بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
Ehemmiyetli bir kaide-i Kur’aniye
“Bazan Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın fiillerini tafsil ediyor. Sonra bir fezleke ile icmal eder. Tafsiliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar.” S:418
ASFİYA
1- Asfiyanın eneye bakışı:
“İşte enbiya ve enbiya silsilesindeki asfiya ve evliya ene'ye şu vecihle bakmışlar, böyle görmüşler, hakikatı anlamışlar. Bütün mülkü Mâlik-ül Mülk'e teslim etmişler ve hükmetmişler ki: O Mâlik-i Zülcelal'in ne mülkünde, ne rububiyetinde, ne uluhiyetinde şerik ve naziri yoktur; muin ve vezire muhtaç değil; herşeyin anahtarı onun elindedir; herşeye Kadir-i Mutlaktır. Esbab, bir perde-i zahiriyedir; tabiat, bir şeriat-ı fıtriyesidir ve kanunlarının bir mecmuasıdır.” S:539
Bu anlayış, en isabetli anlayış için ölçü alınmalı.
2- Saadet-i ebediyeye geçileceğinin asfiya ve evliyaya gösterilmesi:
“Sultan-ı Ezelî'ye iman ile intisab eden ve amel-i sâlih ile itaat eden bir insan, şu misafirhane-i dünya menzillerinden ve âlem-i berzah ve âlem-i mahşer dairelerinden ve hâkeza kabirden sonraki bütün âlemlerin geniş hududlarından berk ve burak sür'atinde geçer. Tâ saadet-i ebediyeyi bulur. Ve şu hakikatı kat'î isbat eder ve asfiya ve evliyaya gösterir.1 ” S:637
Evet, “Nev'-i beşerdeki bütün ervah-ı neyyire ashabı olan Enbiyalar (Aleyhimüsselâm), bahir ve zahir mu'cizatlarına istinad ederek ve bütün kulûb-u münevvere aktabı olan evliyalar, keşf ü kerametlerine itimad ederek ve bütün ukûl-ü nuraniye erbabı olan asfiyalar, tahkikatlarına istinad ederek, birtek Vâhid-i Ehad, Vâcib-ül Vücud, Hâlık-ı Külli Şey'in vücub-u vücuduna ve vahdetine ve kemal-i rububiyetine şehadetleri, pek büyük ve nurani bir penceredir.” S:660
“Tevhidin bir bürhan-ı nâtıkı olan Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm risalet ve velayet cenahlarıyla, yani kendinden evvel bütün enbiyanın tevatürle icma'larını ve ondan sonraki bütün evliyanın ve asfiyanın icma'kârane tevatürlerini tazammun eden bir kuvvetle bütün hayatında bütün kuvvetiyle vahdaniyeti gösterip ilân etmiş.2 Ve Âlem-i İslâmiyet gibi geniş, parlak, nurani bir pencereyi, marifetullaha açmıştır. İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî, Muhyiddin-i Arabî, Abdülkadir-i Geylanî gibi milyonlar muhakkikîn-i asfiya ve sıddıkîn o pencereden bakıyorlar, başkalarına da gösteriyorlar.” S:689
3- Eşrara karşı mübareze ile kazanılan asfiya mertebesi:
“İşte nev'-i beşer bi'set-i enbiya ile, sırr-ı teklif ile, mücahede ile, şeytanlarla3 muharebe ile kazandıkları yüzbinlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiya gibi âlem-i insaniyetin güneşleri, ayları ve yıldızları mukabilinde; kemmiyetçe kesretli, keyfiyetçe ehemmiyetsiz hayvanat-ı muzırra nev'inden olan küffarı ve münafıkları kaybetti.4 ” M:44
4- Ehl-i şuhudun meşhudatını veraset-i nübüvvet ehli olan asfiya tabir eder:
“Rü'yadaki adam kendi rü'yasını tabir edemediği gibi, o kısım ehl-i keşf ve şuhud dahi rü'yetlerini5 o halde iken kendileri tabir edemezler. Onları tabir edecek, "asfiya" denilen veraset-i nübüvvet muhakkikleridir.6 Elbette o kısım ehl-i şuhud dahi, asfiya makamına çıktıkları zaman, Kitab ve Sünnet'in irşadıyla yanlışlarını anlarlar, tashih ederler; hem etmişler.” M:81
Yani Kur’anın istikametini görmek için talim ve ahkâmına tebaiyet lazımdır.
“Hâtime: Şu mes'eleden anlaşılıyor ki: Derece-i şuhud, derece-i iman-ı bilgaybdan çok aşağıdır. Yani: Yalnız şuhuduna istinad eden bir kısım ehl-i velayetin ihatasız keşfiyatı, veraset-i nübüvvet ehli olan asfiya ve muhakkikînin şuhuda değil, Kur'ana ve vahye, gaybî fakat safi, ihatalı, doğru hakaik-i imaniyelerine dair ahkâmlarına yetişmez. Demek bütün ahval ve keşfiyatın ve ezvak ve müşahedatın mizanı: Kitab ve Sünnettir. Ve mehenkleri, Kitab ve Sünnetin desatir-i kudsiyeleri ve asfiya-i muhakkikînin kavanin-i hadsiyeleridir.
“Sual: Vahdet-ül Vücud mes'elesi, çoklar tarafından en yüksek makam telakki ediliyor. Halbuki velayet-i kübrada bulunan başta Hulefa-yı Erbaa olmak üzere Sahabeler ve hem başta Hamse-i Âl-i Aba olarak Eimme-i Ehl-i Beyt ve hem başta Eimme-i Erbaa olarak müçtehidîn ve tâbiînden bu çeşit vahdet-ül vücud meşrebi sarihan görülmemiş. Acaba onlardan sonra çıkanlar daha ileri mi gitmişler, daha mükemmel bir cadde-i kübra mı bulmuşlar?
Elcevab: Hâşâ! Şems-i Risalet'in en yakın yıldızları ve en karib vereseleri bulunan o asfiyadan hiç kimsenin haddi değil, daha ileri gidebilsin. Belki cadde-i kübra onlarındır.” M:83
“Evet cadde-i kübra, sahabe ve tâbiîn ve asfiyanın caddesidir.7 ” M:83
“İşte sahabe ve asfiya-i müçtehidîn ve eimme-i Ehl-i Beyt, حَقَائِقُ اْلاَشْيَاءِ ثَابِتَةٌ derler ki, Cenab-ı Hakk'ın bütün esmasıyla hakikî bir surette tecelliyatı var.” M:85
“İşte şu sırdandır ki: Cadde-i Kübra, elbette velayet-i kübra sahibleri olan sahabe ve asfiya ve tâbiîn ve eimme-i Ehl-i Beyt ve eimme-i müçtehidînin caddesidir ki, doğrudan doğruya Kur'anın birinci tabaka şakirdleridir.8 ” M:85
“İşte şeytanın evvelki desiselerine karşı mü'minin tahassüngâhı: Muhakkikîn-i asfiyanın düsturlarıyla hududları taayyün eden hakaik-i imaniye ve muhkemat-ı Kur'aniyedir.9 ” L:75
Evet, “Ahmed ismi altında binlerle evliya ve Muhammed nâmı altında milyonlarla asfiya yıldızları ve hakeza…” Bms:282
Muhteva:
1- Asfiyanın eneye bakışı
2- Saadet-i ebediyeye geçileceğinin asfiya ve evliyaya gösterilmesi
3- Eşrara karşı mübareze ile kazanılan asfiya mertebesi
4- Ehl-i şuhudun meşhudatını veraset-i nübüvvet ehli olan asfiya tabir eder.
(Bakınız: Velayet-i Kübra derlemesi)
1 Yani yüksek kemalat sahibi olan bu şahsiyetler, berzah ve mahşer alemlerini görüp haber veriyorlar diye külliyatın müteaddid yerlerinde bahsedilir. Bu zatlar ihtisas sahibi olduklarından sözlerine itimad edilmelidir.
2 Evet, peygamberimizden önceki peygamberler ve sonraki evliya ve asfiya, çok geniş zaman ve mekân dairesinde dinî esaslardaki ittifakları, tagayyür etmez hakikatın varlığına delildir.
3 Ve münafıklara
4 Yani dinî hizmetteki ağır şartlara rağmen gösterilen gayret, sabır ve sebat, tekâmül vesilesidir. Hem asıl kıymet, sayı çokluğunda değil keyfiyettedir diye ders veriliyor.
5 İlimden daha çok manevî müşahedeye dayanan haberlerin doğruluğunu ve mahiyetini
6 Yani ilim ve maneviyatı cem eden büyük şahsiyetlerdir.
7 Yani bilhassa bu zamanda ilim yolundan gitmek şarttır. Şer cereyanı hulul ederek bir kısım müslümanları ilahîler dinleterek, yüksek bir dinî makam sahibi olmak hayali ile işgal ederler.
“Risale-i Nur ibadet yerinde, ilim içinde hakikata bir yol açmış; sülûk ve evrad yerinde, mantıkî bürhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikat-ül hakaika yol açmış; ve ilm-i tasavvuf ve tarîkat yerinde, doğrudan doğruya İlm-i Kelâm içinde ve İlm-i Akide ve Usûl-üd Din içinde bir velayet-i kübra yolunu açmış ki; bu asrın hakikat ve tarîkat cereyanlarına galebe çalan felsefî dalaletlere galebe ediyor, meydandadır.” E:91
8 Bu beş tabaka şahsiyetler, ahkâm-ı diniyede söz sahibi olan zatlardır.
9 Yani Kur’anın muhkematı, müteşabihatı, esasat ve teferruatı gibi meselelerde, bu zatların tesbitini esas almak gerekiyor. O halde Kur’an mealleri ile ahkâmı anlamak, asla caiz olmaz.
Bu dersi indirmek için tıklayınız.