2231- MADDİYYUN مَادّيون : (Maddiyun) Maddeciler. Herşeyin esası madde olduğunu iddia edip, ruhaniyatı ve maneviyatı inkâr eden dinsizler. Masnuat-ı İlahiye olan mahlukatı ve zerrelerin muntazam hareketini, tesadüf eseri tevehhüm edip dinsizliğe yol açmaya çalışanlar. Materyalistler.

2232- “Maddiyun denilen bir kısım ehl-i dalalet, zerrattaki tahavvülat-ı muntazama içinde Hallakiyet-i İlahiyenin ve kudret-i Rabbaniyenin bir cilve-i azamını hissettiklerinden ve o cilvenin nereden geldiğini bilemediklerinden ve o kudret-i Samedaniyenin cilvesinden gelen umumi kuvvetin nereden idare edildiğini anlıyamadıklarından, madde ve kuvveti ezelî tevehhüm ederek, zerreler ve hareketlerine âsâr-ı İlahiyeyi isnad etmeye başlamışlar.

Fesübhanallah! İnsanlarda bu derece hadsiz cehalet olabilir mi ki, mekândan münezzeh olmakla beraber herbir yerde herbir şeyin icadında herşeyi görecek, bilecek, idare edecek bir tarzda bulunur bir vaziyetle yaptığı fiilleri ve eserleri; camid, kör, şuursuz, iradesiz, mizansız ve tesadüf fırtınaları içinde çalkanan zerrata ve harekâtına vermek, ne kadar câhilane ve hurafetkârane bir fikir olduğunu, zerre kadar aklı bulunanların bilmesi gerektir.

Evet bu herifler vahdet-i mutlakadan vazgeçtikleri için, hadsiz ve nihayetsiz bir kesret-i mutlakaya düşmüşler; yani bir tek İlahı kabul etmedikleri için, nihayetsiz ilahları kabul etmeye mecbur oluyorlar. Yani bir tek Zat-ı Akdes’in hassası ve lâzım-ı zatîsi olan ezeliyeti ve hâlikıyeti, bozulmuş akıllarına sığıştıramadıklarından; o hadsiz, nihayetsiz camid zerrelerin ezeliyetlerini, belki uluhiyetlerini kabul etmeye mesleklerince mecbur oluyorlar...

2233- İşte sen gel, echeliyetin nihayetsiz derecesine bak! Evet zerelerdeki cilve ise; zerreler taifesini Vacib-ü Vücud’un havliyle, kudretiyle, emriyle muntazam ve muhteşem bir ordu hükmüne getirmiştir. Eğer bir saniye o Kumandan-ı Azam’ın emri ve kuvveti geri alınsa, o çok kesretli camid, şuursuz taife, başıbozuklar hükmüne gelecekler; belki bütün bütün mahvolacaklar.

2234- Hem insanların bir kısmı güya daha ileri görüyor gibi, daha ziyade câhilane bir dalaletle Sani-i Zülcelal’in gayet latif, nazenin, muti, müsahhar bir sahife-i icraatı ve emirlerinin bir vasıta-ı nakliyatı ve zaif bir perde-i tasarrufatı ve latif bir midad-ı (mürekkeb) kitabeti ve en nazenin bir hulle-i icadatı ve bir maye-i masnuatı ve bir mezraa-i hububatı olan “esir” maddesini, cilve-i rububiyetine ayinedarlık ettiği için masdar ve fail tevehhüm etmişler. Bu acib cehalet, hadsiz muhalleri istilzam ediyor. Çünki esir maddesi, maddiyunları boğduran zerrat maddesinden daha latif ve eski hükemanın saplandığı heyula fihristesinden daha kesif, ihtiyarsız, şuursuz, camid bir maddedir. Bu hadsiz bir surette tecezzi ve inkısam eden ve nâkillik ve infial hassasıyla ve vazifesiyle teçhiz edilen bu maddeye, belki o maddenin zerreden çok derece daha küçük olan zerrelerine; herşeyde herşeyi görecek, bilecek, idare edecek bir ihtiyar ve bir iktidar ile vücud bulan fiilleri, eserleri isnad etmek, esirin zerreleri adedince yanlıştır.” (L.342)

Atıf notu:

-Maddiyunlar mesleklerinde tahavvülat-ı zerratı esas tutmuşlar, bak: 4081.p.

Yukarı Çık