874- EYYÛB (A.S.) ايّوب : Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen İshak Aleyhisselâm’ın oğlu olan Ays’ın evladından Eyyûb Aleyhisselâm, çok sabırlı bir peygamber idi. Pek çok malı ve Şam tarafında çok mülkü vardı. Her makbul kulunu ve Peygamberini Allah imtihana çektiği gibi, onu da denedi. Cümle emlaki, emvali elinden gitti. O yine şükretti. Hasta oldu, yine Rabbine şükrediyordu, sabrediyordu. Bedeninde yaralar açıldı, yine sabretti. Yaraları kurtlandı, yanına kimse varmaz oldu, yalnız bir zevcesi ona hizmet ederdi. O yine sabreder ve ibadetine devam eylerdi. (Kısas-ı Enbiya Cevdet Paşa) (Kamus-ul A’lam’da da aynı manada bilgi veriliyor.)
875- Kur’anda (4: 163) (6:84) (34:41 ilâ 44) âyetlerinde Eyyûb’un (A.S.) bahsi geçer. Meşhur münacatını bildiren âyet ise şudur:
«(21: 83) اِذْ نَادَى رَبَّهُ اَنِّى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ Sabır kahramanı Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm’ın şu münacatı, hem mücerreb hem tesirlidir. Fakat âyetten iktibas suretinde bizler münacatımızda رَبِّ اَِنِّى مَسَّنِىَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ demeliyiz. Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm’ın meşhur kıssasının hülasası şudur ki:
Pek çok yara, bere içinde epey müddet kaldığı halde, o hastalığın azîm mükafatını düşünerek kemal-i sabırla tahammül edip kalmış. Sonra yaralarından tevellüd eden kurtlar, kalbine ve diline iliştiği zaman, zikir ve marifet-i İlahiyenin mahalleri olan kalb ve lisanına iliştikleri için, o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle kendi istirahatı için değil, belki ubudiyet-i İlahiye için demiş: “Ya Rab! Zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor” diye münacat edip, Cenab-ı Hak o hâlis ve safi, garazsız, lillah için o münacatı gayet hârika bir surette kabul etmiş. Kemal-i afiyetini ihsan edip enva-ı merhametine mazhar eylemiş.
.... Hazret-i Eyyûb Aleyhissalâm’ın zahirî yara hastalıklarının mukabili, bizim batınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyûb’dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünki işlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şübhe, kalb ve ruhumuza yaralar açar.
Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm’ın yaraları kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdid ediyordu... Bizim manevi yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdid ediyor. O münacat-ı Eyyûbiyeye, o Hazretten bin defa daha ziyade muhtacız.» (L.8) (Bu kısmın tamamı, 1073.p.dadır)