3646- TAKSİM-İ A’MAL تقسيمِ أعمال : İş bölümü, iş taksimi. Kur’an (17:84) âyetinde işaret edildiği gibi «Sani’-i Zülcelal’in hilkat-i âlemde cari ve taksim-ül a’mal kaidesinden akan kanun-u tekemmül ve terakkide mündemiç olan rıza ve işaretinin imtisali farz iken, itaat tamam edilmemiştir. Şöyle: Kaide-i taksim-ül a’mali muktazi olan hikmet-i İlahiyenin dest-i inayetiyle beşerin mahiyetinde ekmiş olduğu istidadat ve müyûlatla şeriat-ı hilkatin farz-ül kifayesi hükmünde olan fünun ve sanayiin edasına bir emr-i manevi vermişken, su-i isti’malimiz ile o istidaddan tevellüd eden meyle kuvvet ve meded verici olan şevki bu hırs-ı kâzib ve şu re’s-i riya olan meylü’t-tefevvuk ile zayi edip söndürdük. Elbette isyan eden, cehenneme müstehak olur. Biz de bu hilkat denilen şeriat-ı fıtriyenin evamirine imtisal edemediğimizden cehennem-i cehl ile muazzeb olduk. Bu azabdan bizi kurtaracak taksim-ül a’mal kanunuyla amel etmektir. Zira seleflerimiz taksim-ül a’malin ameli ile cinan-ı ulûma dahil olmuşlardır.» (Mu.25)
3647- «Bir adam müstaid ve kabil olduğu şeyi terk ve ehil olmayan şeye teşebbüs etmek, şeriat-ı hilkate büyük bir itaatsizliktir. Zira şanı odur ki; istidadı, san’atta intişar ve tedahül; ve san’atın mekayisine ihtiram ve muhabbet; ve nevamisine temessül ve imtisal.. elhasıl, fena-fi’s-san’at olmaktır. Vazife-i hilkat bu iken, bu yolsuzlukla san’atın suret-i lâyıkasını tağyir eder. Ve nevamisini incitir. Ve asıl müstaid olduğu san’ata olan meyliyle; teşebbüs ettiği gayr-ı tabiî san’atın suretini çirkin eder. Zira bilkuvve olan meyil ve bilfiil olan san’atın imtizaçsızlığı için bir keşmekeş olur. Bu sırra binaen pek çok adam meyl-ül ağalık ve meyl-ül âmiriyet ve meyl-üt tefevvuk ile mütehakkim geçinmek istediğinden ilmin şanında olan teşvik ve irşad ve nasihat ve lütfu terkedip kendi istibdad ve tefevvukuna vesile-i cebr ve ta’nif eder. İlme hizmete bedel, ilmi istihdam eder. Buna binaen vezaif, ehil olmayanın ellerine geçti. Bahusus medaris, bunun ile indirasa yüz tuttu. Buna çare-i yegane: Daire-i vâhidenin hükmünde olan müderrisleri, Darülfünun gibi çok devaire tebdil ve tertib etmektir. Ta, herkes sevk-i insanîyesiyle hakkına gitmekle, hikmet-i ezeliyenin emr-i manevisini, meyl-i fıtrîsiyle imtisal edip kaide-i taksim-ül a’male tatbik edilsin.» (Mu.46)
3648- «Ehl-i san’at, netice-i san’atı ziyade kazanmak için, iştirak-i san’at cihetinde mühim bir servet elde ediyorlar. Hatta dikiş iğneleri yapan on adamdan, ayrı ayrı yapmaya çalışmışlar. O ferdî çalışmanın her günde yalnız üç iğne, o ferdî san’atın meyvesi olmuş. Sonra teşrik-ül mesai düsturuyla on adam birleşmişler. Biri demir getirip, biri ocak yandırıp, biri delik açar, biri ocağa sokar, biri ucunu sivriltir ve hakeza... Herbirisi iğne yapmak san’atında yalnız cüz’î bir işle meşgul olup, iştigal ettiği hizmet basit olduğundan vakit zayi olmayıp, o hizmette meleke kazanarak; gayet sür’atle işini görmüş.
Sonra o teşrik-i mesai ve taksim-i a’mal düsturuyla olan san’atın semeresini taksim etmişler. Her birisine bir günde üç iğneye bedel, üçyüz iğne düştüğünü görmüşler. Bu hâdise ehl-i dünyanın san’atkârları arasında, onları teşrik-i mesaiye sevketmek için dillerinde destan olmuştur.» (L.165)
Kur’an (92:4) âyetinde, müteşettit değil, taksim-ül a’mal kaidesi ile ve şirket şeklinde çalışmaya bir işaret vardır.
Hem (73:20) âyeti de, beşer âleminde hastalar, çalışanlar, cihad edenler gibi çeşitli sınıflar bulunduğundan ibadet hayatında bazıları için kolaylık getirir.