3307/1- SEDD-İ ZÜLKARNEYN سدّ ذولقرنين : Zülkarneyn’in yaptırdığı büyük sed. (Bak: 4110.p.) Kamus-ul A’lam, Sedd-i Ye’cüc maddesinde şu bilgiyi veriyor:
“Sedd-i Ye’cüc (yahut Sedd-i İskender) Ye’cüc ve Me’cüc ismiyle küre-i arzın şimal cihetlerinde sakin oldukları Tevrat’ta mezkûr akvamın şerrinden muhafaza için çekilmiş bir sed olduğu mervi olup, binası İskender Zülkarneyn’e isnad olunur. Ancak bir taraftan İskender’in tarihi mazbut olup, böyle bir sed bina ettiği bilinmediği gibi, bir taraftan dahi İskender’in zabtettiği ve geçtiği yerlerin hiçbirinde böyle bir sed eseri görülmüyor. Ancak çendan nefs-i Çin ile Moğolistan ve Maçu memaliki arasında Sedd-i Ye’cüc hakkında mervi olan evsafla muttasıf vâsi’, yüksek ve uzun bir sed bulunup, Sedd-i Ye’cüc’den maksad bu sed olacağından şüphe yoktur. Hakikaten bu seddi Çinliler, Maçu ve Moğol vesaire şimal akvamının tecavüzatına karşı bina etmişlerdir. Tûlu dörtbin kilometreyi mütecaviz olup, bazı mahallerinde iki ve üç sıra duvardan ibarettir. Üstü üç dört araba geçecek kadar vâsi’ olup, burçlar ve kaleleri dahi vardır. Ekser mahalleri taş ve tuğladan ve bazı yerleri kerpiçten olup, bir hayli mahalleri yıkılmış ve defaatla ta’mir olunmuştur. Bu sedde milad-ı İsa (A.S.)dan ikiyüz kırkyedi sene evvel yani İskender’in vefatından yetmişaltı sene sonra (Çe-Huang-ti) nam Çin İmparatoru tarafından başlanılarak, on sene mütemadiyen dört beş milyon amele çalıştırılmış ve bunlardan dörtyüzbini bu işde helâk olmuştur.
Maahaza sedd-i mezkûr bir işe yaramayıp, Ye’cüc ve Me’cücden murad olan akvam-ı Tatariye seddi tecavüzle, Çin’i zabtederek bu güne kadar idare etmektedirler. Ancak Çinliler mağlub oldukları halde, sa’y ve medeniyetleriyle galiblerine galebe ederek, bunlara kendi lisan ve mezheblerini ve âyin ve âdetlerini kabul ettirmiş ve Çin hududunu seddin pek ilerisine kadar tevsi’ etmişlerdir. Bu vecihle sed şimdiki halde Çin memaliki arasında kalıp, âsâr-ı atikadan addolunmaktan başka bir şeye yaramıyor.
Bazı müverrihler dahi Sedd-i Ye’cüc’den murad bilad-ı Kafkas’ta bender cihetinde bulunmuş olan bir sed olduğunu iltizam edip, bunun Nuşirevan tarafından te’sis edildiğini ve çok vakit sonra dahi âsârı baki bulunduğunu beyan etmişlerdir.” (Kamus-ül A’lam, shf: 2540-2541)