3985- YAKÎN يقين : Şüphesiz, sağlam ve kat’i olarak bilmek.
Kur’an (2:4) âyetinde geçen يُوقِنُونَۜ kelimesinin tefsirinde yakîn tabiri şöyle izah ediliyor:
«Îkan, istikan, teyakkun, yakîn hepsi bir manaya gelir. Yakîn, vakıa mutabık ve herhangi bir teşkik ile zail olmayacak surette şekk ü şüpheden ari olan sabit ve cazim bir itikad demektir. Tabir-i âherle yakîn, şekk ü şüphe bulunmayan ilm-i mütkan, rayb karışmayan ilim, nakzına ihtimal bulunmayan ilimdir. Maamafih yalnız cezm-i kalbî manasına da yakîn ıtlak edildiği vardır.
İlm-i İlahîye yakîn ıtlak edilmez. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi esma ve sıfat-ı İlahiye tevkifîdir. Kitab ve Sünnet’te ise ilmullaha yakîn ıtlakı görülmemiştir. İkincisi yakîn ve îkan, şekk ü şüphe şanından olanlar hakkında kullanılır.
Bunun için ulûm-u zahiriyeye yani huzurî olan bedihiyata, bedihiyat-ı evveliyeye yakîn denilemiyeceğine zahib olanlar bile vardır. Yakînden matlub olan, vakıa mutabakat ve adem-i raybdır. Fakat bu vakiin zaruri olması değil, ancak vaki olması şarttır. Binaenaleyh müşahedat, mücerrebat, mütevatirat ve istidlalât-ı sahiha dahi yakîn ifade ederler.
Bazı Garb feylesoflarının iddia ettikleri gibi yakîn yalnız ilm-i zarurî ve huzurî demek değildir. Yakînin meratibi vardır. Meselâ riyaziyat, istintacat-ı mantıkiye yakînî ve zarurî olduğu gibi; ulûm-u adiye ve mücerrebe, ulûm-u tabiiye miyanında kimya ve fizik ilimleri zaruri olmayarak yakînîdirler. Ancak bunların vakıat-ı mücerrebesinden istidlalât-ı faside ile intac edilen nazariyat ve farziyatın hepsi yakînî değildir. Kezalik ilm-i hayat, tıb ve emsali henüz yakînî değildir.» (E.T. 201-202)
Yakîn: Marifet ve dirayetin ve emsalinin fevkinde olan ilmin sıfatıdır. İlm-i yakîn denir, marifet-i yakîn denilmez. Ayn-el yakîn: (kelimenin merfu hali ayn-ül yakîndir) Göz ile görür derecede veya görerek, müşahede ederek bilmek. Meselâ; uzakta bir duman görüyoruz. Orada ateşin varlığını ilmen biliyoruz demektir. Bu bilme derecesine ilm-el yakîn deniyor. Ateşe yaklaşıp, gözümüzle görsek, ona ayn-el yakîn bilmek deniyor. Daha da ilerleyerek bütün hislerimizle ateşin varlığını, yakması ve sair sıfatlarını bildik ise, bu nevi’den olan ilmimizin derecesine de hakk-al yakîn deniyor.
3986- «İman, yalnız icmalî ve taklidî bir tasdika münhasır değil. Bir çekirdekten, ta büyük hurma ağacına kadar ve eldeki ayinede görünen misalî güneşten ta deniz yüzündeki aksine, ta güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi, imanın o derece kesretli hakikatları var ki, binbir Esma-i İlahiye ve sair erkan-ı imaniyenin kâinat hakikatlarıyla alâkadar çok hakikatları var ki:
“Bütün ilimlerin ve marifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve bürhanlı marifet-i kudsiyedir” diye ehl-i hakikat ittifak etmişler.
Evet iman-ı taklidî, çabuk şüphelere mağlub olur. Ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan iman-ı tahkikîde pek çok meratib var.
O meratiblerden ilmelyakîn mertebesi, çok bürhanlarının kuvvetleriyle binler şüphelere karşı dayanır. Halbuki taklidî iman bir şüpheye karşı bazan mağlub olur.
3987- Hem iman-ı tahkikînin bir mertebesi de aynelyakîn derecesidir ki, pek çok mertebeleri var. Belki Esma-i İlahiye adedince tezahür dereceleri var. Bütün kâinatı bir Kur’an gibi okuyabilecek derecesine gelir.
Hem bir mertebesi de hakkalyakîndir. Onun da çok mertebeleri var. Böyle imanlı zatlara şübehat orduları hücum da etse, bir halt edemez. Ve ülema-i ilm-i kelâmın binler cild kitabları, akla ve mantığa istinaden te’lif edilip, yalnız o marifet-i imaniyenin bürhanlı ve aklî bir yolunu göstermişler. Ve ehl-i hakikatın yüzer kitabları keşfe, zevke istinaden o marifet-i imaniyeyi daha başka bir cihette izhar etmişler. Fakat Kur’anın mu’cizekâr cadde-i kübrası, gösterdiği hakaik-ı imaniye ve marifet-i kudsiye; o ülema ve evliyanın pek çok fevkinde bir kuvvet ve yüksekliktedir.» (E.L.I. 103) (Bak: Hakk-ul Yakîn, İlmelyakîn)
Yakîn ile alâkalı âyetlerden birkaç not:
- İman-ı Billahda yakîn derecesi: (13:2) (26:24) (44:7)
- Ayât-ı İlahiyeyi idrakte yakîn: (27:82) (32:24)
- Âhirete imanda yakîn: (2:4) (27:3) (31:4)
- İlm-el yakîn: (102:5)
- Ayn-el yakîn: (102:7)
- Hakk-al yakîn: (56:95) (69:51)
-Yakîn (yani meşhur kavillere göre mev’ud olan nusret-i İlahî veya mevt) gelinceye kadar ibadet: (15:99)
- İmanda yakîne niyetli olmayanlar: (52:36)