734- EBU  BEKİR  (R. A.) ابو بكر :  «Hazret-i  Ebu  Bekir,  Resul-i  Ekrem Efendimiz’in ilk halifesidir. Erkekler içinde ilk müslüman olanıdır. Peygamberimiz’in kayınpederidir. Hazarda ve seferde Hazret-i Muhammed’in en sadık ve en samimi arkadaşı, onun veziri ve müşavir-i hassı idi. Hz. Peygamber’e kemal-i i’timat ve i’tikadına mebni “Sıddık” ünvanını almıştır. Resul-i Muhterem her işini onunla müzakere ederdi. Hastalığı zamanında dahi, imamete onu tevkil etmiş ve arkasında namaz kılmıştır.

Resul-i Ekrem Efendimiz’den iki sene sonra Mekke’de doğmuştur. Adı Abdullah, babasının adı Ebu Kuhafe Osman, annesi de Ümmü’l-Hayr Selma’dır. Her iki taraftan Kureyş Kabilesine mensubdur. Yedinci batında Kâ’b’ın oğlu Mürre’de Resul-i Ekrem’in nesebiyle birleşir. Ebu Kuhafe Osman b. Amir Mekke’nin eşrafındandı. Oğlu Ebu Bekir’den fazla yaşamış fakat müslümanlığı Mekke’nin fethinden sonra kabul etmiştir.

Hazret-i Sıddık, İslâmiyet’i kabul etmesine kadar geçen 38 senelik hayatında asla içki kullanmamış, putlara tapmamış, hurafelerden kaçınmış, iffetiyle ve güzel ahlâkıyla tanınmış bir zat idi. Kendisine Resul-i Ekrem, peygamberliğini bildirdiği zaman derhal tereddüd etmeden en evvel İslâmiyet’i kabul etmişti. Babası, annesi, evlad ve ahfadı ashab-ı kiram’dandı. Bu fazilet başkalarına nasib olmamıştı.

735- Hazret-i Ebu Bekir, gerek İslâmiyet’ten önce ve gerek İslâmiyet’ten sonra kabilesi arasında mümtaz bir şahsiyet olarak tanınmıştı. Kavmi arasında mühim bir sermaye sahibi, dürüst bir tüccardı. Herkesin ona sonsuz bir itimadı vardı. Yakın arkadaşlarından ve Aşere-i Mübeşşere’den Osman b. Affan, Abdullah b. Avf, Talha, Zübeyr, Sa’d İbn-i Vakkas gibi ileri gelen yüksek şahsiyetler, onun delaletiyle müslümanlığı kabul etmişlerdi. İslâmiyet uğrunda bütün servetini harcamış, İslâmiyet’in yayılmasında mühim bir âmil olmuştu.

Hazret-i Ebu Bekir, Peygamberimiz’in bütün savaşlarına katılmıştı. Resul-i Ekrem’in 632 yılında vefatı üzerine halife seçilen Hazret-i Ebu Bekir, mescidde bir hitabede bulundu. Böylece cemaati teskin etti. (Bu hitabe S.B.M. 11. cild 31. sh. ve 4. cild 380. sahifede nakledilir.)

Resul-i Ekrem’in irtihalinin ilk günlerinde her taraftan irtidad ve irtica başlamıştı. İşte bu vaziyet karşısında Hz. Ebu Bekir gerekli tedbirlerini aldı ve icab eden yerlere ordular sevkederek irtidad ve irticaı derhal önledi. Ötede beride başkaldıran mürtedleri de yıldırdı. Her tarafta sükûnet başladı.

736- Hazret-i Sıddık’ın başardığı hizmetlerin başında Kur’an-ı Kerim’in cem’ edilmesi hususundaki mesaisi gelir. Gerçi Kur’an-ı Kerim Peygamber Efendimiz’in sağlığında Vahiy Kâtipleri tarafından günü gününe tamamen yazılmış ve Resul-i Ekrem’in emriyle âyetler ait olduğu surelere kaydedilmiş ve Kur’an (hâfızlar) tarafından ezberlenmişti. Zaman-ı Saadette yazılan bu Kur’an sahifelerinin aslı ve istinsah edilen nüshaları kâmilen mevcut ve mahfuzdur. Resul-i Ekrem’in hayatında vahiy devam ettiği için Kur’an-ı Kerim’in yazılı bulunduğu sahifeler bir araya toplanamamıştı.

Zaten Resul-i Ekrem Efendimiz, en son nazil olan âyetten sonra, dokuz gün kadar yaşamıştı. Kur’an’ın bir arada toplanmasına vakit kalmamıştı. Hazret-i Ebu Bekir’in hilafeti zamanında vuku’ bulan Yemame Muharebesinde hâfızların çoğu şehid olduğundan Hazret-i Ömer telaşa düştü. Kur’an’ın bir gûna ziyaa uğramaması için Hz. Sıddık’a müracaatta bulunmuş ve Kur’an-ı Kerim’in cemi’ini ondan rica etmişti. Sıddık-ı A’zam, Ömerü’l-Faruk’un teklifini tensib ve tasvib buyurmuş ve Kur’an’ın cem’ini vahiy kâtiblerinden ve Kur’an-ı Kerim’i tamamen ezberleyenlerden Zeyd b. Sabit hazretlerine havale buyurmuş. O da mevcut Kurra-i Kiram ile bir encümen akdetmiş, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ali’nin de nezaret ettikleri bu mütehassıs hey’etle Kur’an’ı bir araya toplamıştı. Âyet ve sureler sahifeler halinde yazıldı ve her surenin âyetleri, Hz. Peygamber zamanındaki tertib üzerine tahrir edildi. Şu kadar ki, sureler sırasıyla tertib edilmemişti. Her sure, başlı başına bir kitab teşkil etmekte idi.

Bu suhuf-u mutahhara Zeyd b. Sabit tarafından bütün Ashab müvacehesinde okunup ittifakla tasvib ve tasdik edildi. “Mushaf” namı verilen bu mecmua, Sıddık-ı Ekber’in nezdinde kaldı. Vefatından sonra Hazret-i Ömer’e ve onun da irtihalinden sonra kerimesi Ümmü’l-Mü’minîn Hazret-i Hafsa’ya teslim edildi. (S.B.M. 1187.hadisi de aynı mevzu ile alâkalıdır.)

737- Hazret-i Osman, hilafeti zamanında, görülen lüzum üzerine, Zeyd b. Sabit hazretlerinin başkanlığında bir komisyon teşkil etti. Hazret-i Hafsa’nın nezdinde mahfuz bulunan ana nüsha alınıp aynen istinsah edildi. Sureler sıraya kondu ve nüshaları çoğaltıldı, İslâm merkezlerine gönderildi. Ana nüsha Hazret-i Hafsa’ya iade olundu. Hazret-i Ali radıyallahü anhü: “Allah Ebu Bekr’e rahmet etsin; Kur’an sahifelerini bir araya toplamak hususunda ecir ve sevab yönünden nâsın en büyüğü Ebu Bekir’dir.” demiş ve Hazret-i Osman’ın hareketini de tasvib ve takdir eylemiştir.

Hazret-i Sıddık’ın, iki sene ve üç aydan biraz fazla halifeliği sırasında Irak ve Suriye seferleri yapıldı. Irak’ın fethinin tamamlandığı ve Şam’ın da fethedildiği bir sırada henüz zaferi işitmeye zaman kalmadan 63 yaşında iken vefat etmiş, Resul-i Ekrem’in yanına gömülmüştür. (Radıyallahü anhü)» (Riyazüssalihîn Hadislerinin Ravileri Olan Ashab-ı Kiram’ın ve Hadis İmamlarının Hal Tercemeleri. Hasan Hüsnü Erdem, Diyanet Yayınları, 1964 Ankara sh: 54)

738- «Hazret-i Ebu Bekir’in halife intihab olunması: Buhari’nin Ebu Bekir’in (R.A.) menakıbı hakkındaki babında Hazret-i Aişe’den rivayetine göre:

Hazret-i Ebu Bekir, Mescid-i Saadet’teki hutbesini bitirip, ashabın heyecanını teskin ettikten sonra bir de duymuştu ki, Ensar Benî Saide sakifesinde (sofasında) Sa’d bin Ubade’nin başına toplanarak “Biz (Ensar)dan bir emir, siz (Muhacirler)den de bir emir nasb olunmalıdır” diyorlardı. Bunun üzerine Ebu Bekir, Ömer’le Ebu Ubeyde’yi yanına alarak Benî Saide sofasına gitti. İrad ettiği beliğ bir hutbesinde, artık Arab’ın kadim bedeviyet hayatı ve her kabilenin bir emir ile idaresi zamanı geçtiğini ve müslümanların İslâm medeniyetine göre yalnız bir devlet reisinin idaresi altında toplanmaları zaruri olduğunu izah ettikten sonra: “Bizden emir, sizden vezir olur!” dedi ve Ömer’le Ebu Ubeyde’yi göstererek: “İşte bunlardan birine biat ediniz” dedi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer: Ya Eba Bekir! Bu işe sen hepimizden lâyıksın!” diye Ebu Bekir’e biat etti. Bunu da umumi biat takib etti.» (S.B.M. 11. cild, 1671. hadisin izahından)

739- Aynı eser 12. cild 1915. hadisin son kısmı şu mealdedir:

«Ya Aişe! (hattâ) şimdi Ebu Bekir’e ve oğluna haber göndermek ve hilafet dedikoducularının sözlerinden ve hilafet umanlarının temennilerinden nefret ederek, hilafeti Ebu Bekir’e vasiyet etmek arzu ettim. Fakat sonra düşündüm ki; Allah, (hilafeti Ebu Bekir’den başkasına müyesser kılmaktan) imtina eder. Mü’minler de Ebu Bekir’den başkasının halife olmasını men’ederler. Yahut Allah Teâla (Ebu Bekir’den başkasının halife olmasını) men’eder. Mü’minler de (Ebu Bekir’den başkasına biat ve mütabaattan) imtina ederler.»

740- Ebu Bekir’in (R.A.) hilafette tekaddüm liyakatına dair, ülema hayli beyanlarda bulunmuşlardır. Meselâ: Kur’an (66:4) âyetinin mealinde şöyle deniliyor:

«“Daima hatırda tutup anın o vakti ki, Peygamber zevcelerinden birine sır olarak bir söz söylemiş, bu sözü kimseye söyleme demişti.” Bu sır ne idi?... Bizim kanaatimizce burada söylenen sır, diğer bir söz olmak gerektir. Şöyle ki:

Hazret-i Peygamber’in, kendisinden sonra imametin Ebu Bekir’e ve Ömer’e geçeceğini Hafsa’ya bir tebşir olarak haber vermiş ve ketmini emreylemiş olmasıdır. Tefsirlerin bir çoğunda zikredilmiş olan bu haber, gerçi kütüb-ü sittede nakledilmemiştir... Meymun İbn-i Mihran da dedi ki: Hadis, Peygamber’in Hafsa’ya sır olarak söylediği şu hadistir:

اِنَّ اَبَابَكْرَ وَعُمَرَ يَمْلِكَانِ اَمْرِى مِنْ بَعْدِى خِلَافَة

“Ebu Bekir ve Ömer benden sonra hilafeten benim emrime mâlik olacaklardır.” Alusi de bu rivayetleri daha cem’iyyetli toplıyarak demiştir ki: İbn-i Mardıye, İbn-i Abbas’tan ve İbn-i Ebî Hatim, Mücahid’den tahric etmişlerdir.» (E.T.5111-5112)

S.B.M. ci: 2, 292. hadisinden de Ebubekir’in (R.A.) hilafette tekaddüm hakkı istidlal edilir.

741- Ebu Bekir’in (R.A.) fazileti hakkında müteaddit rivayetler vardır. Ezcümle bir hadiste mealen: «Bir kere Nebi Sallallahü Aleyhi Vesellem’in huzururuna bir kadın gelmişti. (avdet ederken) Resulullah, kadına (tekrar) müracaat etmesini emir buyurmaları üzerine, kadın sanki Resulullah’a vefatından kinaye ederek:

-Ya ben gelir de seni bulamazsam? diye sordu. Sallallahü Aleyhi Vesellem: “Şayet beni bulamazsan Ebu Bekir’e müracaat et!” diye cevab verdi..

Buhari’nin Resulullah’dan sonra ashab-ı kiram içinde Ebu Bekir Radıyallahü Anh’ın fazileti haiz bulunduğuna dair Abdullah bin Ömer’den de bir rivayeti vardır. İbn-i Ömer der ki: Biz, Nebi Sallallahü Aleyhi Vesellem’in hayatı zamanında, ashab içinde falan filandan hayırlıdır, falan da filandan hayırlıdır, diye görüşürdük ve neticede Ebu Bekir’i, sonra Ömer bin Hattab’ı, sonra Osman bin Affan’ı (Radıyallahü anhüm) hayırlıdır, der idik.

Müellifin burada Ebubekir’in fazileti hakkında Abdullah bin Abbas’dan da şu rivayeti vardır: Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki: Muhabbeti samimi ve zevali gayr-ı kabil bir dost edinecek olsaydım, hiç şüphesiz Ebubekir’i intihab ve ittihaz ederdim. Fakat o benim din kardeşim ve hazarda, seferde arkadaşımdır. Bir rivayette de hadisin son fıkrası: Lâkin İslâm kardeşliği daha faziletlidir, suretinde varid olmuştur.» (S.B.M. ci: 9 hadis: 1485)

742- «Nebi Sallallahü Aleyhi Vesellem (hepimize hitab ederek):

-Şüphesiz ki Allah beni size peygamber göndermişti. Bunu size tebliğ ettiğimde hepiniz beni yalanlamıştınız da (nübüvvetime yalnız) Ebubekir inanmıştı. Ve uğrumda canını, malını feda etmişti, buyurdu. Sonra Resulullah iki kere:

-Şimdi ashabım! Siz (bu aziz) dostumu bu nisbetiyle, bu hususiyetiyle bana bırakırsınız değil mi? buyurdu. (Ravi Ebudderda der ki:) Ebubekir hakkında izhar olunan bu tazim üzerine badema onun hatırı için incitilmedi.»1 (S.B.M. ci: 9 hadis: 1487)

743- «Hazret-i Ali’nin oğlu Muhammed Binülhanefiyye der ki: Bir kere babama: “Resulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’den sonra halkın en hayırlısı kimdir?” diye sordum. Babam: “Ebubekir’dir.” dedi. Ben: “Sonra kimdir?” dedim. Babam: “Ömer’dir.” dedi. Doğrusu ben, babam Osman derse diye korktum da: “Ömer’den sonra sensin!” dedim. Babam: “Oğlum ben, müslümanlardan bir kişi olmaktan başka bir şey değilim!” dedi (ve tevazu gösterdi).» (S.B.M. ci: 9 hadis: 1488 izah kısmı)

Hem S.M. 7. cild sahife: 283’de 11. hadis şu mealdedir: «Aişe (R.A.) şöyle dedi: Resulullah (A.S.M.) hastalığı içinde bana şöyle buyurdu: Bana Ebubekir’i ve kardeşin (Abdurrahman)’ı çağır da bir mektub yazdırayım. Çünki ben bir heveskârın temenni ve arzuya düşmesinden ve bir sözcünün de: Ben daha haklıyım, demesinden endişe ederim. Halbuki Allah ve mü’minler, Ebubekir’den başkasına rıza göstermez.» (Bak: Hilafet)

Kur’an (4:69) âyeti, Ebubekir’in (R.A.) salahatına; (9:40) âyeti de yâr-ı gar şerefine nailiyetine işaret eder. T.T. 3.ci., sh: 567’deki babda Ebubekir’in (R.A.) faziletlerinden bahsedilir.

 

1 Ebubekir Radıyallahü Anh’ın fazileti ve bütün ashab üzerine tekaddümü hakkında rivayet edilen bu hadis, Peygamber’in ashabı arasındaki mütekabil hürmet ve tesanüdü de İslam ümmeti için nümune-i imtisal bir surette ifade etmektedir.

Yukarı Çık