DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

Ehemmiyetli bir kaide-i Kur’aniye

“Bazan Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın fiillerini tafsil ediyor. Sonra bir fezleke ile icmal eder. Tafsiliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar.” S:418

AHKÂM

Ahkâm, hükm kelimesinin cemi’i olup bilinmesi gerekli olan kısmından bazıları nakledilecek.

Beşer aleminde sonsuz ilim ve hikmet-i İlahiyeden gelen ahkâma karşı gösterilen menfi ve müsbet tavırların filmleri alınır; ebedî kalacak olan bu manzaralar ebedî hikmetleri taşır.

“Evet o sultan şu küçük menzilde ve meydanda çok şeyleri, içtimaları, iftirakları gösteriyor. Fakat, bizzât maksad o şeyler değildir. Ancak âhiretin meydan-ı ekberinde vukua gelecek hallerin, emirlerin nümunelerini göstermektir. Çünki o mahşer-i azîmde yapılacak muameleler, bu küçücük nümunelere göre cereyan edecektir. Demek bu menzilde gösterilen fâni, zâil haller o âlemde bâki ve daimî semereler verecektir.” Ms:39

“İşte görüyorsun ki: Her saat, senin aklın kabul etmediği o tebdil-i diyar gibi çok inkılablar, tebdiller oluyor. Şu toplanmak, dağılmak ve şu hallerden anlaşılıyor ki: Bu görünen sür’atli içtimalar, dağılmalar, teşkiller, tahribler içinde başka bir maksad var. Bir saatlik içtima için on sene kadar masraf yapılıyor. Demek bu vaziyetler maksud-u bizzât değiller. Bir temsildir, bir takliddirler. O zât mu’cize ile yapıyor. Tâ suretleri alınıp terkib edilsin ve neticeleri hıfzedilip yazılsın. -Nasılki, manevra meydan-ı imtihanının herşeyi kaydediliyordu ve yazılıyordu.- Demek, bir mecma-ı ekberde muamele, bunlar üzerine devam edip dönecek. Hem bir meşher-i a’zamda daimî gösterilecek.” S:55

“Eğer o şeriatın nevamisinden sual edersen ki: Nereden geliyorsunuz? Ve nereye gideceksiniz? Sana şöyle cevab verecekler ki: Biz kelâm-ı ezelîden gelmişiz. Nev’-i beşerin selâmeti için ebedin yolunda refakat için ebede gideceğiz. Şu dünya-yı fâniyeyi kestikten sonra, bizim surî olan irtibatımız kesilirse de; daima maneviyatımız beşerin rehberi ve gıda-yı ruhanîsidir.” Mu:158

Demek ahkâm-ı İlahiye ebedî hikmetleri tazammun ediyor. Bu kıymette olan ahkâma karşı lakaydlık, büyük gaflet ve cehalet olur.

1- Sonsuz hikmet-i İlâhiyeden gelen ahkâmın hikmetlerini akıl ihata edemez, teslimiyet gerektir.

“Kur'an-ı Kerim قَالُوا اَتَجْعَلُ فِيهَا مَنْ يُفْسِدُ فِيهَا وَ يَسْفِكُ الدِّمَاءَ  cümlesiyle o üç noktaya1 işaret etmiştir. Melaikenin sual-i taaccüb ve istifsarları bittikten sonra, sâmi', Cenab-ı Hak'tan verilecek cevabı beklerken Kur'an-ı Kerim قَالَ اِنِّى اَعْلَمُ مَالاَ تَعْلَمُونَ  cümlesiyle cevab vermiştir. Yani "Eşya ve ahkâm, sizin malûmatınıza münhasır değildir. Adem-i ilminiz, onların vücuda gelmeyeceklerine sebeb olamaz. Benim, beşerin hilkati hakkında bir hikmetim vardır; o hikmetin2 hatırası için, fesadlarını nazara almam." ferman etmiştir.” İ:199

2- Ahkâm-ı şer’iye tebdil edilemez.

İkinci meşrutiyet devresinde teşri’ organı hakkında Hz. Bediüzzaman’a sorulan bir sual ve cevabı:

“S: Meclis-i Meb’usanda hıristiyanlar, yahudiler vardır. Onların reylerinin Şeriatta ne kıymeti vardır?

C: Evvelen meşverette hüküm ekserindir. Ekser ise Müslümandır. Alt­mıştan fazla ulemâdır. Meb’us hürdür. Hiçbir tesir altında olmamak gerektir.

Demek hâkim, İslâmdır.

Sâniyen, saatı yapmakta veyahud makineyi işletmekte sanatkâr bir Haço veya Berham’in reyi muteberdir. Şeriat reddetmediği gibi; Meclis-i Mebusandaki mesalih-i siyasiye ve menafi-i iktisadiye dahî ekserî bu ka­bilden olduğundan reddetmemek lâzım gelir. Amma ahkâm ve hukuk ise, zaten tebeddül etmez. Tatbikat ve tercihattır ki; meşverete ihtiyaç göste­rir. Meb’usların vazifesi o ahkâm ve hukuku su-i istimal etmemek ve bazı kadı ve müftülerin hilelerine meydan vermemek için; bâzı kanunları yapmak, etrafına sur etmektir. Aslın tebdiline gitmek olamaz. Gidilse intihardır.” AB:417

3- Kur’an’ın ahkâm cihetiyle camiiyeti

Âyât-ı Kur’aniye, emir ve nehy, va’d ve vaîd,3 tergib4 ve terhib,5 zecr6 ve irşad, kısas7 ve emsal,8 ahkâm ve maarif-i İlahiye9 ve ulûm-u kevniye ve kavanin ve şerait-i hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiye ve hayat-ı kalbiye ve hayat-ı maneviye ve hayat-ı uhreviye gibi umum tabakat-ı kelâmiye10 ve maarif-i hakikiye ve hacat-ı beşeriyeye delalatıyla, işaratıyla câmi’ olmakla beraber, خُذْ مَا شِئْتَ لِمَا شِئْتَ yani, “İstediğin herşey için Kur’andan her ne istersen al” ifade ettiği mana, o derece doğruluğuyla makbul olmuş ki, ehl-i hakikat mabeyninde durub-u emsal sırasına geçmiştir. Âyât-ı Kur’aniyede öyle bir câmiiyet var ki, her derde deva, her hacete gıda olabilir. Evet, öyle olmak lâzım gelir. Çünki daima terakkiyatta kat’-ı meratib eden bütün tabakat-ı ehl-i kemalin rehber-i mutlakı elbette şu hâsiyete mâlik olması elzemdir.” S:398

4- Ahkâm-ı diniyenin dersi, resmî alimlerden daha çok resmî olmayanlara bakar.

“Ehl-i dünya diyorlar ki: Bize ahkâm-ı diniyeyi ve hakaik-i İslâmiyeyi talim edecek resmî bir dairemiz var. Sen ne salahiyetle neşriyat-ı diniye yapıyorsun? Sen madem nefye mahkûmsun, bu işlere karışmaya hakkın yok.

Elcevab: Hak ve hakikat inhisar altına alınmaz! İman ve Kur'an nasıl inhisar altına alınabilir? Siz dünyanızın usûlünü, kanununu inhisar altına alabilirsiniz. Fakat hakaik-i imaniye ve esasat-ı Kur'aniye, resmî bir şekilde ve ücret mukabilinde dünya muamelatı suretine sokulmaz; belki bir mevhibe-i İlahiye olan o esrar, hâlis bir niyet ile ve dünyadan ve huzuzat-ı nefsaniyeden tecerrüd etmek vesilesiyle o feyizler gelebilir.” M:70

5- Ahkâm-ı diniyede ana kaynak Kur’an gösterilmeli.

Bu bahsin Risale-i Nur’a bakan hissesi olup, nazara alınmalı.

“Kur'anın Hâkimiyet-i Mutlakası

Ümmet-i İslâmiyenin ahkâm-ı diniyede gösterdiği teseyyüb ve ihmalin bence en mühim sebebi şudur:

Erkân ve ahkâm-ı zaruriye ki, yüzde doksandır. Bizzât Kur'anın ve Kur'anın tefsiri mahiyetinde olan sünnetin malıdır. İçtihadî olan mesail-i hilafiye ise, yüzde on nisbetindedir. Kıymetçe mesail-i hilafiye ile erkân ve ahkâm-ı zaruriye arasında azîm tefavüt vardır. Mes'ele-i içtihadiye altun ise, öteki birer elmas sütundur. Acaba doksan elmas sütunu, on altunun himayesine vermek, mezcedip tâbi kılmak caiz midir?

Cumhuru, bürhandan ziyade me'hazdeki kudsiyet imtisale sevkeder. Müçtehidînin kitabları vesile gibi, cam gibi Kur'anı göstermeli, yoksa vekil, gölge olmamalı.

Mantıkça mukarrerdir ki; zihin, melzumdan tebaî olarak lâzıma intikal eder ve lâzımın lâzımına tabiî olarak etmez. Etse de, ikinci bir teveccüh ve kasd ile eder. Bu ise, gayr-ı tabiîdir.

Meselâ; hükmün me'hazı olan şeriat kitabları melzum gibidir. Delili olan Kur'an ise, lâzımdır. Muharrik-i vicdan olan kudsiyet, lâzımın lâzımıdır. Cumhurun nazarı kitablara temerküz ettiğinden, yalnız hayal meyal lâzımı tahattur eder. Lâzımın lâzımını, nadiren tasavvur eder. Bu cihetle vicdan lâkaydlığa alışır, cümudet peyda eder.

Eğer zaruriyat-ı diniyede doğrudan doğruya Kur'an gösterilse idi, zihin tabiî olarak müşevvik-i imtisal ve mûkız-ı vicdan ve lâzım-ı zâtî olan "kudsiyet"e intikal ederdi. Ve bu suretle kalbe meleke-i hassasiyet gelerek, imanın ihtaratına karşı asamm kalmazdı.11

Demek şeriat kitabları, birer şeffaf cam mahiyetinde olmak lâzım gelirken, mürur-u zamanla mukallidlerin hatası yüzünden paslanıp, hicab olmuşlardır. Evet bu kitablar, Kur'ana tefsir olmak lâzım iken, başlı başına tasnifat12 hükmüne geçmişlerdir. Sti:30

6- Avam ahkâmı bildiği için, daha çok kudsî telkine muhtaçtır. Çünki bu zamanda gaflet hükmediyor.

Namaz, zekat, orucun vücubu ve katl, zina ve şarabın haramiyeti gibi malûm olan ahkâm-ı kat'iyye-i İslâmiye mühmel kalıyor. Avam-ı nas, onların vücubunu ve haramiyetini ders almağa muhtaç değiller. Belki teşvik ve ihtar ile o ahkâm-ı kudsiyeyi hatırlatıp, İslâmiyet damarını ve iman hissini tahrik etmekle imtisallerine teşvik ve tezkire ve ihtara muhtaçtırlar. Halbuki bir âmi ne kadar cahil dahi olsa, Kur'an'dan ve hutbe-i Arabiyeden şu meal-i icmaliyeyi anlar ki: "Herkese ve bana malûm olan imanın rükünlerini ve İslâmiyet'in umdelerini hatib ve hâfız ihtar ediyor ve ders veriyor, okuyor" der; kalbinde onlara karşı bir iştiyak hasıl olur.13 S:483

Muhteva:

1-Sonsuz hikmet-i İlâhiyeden gelen ahkâmın hikmetlerini akıl ihata edemez, teslimiyet gerektir.

2-Ahkâm-ı şer’iye tebdil edilemez.

3-Kur’an’ın ahkâm cihetiyle camiiyeti

4-Ahkâm-ı diniyenin dersi, resmî alimlerden daha çok resmî olmayanlara bakar.

5-Ahkâm-ı diniyede ana kaynak Kur’an gösterilmeli.

6-Avam ahkâmı bildiği için, daha çok kudsî telkine muhtaçtır. Çünki bu zamanda gaflet hükmediyor.

 

1 İnsanların yaradılmasına karşı melaikenin sözleri, taaccübleri, fesad yapacakları olan suallerine.

2 Dersin başında geçen hikmetin

3 Cezayı va’detme

4 Teşvik

5 Korkutma

6 Kötülüklerden engelleme

7 Kıssalar

8 Temsiller

9 Marifetullah

10 Kelam ilminin tabakaları, çeşidleri

11 “Yeni Said’in en evvel hakikat ilminden bir derece şuhud suretinde gördüğü için tağyir edilmeden mealleri yazıldı. Onun için bazı cümleler sair Sözlerde de zikredilmekle beraber burada da zikrediliyor; ve bir kısmı gayet mücmel olmakla beraber izah edilmiyor, tâ letafet-i asliyesini kaybetmesin.” L:113

12 Sınıflandırarak manayı muayyenleştirmek.

13 Kitaba müstenid telkin etmek kudsiyet mânasını ihsas eder.

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık