2978/1- PÜRİTENLİK پوريتنلك : (İng. Puritanism, Fr. Puritanisme “püritnizm”, sıfat olarak puritain, “püriten”)  Miladı 16. asırda İngiltere’de, Kalven’ci fikirleri temsil eden ve bu yüzden baskı gören dinî bir cereyana verilen addır. Püriten’ler başlangıçta bir mezhebin temsilciliğini yapmak üzere ortaya çıkmamışlardı. O zamanlar İngiltere’de krala tabi Anglikanizm mezhebi kurulmuştu. Anglikanizm bir fikir ve halk hareketi olarak değil, İngiltere kralı VIII. Henri’nin, boşanma konusunda Papa’yı tanımaması ve İngiliz kilisesini kendisine bağlaması ile kurulmuştur. Bu sebeble kilisenin teşkilat ve idaresi, dinî ayin  ve merasimlerle kıyafetler bakımından Katolik kilisesinin unsurlarını taşıyordu. Oysa İskoçya’da ortaya çıkan Presbiteryen mezhebi Kalvenci olup dinî cemaatın idaresinde demokratik esasları benimsemiş, dinî ayin ve ibadetlerde sadeliği müdafaa ediyordu. Anglikan kilisesi mensuplarından bir kısmı bu fikirlerin tesiri altında kalarak Anglikanizmin hâlâ muhafaza ettiği Katolik unsurlarına karşı çıktılar. Bu hareket Anglikan kilisesi tarafından şiddetle kınandı ve Püriten’ler 1583’te kurulan Kilise Yüksek Komisyonunun kararları ile takibata uğrayıp, baskı ve zulme maruz kaldılar. Bir kısmı Hollanda’ya ve daha sonra Amerika’ya göç etti. Bir kısmı Presbiteryen mezhebine katıldı.

2978/2- Kraliçe I. Elizabet’in 1603 yılında ölümü ile İngiltere’ye hükmeden Tudor Hanedanı sona ermiş, yerine Stuart hanedanı geçmiştir. Bu hanedandan gelen dört kral (I.Ceymis, I. Çarls, II. Çarls ve II. Ceymis) İngiltere’yi mutlakiyetle idare etmek istediler. Oysa İngiltere’de o sıralarda bir de parlamento mevcuttu. Kral I. Çarls parlamentoyu dağıttığı gibi, Presbiteryenleri ve dolayısıyla Püritenleri, Anglikan mezhebine girmeye zorladı. Bunun üzerine 1638 yılında Edinburg’da isyan çıktı. Kral, isyanı bastırması için gerekli parayı temin için parlamentoyu toplamak zorunda kaldı. Fakat parlamento da krala karşı cephe aldı. Böylece dinî sahadan sonra siyasi sahada da siyasi Püritenlik ortaya çıktı.

Kral’ın ve Anglikan kilisesinin zulmüne ve baskısına karşı Püritenler “no bishop no king” yani ne piskopos istiyoruz ne de kral, diyerek dinî sahada olduğu kadar siyasi sahada hürriyet ve demokrasiye taraftar oldular. Bu hürriyetçi slogan ve fikirleri bir kısım burjuva-kapitalist çevreleri de cezbetti. Devlet idaresinde parlamentarizm ve demokrasi, kapitalist sınıfın menfaatine uyduğu için Püritenlik bu çevrelerce destek gördü ve siyasi alanda işbirliği yapıldı. Nitekim Kral I. Çarls’a cephe alan parlamento, gücünü bu işbirliğinden aldı. Kral taraftarları ile parlamento taraftarları arasındaki mücadele ve savaşta kral yenildi ve Londra’dan kaçtı. Daha sonra yakalanarak idam edildi. Parlamentonun başına Kromvel (Cromıel) geçti. Püritenler Kromvel’in iktidarı zamanında hükümeti fiilen kontrolleri altına aldılar. Fakat daha sonra siyasi tecrübesizlikleri yüzünden bölündüler. İngiltere’de 1660 yılında krallık yeniden kurulup Çarls II.’nin tahta geçmesi ile Püritenler yeniden baskı ve takibe uğradılar ve siyasi alandan elendiler.

Kuzey Amerika’ya göç eden Püritenlerin siyasi rolleri daha uzun sürdü. Masaçuset (Massachusetts)’te ayrı bir koloni kurdular. Fakat muhtelif sebeplerin tesiriyle 1691 yılında kolonileri dağıldı. Bununla beraber devlet idaresinde demokratik fikirleri müdafaaya devam ettiler. Nitekim 1750’den itibaren, Anglikan piskoposluğu ile İngiliz hükümetine karşı çıkmaya başladılar. Bu bakımdan da Amerika’daki İngiliz sömürgelerini bağımsız bir devlet olma hareketine yönelten 1776 ihtilalinin hazırlanmasında büyük bir rol oynadılar.

2979- Siyasi alandaki Püritenlik geniş çevrelerce desteklenmesine karşılık, dinî sahadaki Püritenlik çok sınırlı kalmıştır. Zira Püritenler yalnız İncil’e bağlılığı esas aldıkları ve buna göre bir çok bid’atları reddettikleri için bu mezhep mensupları din ve ahlâkta çok katı olarak vasıflandırıldılar. Nitekim Puritanizm kelime manasıyla “tathir ve tasfiyecilik” demektir ve Hristiyan dinine sonradan ilave edilen unsurları ayıklayıp asliyetine irca’ fikrini ihtiva etmektedir. Bu cereyan mensupları ayrıca Kalven’in kaderiyeci görüşlerini benimsemeleri neticesi, kendilerine farklı ve mümtaz bir yer vererek diğer topluluklardan tecritleri neticesine yol açmıştır. Nitekim Kalven “İman, ancak ebedî saadetleri ezelden mukadder olan kimselere bahşedilmiş İlahî bir lütuftur” demiştir ve bu sebeple de samimi inanışa sahip Püritenler, kendilerini hususi olarak İlahî bir mazhariyete sahip gördüklerinden dinî,  ahlâkî hayatta çok titiz ve disiplinli yaşayışı esas almışlar, buna uyamıyanlara karşı hoşgörülü olamamış, taraftarlarının azalmasına sebep olmuşlardır. Öyle ki, Batı’da yazılmış lügatlar “püriten” sözüne mecaz olarak mütaassıp, aşırı bağlılık manalarını verirler.

Zikri geçen bu mezhep çokluğu ve din hürriyeti, insanları doğru dini aramaya sevketmektedir. Hakikatı arama meyliyle İncil ve Tevrat’ın aslını araştırma çalışmaları artmıştır. Tarafsız ilim adamları ve tarihçiler, bunların tahrife uğradığını kabul etmektedirler. Ayrıca bu kitapların tarihî hâdiseler ile dünya, kâinat ve insan hakkındaki malumatlarında ilim ve hakikata aykırı tarafları ortaya çıkarılmaktadır. (Bak: Prens Bismark) Bu muharref din ve mezhepler, zamanımız insanlarının din ihtiyacını tatmin edememektedir. İnkârcılık cereyanları, insanları maddi ve manevi buhranlara sürüklemektedir.

Geçici maddi zevkler ve aldatıcı meşgaleler, buhranlara bir çare değildir. Bu sebeple akıl ve vicdan sahipleri, hakikatı aramaya devam edeceklerdir ve etmektedirler. Nitekim bir çok örnekleriyle bu hakikatı bulanların huzura kavuştukları görülmektedir. Yirminci asır ve sonrası insanları, Kur’an hakikatlerine sarılmakla ancak felah bulacaklardır.

Yukarı Çık