DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

YAHUDİ VE HRİSTİYANLARLA DOSTLUK MESELESİ

Nazar-ı dikkate alınması gereken bir önemli husus da şudur ki, Bediüzzaman Hazretlerinin beyanlarında zaman mefhumu dikkate alınmalıdır. Gerçi Risale-i Nur’un meseleleri, Kur’an tefsiri olmak hasebiyle bütün zamanlara bakan yönleri vardır. Fakat mesela devletin dini, Din-i İslâm iken ve devlet İslâm toplumunu harici ve dahili, maddî ve manevî tehlikelerden korurken söylenen sözler ve yapılan tavsiyeler, Kur’anın iktidar yönünden koruyucusu yokken ve İslâm cemiyeti, bütün âlem-i küfrün ve sefahatin hücumuna açıkken uygulanmaya kalkışılırsa ortaya çok acib garabetler çıkar.

Ve hattâ bilerek veya bilmeyerek, Üstad Bediüzzaman Hazretleri ve Risale-i Nur Külliyatı hakkında su-i zanlara sebebiyet verilebilir.

Bu gelen bahiste ll.Meşrutiyet sonrası, Üstad Hazretleri, 1911 yılında, devletin başka din mensublarıyla münasebet ve dostluk meselesi üzerine der ki:

«S – Yahudi ve Nasara ile muhabbetten Kur’ân’da nehiy vardır. 1 لاَ تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَ النَّصَارَى اَوْلِيَاءَ   Bununla beraber nasıl dost olunuz dersiniz?

C – Evvelâ: Delil kat’iyyü’l-metîn2 olduğu gibi, kat’iyyü’d-delâlet 3 olmak gerektir. Halbuki tevil ve ihtimalin mecâli vardır. Zira, nehy-i Kur’ânî âmm4 değildir, mutlaktır.5   Mutlak ise, takyid olunabilir. Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz.  Hem de hüküm müştak üzerine olsa,6 me’haz-ı iştikakı,7 illet-i hüküm gösterir.8 Demek bu nehiy, Yahudi ve Nasara ile Yahudiyet ve Nasraniyet olan ayineleri hasebiyledir.

Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san’atı içindir. Öyleyse herbir Müslümanın herbir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, herbir kâfirin dahi bütün sıfat ve san’atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfatı veya bir san’atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden câiz olmasın? Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin!9

Saniyen: Zaman-ı Saadette bir inkılâb-ı azîm-i dinî vücuda geldi. Bütün ezhânı nokta-i dine çevirdiğinden, bütün muhabbet ve adaveti o noktada toplayıp muhabbet ve adavet ederlerdi. Onun için, gayr-ı müslimlere olan muhabbetten nifak kokusu geliyordu. Lâkin, şimdi âlemdeki bir inkılâb-ı acîb-i medenî ve dünyevîdir. Bütün ezhânı zapt ve bütün ukulü meşgul eden nokta-i medeniyet, terakki ve dünyadır. Zaten onların ekserisi, dinlerine o kadar mukayyed değildirler.10 Binaenaleyh, onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir.11 Ve her saadet-i dünyeviyenin esası olan âsâyişi muhafazadır. İşte bu dostluk, kat’iyen nehy-i Kur’ânîde dahil değildir.» (Mün:31)

Bu bahiste de görülüyor ki, İslâm hakimiyetinde başka din mensupları ile münasebetler kurulabilir. Onlarla Hrıstiyanlık ve Yahudilik yönlerinden etkilenmeden, teknik imkanlar noktasında irtibatlar olabilir. Risale-i Nur Külliyatında çokça bahsedilen, «Asr-ı Saadet'ten şimdiye kadar hiçbir tarih bize göstermiyor ki; bir Müslümanın muhakeme-i akliye ile ve delil-i yakînî ile ve İslâmiyete tercih etmekle eski ve yeni ayrı bir dine girdiğini tarih göstermiyor.» şeklindeki beyandan, bir Müslümanın, Avrupa birliğiyle ve içiçe olacak hayattan dolayı Hırıstiyan veya Yahudi olacağı düşünülemez. Fakat esas tehlike, Süfyaniyetin darbeleriyle sarsılmış ve dini bağları iyice zayıflamış ekseriyetin, sefahet ve ibadetsizlik yüzünden  hayat-ı ebediyeleri mahvolmasıdır. Ayrıca, Müslümanın dünya hayatı noktasında İttihad-ı İslâm fikri, hayale dahi getirilmemeye çalışılıyor.

İSLÂM-İSEVÎ İTTİFAKININ ZAMANI VE ŞARTLARI

Risale-i Nur Külliyatında çokça bahsedilen “Müslüman İsevîleri.. hakiki İsevîlik dini... İsevî ruhanileri... Nasara mü’minleri... vs” gibi tabirleri dikkatli okumak gerekir. O cemiyetin özelliklerini iyi bilmek ve gelişen bir harekette o vasıflar var mı? yok mu? bakmak lazım.

Bu meselelerden nümune olarak aldığımız bahiste, Bediüzzaman Hazretleri der ki:

«Âlem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesât-ı beşeriyeyi zîrüzeber eden12 Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın din-i hakikîsini13 İslâmiyetin hakikatiyle14 birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaati namı altında ve “Müslüman İsevîleri” ünvanına lâyık bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak, beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak.» (M:441)

1946 veya 47 de yazılmış bir mektubunda Üstad Bediüzzaman Hazretleri, İkinci Dünya Harbi sonrası şekillenen yeni dünya düzeni hakkında endişe ve ümidi beraber taşıdığını bildirir:

«Yalnız ehemmiyetli bir endişe ve bir tesellî kalbime geliyor ki:

Bu geniş boğuşmaların neticesinde, eski Harb-i Umumîden15 çıkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin istinadı, menbaı olan Avrupa’da, Deccalâne16 bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi tesellîye medar, âlem-i İslâmın tam intibahiyle ve Yeni Dünyanın,17 Hıristiyanlığın hakikî dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve âlem-i İslâmla ittifak etmesi ve İncil, Kur’ân’a ittihad edip tâbi olması, o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semâvî bir muavenetle18 dayanıp inşaallah galebe eder. (E:58)

Bu beyanda açıkça görüldüğü gibi, Avrupa’dan doğacak insanlık dışı uygulamalara karşı, İslâm-Hırıstiyan beraberliğinin şartları;

* Müslümanların tam uyanması,

*Yeni Dünya’nın (Amerika’nın) gerçek Hrıstiyanlığı esas alması,

*İslâm Birliğiyle beraber hareket etmek için anlaşmalar yapması,

*İncil’in de esaslarını içine alan Kur’an’ın hakim olması, gibi şartları gerektiren kaideler nazara alınmazsa meselenin hakikatı anlaşılamaz.

İSLÂM BİRLİĞİ

“Bu zamanın en büyük farz vazifesi İttihad-ı İslâmdır.”

“Azametli bahtsız bir kıt’anın, şanlı tali’siz bir devletin, değerli sahibsiz bir kavmin reçetesi; İttihad-ı İslâmdır.”

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ VE İSLÂM BİRLİĞİ

Orijinal tabiriyle İttihad-ı İslâm yani İslâm Birliği düşüncesi ve fikriyatı, müslüman ilim ve siyaset adamlarının üzerine çok düşündükleri ve gerçekleşmesi için çok gayret ettikleri bir mefkuredir. İslâm mütefekkirleri, maddî ve manevî olarak gerilediğini müşahede ettikleri İslâm Dünyasının kurtuluşu için bir ümit olarak İslâm Birliğinin aktif olarak devreye girmesini görmüşlerdir.

Bilhassa 19. asrın sonlarında ve 20. asrın başlarında bu fikir bazı Müslüman ilim, fikir ve siyaset adamını hareketlendirmiş ve bu hususta bir çok eserler yazmışlar ve faaliyetler yapmışlardır. Fakat zemin ve zaman yaver gitmemiş, Avrupa kökenli ideolojiler ve Avrupa meftunu Liderler İslâm Dünyasının daha da dağılmasını sağlamıştır.

İslâm Birliğinin tahakkuku ve aktif olarak uygulanması için Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri çok gayret göstermiştir. Bu düşüncesini İstanbul'a ilk geldiği 1907 yılından sonra, çeşitli vesilelerle gerçekçi olarak ortaya koymuş ve tahakkuku için gerekli şartları sıralamış ve İttihad-ı İslâmın tarifini yapmıştır.

Üç devirde yaşamış olan Bediüzzaman Hazretleri, hep İslâm Birliği fikrini savunmuş ve Müslümanların kurtuluşunun  bu Birliğin gerçekleşmesinde olduğunu ifade etmiştir.

Yirmibeş sene süren en dehşetli zulüm devrinin sonlarına doğru, önce iktidarı elinde tutan Halk Partisi idarecilerini ikaz etmiştir. Bu memlekete, İslâm Dünyasının eskideki muhabbet ve kardeşliğini kazanmak için yönlerini İslâm Dünyasına çevirmelerini tavsiye etmiştir. Bu ikazları duymayan o zihniyet, o zamanki anlayışıyla birlikte, tarihin karanlık sayfalarına gömülüp gitmiştir.

Daha sonraları ehven-üşşer olarak telakki olunan Demokratlar devri gelmiş ve Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri dine ve dindarlara bir derece yakın gördüğü bir kısım Demokrat idarecilerine İslam Birliği fikrini çok daha fazla anlatmıştır. Hattâ, İslâm Birliğinin teşekkülü hususunda detaylı bilgiler vermiştir. Sadece bilgi vermekle kalmamış, canlı misallerle meseleyi pekiştirmiştir.

Buna mukabil bazı Demokrat devlet adamları (Menderes gibi), Hazret-i Üstad’ın bu tavsiyelerini nazara almış ve bazı teşebbüslerde bulunmuşlardır. CENTO gibi bazı kuruluşuları, İslâm ülkeleriyle birlikte kurmuşlar ve Bediüzzaman Hazretleri bu faaliyetleri İslâm Birliğinin büyük bayramının bir başlangıcı olarak kabul etmiştir. Fakat maalesef Demokratların başına gelen malum hallerden dolayı onlar da bu Birliğin tam tahakkukuna muvaffak olamamışlardır.

Beynelmilel şer akımların, dönmelerin ve gizli dinsizlerin en büyük korkusu olan İttihad-ı İslâm fikriyatı, Müslümanlar tarafından devamlı canlı tutulmalı ve basın ve yayın organlarında neşriyat yapılmalıdır. Şu zamandaki menfi gibi olan hal-i âlem nazara alınmamalıdır. Nasıl ki bazı kimseler, kendi ideolojilerinin "ebediyyen var olacağı"nı telkin ediyorlar, Müslümanlar daha kuvvetle hakiki olarak İslâm Birliğinin gerçekleşeceğine ve devam edeceğine bin kat daha fazla inanmalı ve İslâm Kardeşliğine çalışmalıdır.

İSLÂM BİRLİĞİ NEDİR?

Bediüzzaman Hazretleri, İttihad-ı Muhammediye (ASM) hareketini en geniş şekliyle ele alır ve bütün mü’minleri içine aldığını beyan eder:

«Hem de dediler: “İttihad-ı Muhammediyeye (a.s.m.)19 dahil misin?”

Dedim: Maaliftihar! En küçük efradındanım. Fakat, benim târif ettiğim vecihle… Ve o ittihaddan olmayan, dinsizlerden başka kimdir, bana gösterin(DHÖ:11)

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine diyorlar:

“Dâima İttihad-ı İslâmdan bahsedersin. Sen bize tarif et."

 Cevaben:

«Lâkin tarif ettiğim ve dahil olduğum ittihad-ı Muhammedînin (a.s.m.) tarifi budur ki:

Şarktan garba, cenuptan şimale uzanan bir silsile-i nuranî ile merbut20 bir dairedir. Dahil olanlar da bu zamanda üç yüz milyondan21 ziyadedir. Bu ittihadın cihetülvahdeti ve irtibatı,22 tevhid-i İlâhîdir.23 Peyman ve yemini,24 imandır. Müntesipleri,25 kàlû belâdan26 dahil olan umum mü’minlerdir. Defter-i esmâları27 da Levh-i Mahfuzdur. Bu ittihadın nâşir‑i efkârı, umum kütüb-ü İslâmiyedir. Günlük gazeteleri de, i’lâ-i kelimetullahı28 hedef-i maksat eden umum dinî gazetelerdir. Kulüp ve encümenleri,29 câmi ve mescidler ve dinî medreseler ve zikirhanelerdir. Merkezi de Haremeyn‑i Şerifeyndir. Böyle cemiyetin reisi, Fahr-i Âlemdir...

...Elhasıl: Sultan Selim’e biat etmişim. Onun ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira, o vilâyat‑ı şarkiyeyi ikaz etti. Onlar da ona bîat ettiler. Şimdiki şarklılar, o zamanki şarklılardır. Bu meselede seleflerim,30 Şeyh Cemaleddîn-i Efganî, allâmelerden Mısır müftüsü merhum Muhammed Abduh, müfrit âlimlerden Ali Suâvi, Hoca Tahsin ve ittihad-ı İslâmı hedef tutan Namık Kemal ve Sultan Selim’dir ki, demiş:

İhtilâf u tefrika endişesi

Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni.

İttihadken savlet-i a’dâyı def’e çaremiz,

İttihad etmezse millet, dağ-dar31 eyler beni.

Yavuz Sultan Selim» (DHÖ:19)

İttihad ismini almakla birlikte ittihad etmeye mani olan tutum sergileyen İttihad Terakki Cemiyeti hakkında Bediüzzaman Hazretlerinin beyanı:

«Herkesin şevkini kıran ve neş’esini kaçıran ve ağrazlar ve taraftarlıklar hissini uyandıran ve sebeb-i tefrika olan ırkçılık cemiyat-ı akvamiyeyi teşkiline sebebiyet veren ve ismi meşrutiyet ve mânâsı istibdat olan ve İttihad ve Terakki ismini de lekedar eden buradaki şube-i müstebidaneye32 muhalefet ettim.» (DHÖ:32)

İTTİHAD-I İSLÂM'IN ŞARTLARI

İslâm Birliğinin gerçekleşmesi için bazı şartlar vardır. Risale-i Nur Külliyatının bir çok yerlerinde izahları vardır.  Daha fazla bilgi için (yayınevimiz tarafından neşredilen İttihad-ı İslâm kitapçığı, İslâm Prensipleri Ansiklopedisi, “İttifak” ve “İttihad-ı İslâm” maddeleri) gibi yerlere bakılabilir. Risale-i Nur Külliyatından tesbit edebildiğimiz bahisleri buraya dercediyoruz:

İSLÂM MİLLİYETİ

a) İslâm Milliyetini esas almak, İslâm Birliğinin birinci şartıdır. Bediüzzaman Hazretleri der ki :

«Hakikî milliyetimizin33 esası, ruhu ise İslâmiyet'tir. Ve hilafet-i Osmaniye34 ve Türk Ordusunun o milliyete bayraktarlığı itibariyle, o İslâmiyet milliyetinin sadefi ve kal'ası hükmünde Arab ve Türk hakikî iki kardeş, o kal'a-i kudsiyenin35 nöbettarlarıdırlar.

İşte bu kudsî milliyetin rabıtasıyla,36 umum ehl-i İslâm bir tek aşiret hükmüne geçiyor. Aşiretin efradı gibi İslâm taifeleri de, birbirine uhuvvet-i İslâmiye ile mürtebit ve alâkadar olur. Birbirine manen, lüzum olsa maddeten yardım eder. Güya bütün İslâm taifeleri bir silsile-i nuraniye ile birbirine bağlıdır.» (HŞ:54)

«31 Mart Hâdisesinde Divan-ı Harb-i Örfî'de37 dedim ki:

Ben talebeyim, onun için her şeyi mizan-ı Şeriatla müvazene38 ediyorum. Ben milliyetimizi, yalnız İslâmiyet biliyorum. Onun için her şeyi de İslâmiyet nokta-i nazarından muhakeme ediyorum.» (DHÖ:10)

ŞURA VE MEŞVERET

b) İttihad-ı İslâm’ın tahakkuku için gerekli şartlardan ikincisi, hakiki ve faziletli Şûrâ-yı Şer’î’dir.

İslâm âlemindeki hakiki alimler ve mürşidlerin beraberliğinde yapılacak Şeriata uygun meşveret, merci olur. İttihad-ı İslâmın faaliyet ve teşekkülünün kaidelerini tesbit eder. Kur’an kanunları etrafında birleşen İslâm devletleri, İslâm Cumhuriyetler Birliğini meydana getirirler.

Bediüzzaman Said Nursi Hezretleri Şûrâ'nın lüzumunu belirtirken şöyle der:

«Müslümanların hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyedeki39 saadetlerinin anahtarı, meşveret‑i şer’iyedir.40

 41 وَ اَمْرُهُمْ شُورَى بَيْنَهُمْ âyet-i kerimesi, şûrâyı esas olarak emrediyor.

Evet, nasıl ki, nev-i beşerdeki telâhuk-u efkâr ünvanı altında asırlar ve zamanların tarih vasıtasıyla birbiriyle meşvereti, bütün beşeriyetin terakkiyatı ve fünunun esası olduğu gibi, en büyük kıt’a olan Asya’nın en geri kalmasının bir sebebi, o şûrâ-yı hakikiyeyi42 yapmamasıdır.

Asya kıt’asının ve istikbalinin keşşafı43 ve miftahı şûrâdır. Yani, nasıl fertler birbiriyle meşveret eder; taifeler, kıt’alar dahi o şûrâyı yapmaları lâzımdır ki, üç yüz, belki dört yüz milyon İslâmın ayaklarına konulmuş çeşit çeşit istibdatların kayıtlarını, zincirlerini açacak, dağıtacak, meşveret-i şer’iye ile şehamet ve şefkat-i imaniyeden tevellüd eden hürriyet-i şer’iyedir ki, o hürriyet-i şer’iye, âdâb-ı şer’iye ile süslenip garp medeniyet‑i sefihanesindeki seyyiatı44 atmaktır.

İmandan gelen hürriyet-i şer’iye iki esası emreder:

اَنْ لاَ يُذَلِّلَ وَ لاَ يَتَذَلَّلَمَنْ كَانَ عَبْدًا لِلّٰهِ لاَ يَكُونُ عَبْدًا لِلْعِبَادِ لاَ يَجْعَلْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ نَعَمْ اَلْحُرِّيَّةُ الشَّرْعِيَّةُ عَطِيَّةُ الرَّحْمٰنِ

Yani,

• İman bunu iktiza ediyor ki, tahakküm ve istibdat ile başkasını tezlil etmemek ve zillete düşürmemek, ve zâlimlere tezellül etmemek...

 Allah’a hakikî abd olan, başkalara abd olamaz.

• Birbirinizi, Allah’tan başka kendinize Rab yapmayınız. Yani, Allah’ı tanımayan, herşeye, herkese nispetine göre bir rububiyet tevehhüm eder,45 başına musallat eder.

• Evet, hürriyet-i şer’iye Cenab-ı Hakkın Rahman, Rahîm tecellîsiyle bir ihsanıdır ve imanın bir hassasıdır.» (HŞ:60)

ESASLARDA İTTİFAK ETMEK

c) İttihad-ı İslâm’ın tahakkuku için gerekli şartlardan üçüncüsü ise şudur ki; dinî cemaatler ve din hizmeti yapan meslekler dinde zaruret ve esasat denilen Kur’an ve Sünnetteki açık hükümlerde bağlayıcı davranmalı teferruat meselelerde münakaşa çıkarmamalıdır.

Üstad Hazretleri bu hakikatı şöyle ifade eder:

«S – Âlem-i İslâmdaki ihtilâfı tâdil edecek çare nedir?

C – Evvelâ: Müttefekun aleyh46 olan makasıd-ı âliyeye nazar etmektir. Çünkü, Allah’ımız bir, Peygamberimiz bir, Kur’ân’ımız bir… Zaruriyat-ı diniyede umumumuz müttefik… Zaruriyat-ı diniyeden başka olan teferruat veya tarz-ı telâkki veya tarik-i tefehhümdeki tefavüt, bu ittihad ve vahdeti sarsamaz, râcih de gelemez. El-hubbu fillah düstur tutulsa, aşk-ı hakikat harekâtımızda hâkim olsa—ki zaman dahi pek çok yardım ediyor—o ihtilâfat sahih bir mecrâya sevk edilebilir.

Esefâ, gaye-i hayalden tenâsi veya nisyan olmakla, ezhan ene’lere dönüp etrafında gezerler. İşte gaye-i hayal, maksad-ı âli bütün vuzuhuyla meydana atılmıştır.» (STİ:83)

Bir başka ifadede de şöyle der:

«Yedinci vehim: İttihad-ı İslâm cemaati, sair cemiyet-i diniye ile şakku’l-âsâdır47 . Rekabet ve münaferatı intaç eder.

Elcevap: Evvelâ umur-u uhreviyede haset ve müzahemet ve münakaşa olmadığından, bu cemiyetlerden hangisi münakaşaya, rekabete kalkışsa, ibadette riya ve nifak etmiş gibidir.

Saniyen: Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemaatlerin iki şartla umumunu tebrik ve onlarla ittihad ederiz.

Birinci şart: Hürriyet-i şer’iyeyi ve âsâyişi muhafaza etmektir.

İkinci şart: Muhabbet üzerinde hareket etmek, başka cemiyete leke sürmekle kendisine kıymet vermeye çalışmamak; birinde hatâ bulunsa, müfti‑i ümmet olan cemiyet-i ulemâya havale etmektir.

Salisen: İ’lâ-yı kelimetullahı hedef-i maksat eden cemaat, hiçbir garaza vasıta olamaz. İsterse de muvaffak olamaz. Zira nifaktır. Hakkın hatırı âlidir, hiçbir şeye feda olunmaz. Nasıl Süreyya yıldızları süpürge olur veya üzüm salkımı gibi yenilir? Şems-i hakikate “püf, üf” eden, divaneliğini ilân eder.

Ey dinî cemiyetler! Maksadımız, dinî cemaatlar maksatta ittihad etmelidirler. Mesalikte ve meşreplerde ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira taklit yolunu açar ve “Neme lâzım, başkası düşünsün” sözünü de söylettirir.» (HŞ:98)

ÜLKENİN KURTULUŞU KUR’ANA SAHİP ÇIKMAKLA OLUR

Türk milletinin durumunu beyan eden ve çıkış yollarını gösteren Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, idarecileri ikaz eder ve der ki:

«Bin seneden beri âlem-i İslâmiyeti kahramanlığı ile memnun eden ve vahdet-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve âlem-i beşeriyeti, küfr-ü mutlaktan ve dalâletten şanlı bir surette kurtulmasına büyük bir vesile olan Türk milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri!

Eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına Kur’ân’a ve hakaik-i imana sahip çıkmazsanız ve sizler gibi ehl-i hamiyet eskide yanlış bir surette ve din zararına medeniyetin propagandası yerinde doğrudan doğruya hakaik-i Kur’âniye ve imaniyeyi tervice48 çalışmazsanız, size kat’iyen haber veriyorum ve kat’î hüccetlerle ispat ederim ki, âlem-i İslâmın muhabbet ve uhuvveti yerine, dehşetli bir nefret; ve kahraman kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adavet; ve şimdi âlem-i İslâmı mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlûp olup, âlem-i İslâmın kalesi ve şanlı ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimalîden çıkan dehşetli ejderhanın istilâ etmesine sebebiyet verecek.

Evet, hariçte iki dehşetli cereyana49 karşı bu kahraman millet, Kur’ân kuvvetiyle dayanabilir. Yoksa, küfr-ü mutlakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namusun servetini serserilere ibâha etmesini âlet ederek dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak, ancak İslâmiyet hakikatiyle mezcolmuş, ittihad etmiş ve bütün mazideki şerefini İslâmiyette bulmuş, bu millet dayanabilir. Bu milletin hamiyetperverleri ve milliyetperverleri, herşeyden evvel bu mümteziç, müttehid milliyetin can damarı hükmünde olan hakaik‑ı Kur’âniyeyi terbiye-i medeniye yerine esas tutmak ve düstur-u hareket yapmakla o cereyanı durdurur inşaallah.

İkinci cereyan: Âlem-i İslâmdaki müstemlekâtlarını50 kendilerine ısındırmak ve tam bağlamak için bu vatandaki kuvvetli merkeziyet-i İslâmiyeyi dinsizlikle itham etmekle bozmak ve âlem-i İslâmın irtibatını mânen kesmek ve uhuvvetlerini bu millete adavete çevirmek gibi bir plânla şimdiye kadar bir derece muvaffak da olmuş.» (E:218)

 

5. Sayfa için tıklayın

 

1  Mâide Sûresi, 5:51.

2 metnin sağlam olması şart

3 metnin manası, belli bir hükme delaleti  de kesin

4 Kur’an’daki yasaklama umuma ait

5 zaman, mekân ve şartlar itibariyle tasarruf kaldırır. Yani mânâ ve hükümce kat’î ve belirli veya sınırlı değildir.

6 bir gramer kaidesi ki, (tettehızü) (ahaze) kökünden türemiştir

7 böyle türeme kelimelerin hükme kaynak olması halinde

8 hükmün illetini, yani esas sebebini, yani Yahudilik ve Nasranilik, yani şahıs değil sıfat murad ediliyor. Yani Yahudi ve Nasrani (Hırıstiyan) mesleğini dost veya reis edinmeyiniz demektir

9 yani zevciyet yönünden seveceksin, gayr-ı müslimliği sıfatiyle değil

10 Hırıstiyanlar ve Yahudiler dinlerine çok bağlı değiller 

11 sahib oldukları ileri teknik imkanları, güzel bularak almaktır

12 insanî ve kudsî değerleri yerlebir eden

13 Hırıstiyanlığın ilk orjinal şeklini

14 altı imanın esası ve İslâmın beş şartının bütünüyle, Allah’ın (c.c.) birliği ve benzeri olmadığı gerçeğiyle

15 Birinci Dünya Harbinden

166 deccalin yaptığı işlere uygun

17 yeni dünya Amerika kıt’ası demektir

18 Allah’ın yardımıyla

19 1909 da bu isimle kurulan bir cemiyet münasebetiyle soruluyor

20 nurani bağ ile bağlı, İman ve İslâm bağı ile bağlı

21 1909 da dünyadaki İslâm nüfusu

22 birleşme ve karşılıklı olan bağı

23 Bir tek Allah‘ a inanmaktır.

24 kuvvetli yemin

25 intisab edenler, girenler

26 Cenab-ı Hakkın ruhları yarattığında "Rabbiniz değil miyim" mealinde buyurduğunda, ruhlar "evet Rabbimizsin" dedikleri zaman

27 isim kayıt defteri

28 Allah kelamının,  İslâmiyetin hakikatlarının yayılmasına çalışmak

29 meclis ve komisyonları

30 evvelce bu meselede fikir sahibi olanlar

31 kızgın demirle yüreği dağlanmak

32 İttihad ve Terakki Cemiyetinin merkezi Selanik’te idi. İstanbulda ise şubesi vardı

33 aralarında maddî manevî birlik ve beraberlik bağları bulunan topluluktaki vasıf

34 Osmanlı devletinin hilafeti temsil etmesi

35 Kur’an ve İslâm dini etrafındaki kalenin

36 İslâmın verdiği bağlar ile

37 sıkıyönetim mahkemesinde

38 şeriat ölçüsüyle tartarım

39 müslümanların teşkil ettikleri ve hükümran oldukları cemiyet hayatında

40 işlerini şeriat ölçüleri içinde birbirleriyle danışarak yapmak

41 “Onların aralarındaki işleri, istişare iledir.” Şûrâ Sûresi, 42: 38.

42 gerçek meşvereti

43 geleceğini, önünü açacak

44 Batı’nın ahlaksız medeniyetinin günahlarını

45 her şey rab, yani kendi başına buyruk, kendi kendinin sahibi diye düşünür

46 herkesin üzerine anlaştığı meseleler

47 ayrılığa sebepdir

48 Kur’an ve iman hakikatlarının bütün herkese ulaşmasına, yayılmasına

49 masonluk ve komünistlik

50 başka devletin emri ve sömürge idaresi altında olanlar

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık