2381- MEVLANA HALİD مولانا خالد : Ebü’l Baha Eşşeyh Ziyaeddin Mevlana Halid (Hi: 1192-1242) Nakşibendî Tarikatının Halidiye kolunun müessisidir. Hem asrın müceddidi olduğu, milyonlarca irşad ettiği kimselerin şehadetiyle sabit olmuştur. Şam’da vefat etmiştir. Hz. Osman Bin Affan (R.A.) soyundandır. İlim ve takvada ve her çeşit makbul vasıflarda, devrindeki en ileri âlimlerin ve velilerin fevkinde idi. Bütün ömrünü zühd ve vera ile geçirdi. Çok âlim ve veli yetiştirdi. Nahiv’de, Kelâm’da, Fıkıh’ta, Tasavvuf’ta kıymetli eserler verdi. O zamanda Hindistan’da bulunan Kutub Abdullah Dehlevî’den ders almıştı.
2382- Hz. Mevlana Halid’in müceddidiyeti ve tarihçesi hakkında âlim bir zat, bir yazısında şöyle der:
“Malum olsun ki: “Zübdet-ür Resail Umdet-ül Vesail” namında kutb-ül arifin Ziyaeddin Mevlana Halid’in Mektubat ve Resail-i Şerifelerinden muktebes nesayih-i kudsiyenin tercümesine dair bir risaleyi onüç sene mukaddem, Bursa’da Hoca Hasan Efendi’den almıştım. Nasılsa mütalaasına muvaffak olamamıştım. Ta bu günlerde -kitablarımın arasında birşey ararken- elime geçti. Dedim, bu Hazret-i Mevlana Halid, üstadımın hemşehrisidir. Hem İmam-ı Rabbani’den sonra, tarik-ı Nakşînin en mühim kahramanıdır. Hem Tarik-ı Halidiye-i Nakşiyenin piridir. Risaleyi mütalaa ederken, Hazret-i Mevlana’nın tercüme-i halinden şu fıkrayı gördüm:
Ashab-ı Kütüb-ü Sitte’den İmam-ı Hakim “Müstedrek”inde ve Ebu Davud “Kitab-ı Sünen”inde, Beyhaki “Şuab-ı İman”da tahriç buyurdukları:
اِنَّ اللّهَ يَبْعَثُ لِهذِهِ اْلاُمَّةِ عَلَى رَاْسِ كُلِّ مِاَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا دِينَهَا1
yani; “Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor.” Hadis-i Şerifine mazhar ve mâsadak ve müzhir-i tam olan Mevlana Eşşehir Kutb-ül Arifîn, Gavs-ül Vasilîn, varis-i Muhammedî, kâmil-üt tarikat-ül aliyye ve’l müceddidiyye Halid-i Zülcenaheyn Kuddisi Sırruhu... ilh.
2383- Sonra tarihçe-i hayatında gördüm ki, tevellüdü (1193) tarihindedir. Sonra gördüm ki, (1224) tarihinde Saltanat-ı Hind’in payitahtı olan Cihanâbad’a dahil olmuş. Abdullah Dehlevî Hazretlerinden aldıkları füyuzat-ı maneviye ile Tarik-ı Nakşî silsilesine girip müceddidliğe başlamış. Sonra 1238’de ehl-i siyasetin nazar-ı dikkatini celbettiğinden, vatanını terk ederek diyar-ı Şam’a hicretle gitmiştir. Hem içinde gördüm ki; Hazret-i Mevlana’nın nesli, Hazret-i Osman Bin Affan’a mensubdur. Sonra gördüm ki; tercüme-i halinde istidad-ı fıtrî ve kabiliyet-i hârika ile sinni yirmiye baliğ olmadan evvel a’lem-i ülema-i asr ve allâme-i vakt olmuş, Süleymaniye kasabasında tedris-i ulûm ile iştigal eylemiştir.
2384- Sonra üstadımın tarihçe-i hayatını düşündüm. Baktım dört mühim noktada tevafuk ediyorlar.
Birincisi: Hazret-i Mevlana 1193’de dünyaya gelmiş, Üstadım ise, 1293’de. Tam Mevlana Halid’in yüz senesi hitam bulduktan sonra dünyaya gelmiş.
İkincisi: Hazret-i Mevlana’nın tecdid-i din mücahedesine başlangıcı ve mukaddemesi, Hindistan’ın payitahtına 1224’de girmiş. Üstadım ise aynen yüz sene sonra 1324’de Osmanlı saltanatının payitahtına girmiş, mücahede-i maneviyesine başlamış.
Üçüncüsü: Ehl-i siyaset, Hazret-i Mevlana’nın fevkalâde şöhretinden tevehhüm ederek diyar-ı Şam’a nakl-i mekân ettirilmesi, 1238’de vaki olmuştur. Üstadım ise, aynen yüz sene sonra 1338’de Ankara’ya gidip, onlarla uyuşamayıp onları reddederek, küserek tekrar Van’a gidip, bir dağda inziva ederken 1338 senesini müteakip, Şeyh Said hâdisesinin vukuu münasebetiyle ehl-i siyasetin vehmine dokunmuş. Ondan korkarak Burdur ve Isparta Vilayetlerinde dokuz sene ikamet ettirilmiş.
Dördüncüsü: Hazret-i Mevlana Halid, yaşı yirmiye baliğ olmadan evvel allame-i zaman hükmünde, fuhul-i ülemanın üstünde görünmüş, ders okutmuş. Üstadım ise; tarihçe-i hayatını görenlere ve bilenlere malumdur ki: Ondört yaşında icazet alıp, a’lem-i ülema-i zamanla muarazaya girişmiş; ondört yaşında iken, icazet almaya yakın talebeleri tedris etmiştir.
2385- Hem Hazret-i Mevlana Halid, neslen Osmanlı olduğu ve Sünnet-i Seniyeye bütün kuvvetiyle çalıştığı gibi... üstadım da Kur’an-ı Hakim’e hiz-met noktasında, meşreben Hazret-i Osman-ı Zinnureyn’in arkasından gidip, Hazret-i Mevlana gibi, Risale-i Nur eczalarıyla -bütün kuvvetiyle-Sünnet-i Seniyenin ihyasına çalıştı.
İşte bu dört noktadaki tevafukat, tam yüz sene fasıla ile Risale-i Nur’un takviye-i din hususundaki te’siratı; Hazret-i Mevlana Halid’in Tarik-ı Nakşiye vasıtasıyla hizmeti gibi azîm görünüyor.2
2386- Üstadım kendine ait medh ü senayı kabul etmiyor. Fakat Risale-i Nur,
Kur’ana ait olup medh ü sena Kur’anın esrarına aittir. Yalnız üstadımla
Hazret-i Mevlana’nın bir kaç farkı var:
Birisi: Hazret-i Mevlana, zülcenaheyndir. Yani hem Kadirî, hem Nakşî tarikat sahibi iken, Nakşîlik Tarikatı onda daha galibdir. Üstadım bilakis, Kadirî meşrebi ve Şazelî mesleği daha ziyade onda hükmediyor. Ben Üstadımdan işitim ki: Hazret-i Mevlana Hindistan’dan Tarik-i Nakşîyi getirdiği vakit, Bağdad dairesi Şah-ı Geylanî’nin ba’del-memat, hayatında olduğu gibi, taht-ı tasarrufunda idi. Hazret-i Mevlana’nın manen tasarrufu -bidayeten- cay-i kabul göremedi. Şah-ı Nakşibend ile İmam-ı Rabbani’nin ruhaniyetleri Bağdad’a gelip Şah-ı Geylani’nin ziyaretine giderek rica etmişler ki; “Mevlana Halid senin evladındır, kabul et.” Şah-ı Geylani, onların iltimaslarını kabul ederek Mevlana Halid’i kabul etmiş. Ondan sonra Mevlana Halid birden parlamış. Bu vakıa ehl-i keşifçe vaki ve meşhud olmuştur. O hâdise-i ruhaniyeyi, o zaman ehl-i velayetin bir kısmı müşahede etmiş, bazısı da rüya ile görmüşler. Üstadımın sözü burada hitam buldu.
2387- İkinci fark şudur ki: üstadım kendi şahsiyetini merciiyetten azlediyor. Yalnız Risale-i Nur’u merci’ gösteriyor. Hazret-i Mevlana Halid’in şahsiyeti, kutb-ül irşad, merci-il has ve-l âmm olmuştur.
Üçüncü fark: Hazret-i Mevlana Halid, zülcenaheyn’dir. Fakat zamanın muktezasıyla ilm-i tarikatı ve Sünnet-i Seniyeyi esas tutmak cihetiyle tarikatı daha ziyade tutmuşlar. O noktada sarf-ı himmet etmiş. Üstadım ise şu dehşetli zamanın muktezasıyla ilm-i hakikatı ve hakaik-i imaniye cihetini iltizam ederek, tarikata üçüncü derecede bakmışlar.
Elhasıl: Baştaki Hadis-i Şerifin “Her yüz sene başında dini tecdid edecek bir müceddidi gönderiyor” müjdesinin ihbarına müvazi olarak Hazret-i Mevlana Halid, -ekser ehl-i hakikatın tasdikiyle- 1200 senesinin yani Onikinci Asrın müceddididir. Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları aynı vazifeyi görmüş. Kanaat verir ki -nass-ı Hadis ile- Risale-i Nur tecdid-i din hususunda bir müceddid hükmündedir.
Benim Üstadım daima diyor ki: “Ben bir neferim, fakat müşir hizmetini görüyorum. Yani kıymet bende yoktur. Belki Kur’an-ı Hakîm’in feyzinden tereşşuh eden Risale-i Nur eczaları bir müşiriyet-i maneviye hizmetini görüyor.” Üstadımı kızdırmamak için şahsını sena etmiyorum. Şamlı Hâfız Tev-fik.” (S.T.14)
1 K.H.hadis:740
2 (Haşiye): Hazret-i Mevlâna (K.S.) milyonlar etba'larının ittifakıyla müceddiddir ve baştaki hadîs-i şerifin bir mâsadakıdır. Ve madem tam yüz sene sonra, dört mühim cihetle tevafukla beraber Risale-i Nur aynı vazifeyi görüyor. Demek nass-ı hadîs ile, Risale-i Nur eczaları tecdid ve takviye-i din vazifesini görüyorlar.