2852- NEZÂFET نظافة : Temizlik, paklık. Maddi ve manevi kirlerden kötülüklerden uzak olmak. (Bak: Abdest, Gusül)
2853- Temizlik ve nezafete en küçük bir mahluktan, ta kâinatın heyet-i umumiyesine kadar herşeyin riayet ettiğini beyan eden Bediüzzaman bir eserinde şöyle diyor:
(51:48) “وَاْلاَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ âyetinin bir nüktesi ve bir İsm-i Azam veyahut ism-i Azam’ın altı nurundan bir nuru olan “Kuddüs” isminin bir cilvesi, Şaban-ı Şerif’in âhirinde, Eskişehir Hapishanesinde bana göründü. Hem mevcudiyet-i İlahiyeyi kemal-i zuhurla, hem vahdet-i Rabbaniyeyi kemal-i vuzuhla gösterdi. Şöyle ki, gördüm:
Bu kâinat ve bu Küre-i Arz, daim işler bir büyük fabrika ve her vakit dolar boşalır bir han, bir misafirhanedir. Halbuki böyle işlek fabrikalar, hanlar ve misafirhaneler; müzahrefatla, enkazlarla, süpüntülerle çok kirleniyorlar, bulaşık oluyorlar ve ufûnetli maddeler her tarafında teraküm ediyorlar. Eğer pek çok dikkatle bakılmazsa ve tanzif edilmezse ve süpürülüp temizlenmezse içinde durulmaz, insan onda boğulur.
Halbuki bu fabrika-i kâinat ve misafirhane-i Arz o derece pak, temiz ve naziftir ve o kadar kirsiz ve bulaşıksızdır ve ufûnetsizdir ki, bir lüzumsuz şey ve bir menfaatsiz madde ve tesadüfî bir kir bulunmaz, zahirî bulunsa da, çabuk bir istihale makinesine atılır, temizlenir. Demek bu fabrikaya bakan zat, çok iyi bakıyor. Ve bu fabrikanın öyle tanzifçi bir sahibi var ki, o koca fabrikayı ve o büyük sarayı küçük bir oda gibi süpürtür, temizler, tanzim ve tanzif eder. Ve o pek büyük fabrikanın büyüklüğü nisbetinde müzahrefatı ve enkazından kalma kirli maddeleri, süprüntüleri bulunmuyor. Belki büyüklüğü nisbetinde, temizliğine ve nezafetine dikkat ediliyor. Bir insan, bir ayda yıkanmazsa ve küçük odasını süpürmezse çok kirlenir, pislenir. Demek bu saray-ı âlemdeki paklık, safilik, nuranilik, temizlik; mütemadiyen hikmetli bir tanziften, bir dikkatli tathirden ileri geliyor. Ve eğer o daimî tathir ve süpürmek ve dikkat ile bakmak olmasaydı, bir senede bütün hayvanların yüzbin milletleri Arzın yüzünde boğulacaklardı.
2854- Demek bu saray-ı âlem ve bu fabrika-i kâinat, İsm-i Kuddüs’ün bir cilve-i azamına mazhardır ki, o tanzif-i kudsîden gelen emirleri, değil yalnız denizlerin âkil-ül lahm tanzifatçıları ve karaların kartalları, belki kurtlar ve karıncalar gibi cenazeleri toplayan sıhhiye me’murları dahi dinliyorlar. Belki o kudsî evamir-i tanzifiyeyi, bedende cereyan eden kandaki küreyvat-ı hamra ve beyza dahi dinleyip, bedenin hüceyratında tanzifat yaptıkları gibi; nefes dahi o kanı tasfiye eder, temizler. Ve o emri; göz kapakları, gözleri temizlemek ve sinekler kanatlarını süpürmek için dinledikleri gibi, koca hava ve bulut dahi dinler. Hava; zeminin sathına, yüzüne konan toz toprak gibi süprüntülere üfler, tanzif eder. Bulut süngeri zemin bahçesine su serper, toz toprağı yatıştırır. Sonra gökyüzünü çok zaman kirletmemek için, çabuk süprüntülerini toplayıp kemal-i intizamla çekilir, gizlenir. Göğün güzel yüzünü ve gözünü silinmiş ve süpürülmüş, parıl parıl parlar gösteriyor. Ve o evamir-i tanzifiyeyi; yıldızlar, unsurlar, madenler, nebatlar dinledikleri gibi, bütün zerreler dahi dinliyorlar ki, hayretengiz tahavvülat fırtınaları içinde o zerreler nezafete dikkat ediyorlar. Bir yerde lüzumsuz toplanmıyorlar; kalabalık etmiyorlar. Mülevves olsalar çabuk temizleniyorlar. En temiz ve en nazif ve en parlak ve en pak vaziyetleri; en güzel, en saf, en latif suretleri almak için, bir dest-i hikmet tarafından sevk olunuyorlar.
İşte bu tek fiil, yani bir tek hakikat olan tanzif; İsm-i Kuddüs gibi bir İsm-i azam’dan kâinatın daire-i azamında görünen bir cilve-i azamdır ki, doğrudan doğruya mevcudiyet-i Rabaniyeyi ve vahdaniyet-i ilahiyeyi Esma-i Hüsnasıyla beraber, Güneş gibi geniş ve dürbün gibi olan gözlere gösterir...
2855- Evet kâinat sarayını tertemiz tutan bu ulvi umumi tanzif; elbette İsm-i Kuddüs’ün cilvesi ve muktezasıdır. Evet nasılki bütün mahlukatın tesbihatları ism-i Kuddüs’e bakar; öyle de, bütün nezafetlerini de, Kuddüs ismi ister.1 Nezafetin bu kudsî intisbındandır ki: اَلنَّظَافَةُ مِنَ اْلاِيمَانِ hadisi, nezafeti imanın nurundan saymış. (2:222) اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ âyeti dahi, tahareti muhabbet-i ilahiyenin bir medarı göstermiş.” (L.304-407)
2856- Büyük âlemde böyle tathirat ve nezafet cereyan ettiği gibi, bir küçük âlem olan insan dahi nezafete dikkat etmelidir. Müslümanların hayatında tekrar edilen abdest, nezafetin birinci teminatıdır.
Rivayetlerde abdestin, maddi ve manevi taharete şamil olduğu beyan edilir. 9. surenin 108. ve 74. surenin 4. âyetlerinde geçen taharet, maddi ve manevi taharetle tefsir edilir. Yani vücudu, elbiseyi ve yiyip içecek şeyleri temiz tutmak gerektiği gibi, günahlardan uzaklaşmak ve ahlâk güzelliğine sahib olmak da gerektiğini ders verir.
2857- Dinî tabirle (hadesten taharet, necasetten taharet) temizlikte önemli yer alır. Büyük hadis ve şeriat kitabları ekseriyetle iman bahsinden sonra tahareti geniş tafsilatıyla beyan ederler.
Hadis kitablarından taharet hakkında: Sahih-i Müslim 2. kitab ve İbn-i Mace l. Kitab ve T.T.1. cild 4. kitab, 1. Bölüm, shf: 57 birkaç me’haz eser olarak zikredilebilir.
1(Haşiye): Kötü hasletler, bâtıl itikadlar, günahlar, bid'alar; manevî kirlerden olduklarını unutmamalıyız.