بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
Ehemmiyetli bir kaide-i Kur’aniye
“Bazan Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın fiillerini tafsil ediyor. Sonra bir fezleke ile icmal eder. Tafsiliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar.” S:418
ÂDEM (A.S.)
Âdem Aleyhisselamın kıssası, Kur’anda icmalen anlatılır. Şöyle ki:
وَعَلَّمَ آدَمَ اْلاَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِئُونِى بِاَسْمَاءِ هؤُلاَءِ
اِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ
قَالُوا سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيم قَالَ يَا آدَمُ
اَنْبِئْهُمْ بِاَسْمَائِهِمْ فَلَمَّا اَنْبَاَهُمْ بِاَسْمَائِهِمْ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنِّى اَعْلَمُ غَيْبَ
السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَاَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ
Cenab-ı Hak, bütün eşyanın isimlerini Âdem'e (A.S.) öğretti. Sonra o eşyayı melaikeye göstererek dedi ki: "Eğer iddianızda sadık iseniz, bunların isimlerini bana söyleyiniz." Melaike dediler ki: "Seni her nekaisten tenzih ve bütün sıfât-ı kemaliye ile muttasıf olduğunu ikrar ederiz. Senin bize öğrettiğin ilimden başka bir ilmimiz yoktur, herşeyi bilici ve her kimseye liyakatına göre ilm ü irfan ihsan edici sensin." Cenab-ı Hak dedi ki: "Yâ Âdem! Bunların isimlerini onlara söyle." Vakta ki Âdem, isimlerini onlara söyledi. Cenab-ı Hak dedi ki: "Size demedim mi semavat ve Arz'ın gaybını bilirim ve sizin Âdem hakkında lisanla izhar ettiğinizi ve kalben gizlediğinizi bilirim."
Mukaddeme
Bu talim-i esma mes'elesi ya Hazret-i Âdem Aleyhisselâm'ın melaikenin inkârlarına karşı mu'cizesi olup, melaikeyi inkârdan ikrara icbar etmiştir; yahud melaikenin, hilafetine itiraz ettikleri nev'-i beşerin hilafete liyakatını melaikeye kabul ettirmek için izhar ettiği bir mu'cizedir.” İ:206
“Melaikeye verilen o icmalî cevabın tahkiki hakkında اِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ âyetinden şöyle bir izahat alınabilir ki: Cenab-ı Hakk'ın ef'ali hikmetlerden, maslahatlardan hâlî değildir. Öyle ise mevcudat, halkın malûmatında münhasır değildir. Öyle ise melaikenin adem-i ilimleri, beşerin adem-i vücuduna delil olamaz. Ve keza Cenab-ı Hak hayr-ı mahz olarak melaikeyi yaratmıştır, şerr-i mahz olarak da şeytanı yaratmıştır, hayır ve şerden mahrum olarak behaim ve hayvanatı halketmiştir. Hikmetin iktizasına göre, hayır ve şerre kadir ve câmi' olarak dördüncü kısmı teşkil eden beşerin yaratılması da lâzımdır ki; beşerin şeheviye ve gazabiye kuvvetleri kuvve-i akliyesine münkad ve mağlub olursa, beşer mücahedesinden dolayı melaikeye tefevvuk eder. Aksi halde hayvanattan daha aşağı olur, çünki özrü yoktur.” İ:205
Âdem’in (A.S.) ta’lim-i esmaya mazhar kılındığını bildiren (2:31) ayetin tefsirinde Âdem Aleyhisselamın yaradılışında geçirdiği merhaleleri Hazret-i Bediüzzaman Kur’ana istinaden şöyle izah eder:
“وَعَلَّمَ آدَمَ اْلاَسْمَاءَ cümlesi, (2:30) اَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ اِنِّى cümlesinin mazmununu tahkik ve icmalinin tafsil ve ibhamının tefsirdir. Ve keza Cenab-ı Hakk’ın arzında beşerin halife olması, Allah’ın hükümlerini icra ve kanunlarını tatbik etmesi içindir. Bu ise, tam bir ilme mütevakkıftır. Ve keza birinci âyette kelâmın sevkiyatı iktizasınca şöyle bir takdir olacaktır: Âdem’i halketti, tesviye etti, cesedine nefh-i ruh etti, terbiye etti, sonra esmayı talim etti ve hilafete namzed kıldı. Sonra vaktaki Âdem’i melaikeye tercih etmekle rüchan mes’elesinde ve hilafet istihkakında ilm-i esma ile mümtaz kıldı.” İ.209
“Yani: Cenab-ı Hak, Âdem’i (A.S.) bütün kemalatın mebadisini tazammun eden âlî bir fıtratla tasvir etmiştir ve bütün maalînin tohumlarına mezraa olarak yüksek bir istidad ile halketmiştir ve mevcudatı ihata eden ulvi bir vicdan ve ihatalı on duygu ile techiz etmiştir; ve bu üç meziyet sayesinde, bütün hakaik-ı eşyayı öğretmeye hazırlamıştır, sonra bütün esmayı kendisine öğretmiştir.” İ:210
Hem aynı ta’lim-i esma âyeti, diğer bir vecihte şöyle tefsir ediliyor:
“Hz.Âdem’in melaikelere karşı kabiliyet-i hilafet için bir mu’cizesi olan talim-i esmadır ki, bir hâdise-i cüz’iyedir. Şöyle bir düstur-u küllînin ucudur ki: Nev’-i beşere camiiyet-i istidad cihetiyle talim olunan hadsiz ulûm ve kâinatın envaına muhit pek çok fünun ve Hâlik’ın şuunat ve evsafına şamil kesretli maarifin talimidir ki; nev-i beşere, değil yalnız melaikelere, belki Semavat ve Arz ve dağlara karşı emanet-i kübrayı haml davasında bir rüchaniyet vermiş ve hey’et-i mecmuasıyla arzın bir halife-i manevîsi olduğunu Kur’an ifham ettiği misillü “Melaikelerin Âdem’e secdesiyle beraber, şeytanın secde etmemesi” olan hâdise-i cüz’iye-i gaybiye, pek geniş bir düstur-u külliye-i meşhudenin ucu olduğu gibi, pek büyük bir hakikatı ihsas ediyor. Şöyle ki: Kur’an, şahs-ı Âdem’e melaikelerin itaat ve inkıyadını ve Şeytan’ın tekebbür ve imtinaını zikretmesiyle; nev-i beşere kâinatın ekser maddi enva’ları ve envaın manevi mümessilleri ve müekkelleri müsahhar olduklarını ve nev-i beşerin hassalarının bütün istifadelerine müheyya ve münkad olduklarını ifham etmekle beraber, o nev’in istidadatını bozan ve yanlış yollara sevkeden mevadd-ı şerire ile onların mümessilleri ve sekene-i habiseleri o nev-i beşerin tarik-ı kemalatında ne büyük bir engel, ne müdhiş bir düşman teşkil ettiğini ihtar ederek, Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan, bir tek Âdem’le (A.S.) cüz’î hâdiseyi konuşurken bütün kâinatla ve bütün nev-i beşerle bir mükâleme-i ulviyye ediyor.” S:246
“İşte sair Enbiyanın mu’cizeleri, birer hususi hârika-i beşeriyeye remzettiği gibi, bütün enbiyanın pederi ve divan-ı nübüvvetin fatihası olan Hazret-i Âdem Aleyhisselâm’ın mu’cizesi, umum kemalat ve terakkiyat-ı beşeriyenin nihayetlerine ve en ileri hedeflerine sarahata yakın işaret ediyor. Cenab-ı Hakk (Celle Celalühü), manen şu âyetin lisan-ı işaretiyle diyor ki: “Ey benî-Âdem! Sizin pederinize, melaikelere karşı hilafet davasında rüçhaniyetine hüccet olarak, bütün Esmayı talim ettiğimden, siz dahi, madem onun evladı ve varis-i istidadısınız. Bütün Esmayı taallüm edip, mertebe-i emanet-i kübrada, bütün mahlukata karşı rüçhaniyyetinize liyakatınızı göstermek gerektir. Zira kâinat içinde, bütün mahlukat üstünde en yüksek makamata gitmek ve zemin gibi büyük mahlukatlar size müsahhar olmak gibi mertebe-i âliyeye size yol açıktır. Haydi ileri atılınız ve birer ismime yapışınız, çıkınız... Fakat sizin pederiniz, bir def’a şeytana aldandı, Cennet gibi bir makamdan ruy-i zemine muvakkaten sukut etti. Sakın siz de terakkiyatınızda şeytana uyup hikmet-i İlahiyenin semavatından, tabiat dalâletine sukuta vasıta yapmayınız. Vakit-be-vakit başınızı kaldırıp Esma-i Hüsnama dikkat ederek, o semavata uruc etmek için fünununuzu ve terakkiyatınızı merdiven yapınız. Ta fünun ve kemalatınızın menbaları ve hakikatları olan Esma-i Rabbaniyeme çıkasınız ve o Esmanın dürbünüyle, kalbinizle Rabbinize bakasınız.” S:262
“Elhasıl: Sair Enbiya Aleyhimüsselâm’ın mu’cizatları, birer havarık-ı sanata işaret ediyor ve Hazret-i Âdem Aleyhisselâm’ın mucizesi ise; esasat-ı sanat ile beraber, ulum ve fünunun, havarık ve kemalatının fihristesini bir suret-i icmalîde işaret ediyor ve teşvik ediyor.” S:264
Hazret-i Âdem’e (A.S.) nefh-i ruh mes’elesi: (15:29) (32:9) (38:72) ayetlerinde geçer.
“Sual: “Hz. Âdem’in (A.S.) Cennet’ten ihracı ve bir kısım benî Âdemin Cehennem’e idhali ne hikmete mebnidir?
Elcevab: Hikmeti, tavziftir... Öyle bir vazife ile memur edilerek gönderilmiştir ki, bütün terakkiyat-ı maneviye-i beşeriyenin ve bütün istidadat-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları ve mahiyet-i insaniyenin bütün Esma-i İlahiyeye bir ayine-i camia olması, o vazifenin netayicindendir. Eğer Hz. Âdem Cennet’te kalsaydı; melek gibi makamı sabit kalırdı, istidadat-ı beşeriye inkişaf etmezdi. Halbuki yeknesak makam sahibi olan melaikeler çoktur, o tarz ubudiyet için insana ihtiyaç yok. Belki hikmet-i İlahiye, nihayetsiz makamatı kat’edecek olan insanın istidadına muvafık bir dar-ı teklifi iktiza ettiği için, melaikelerin aksine olarak mukteza-yı fıtratları olan malum günahla Cennet’ten ihrac edildi. Demek Hazret-i Âdem’in Cennet’ten ihracı, ayn-ı hikmet ve mahzı rahmet olduğu gibi; küffarın da Cehennem’e idhalleri haktır ve adalettir.1 ” M:42
Âdem (A.S.) hakkında Kur’andan birkaç not:
-Âdem (A.S.) kıssası: (2:31 ilâ 38) (7:11 ilâ 27) (17:61 ilâ 65) (18:50) (20:115 ilâ 123)
-Allah, insanları nefs-i vâhidden (Âdem’den) ve zevcesini de ondan halketti: (4:1) (6:98) (23:12)
-İnsan tîn’den (topraktan) halk edildi: (6:2)
-İnsanın bir nutfeden yaratılışı: (76:2)
-Âdem, Nuh ve Al-i İbrahim (A.S.) ve Al-i İmran’ın ıstıfaları: (3:33)
-Âdem’in (A.S.) Habil ile Kabil ismindeki iki oğlunun kıssası: (5:27 ilâ 31)
1 Mezkûr bahisten anlaşılıyor ki Âdem’in (A.S.) bulunduğu cennette, tekâmül kanunu olan zıdlar yoktu.
Bu dersi indirmek için tıklayınız.