline, ağzına bakmak da mekruhtur. Hem de senin hatırlattığından fazla mekruh...
Adam birazcık ders alır gibi olup susmuştu. Ama kendini mutlaka göstermek istiyor, dikkatleri üzerine çekmek için konuşmaya devam niyeti taşıyordu. Nitekim az sonra yine başladı:
-Yemek yerken konuşmak sünnettir!
Mevlana Cami yine ikaz etti: “Çok konuşmak ise mekruhtur.”
Hatalı sözler sarfettiğini anlayan adam, bundan sonra lüzumsuz konuşmayı da, sivri ve rahatsız edici sözlerle hata düzeltmeyi de terketti.» (İslâm Büyükleri sh: 221) (Bak: 732/2.p.)
Kur’an (58:9,10) âyetlerinde fısıldaşma (gizli konuşma) bazı hallerde yasaklanır.