DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

Ehemmiyetli bir kaide-i Kur’aniye

“Bazan Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın fiillerini tafsil ediyor. Sonra bir fezleke ile icmal eder. Tafsiliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar.” S:418

BEREKET

Lügatta: Bolluk, çokluk, Feyiz. Cenab-ı Hakk’ın lütfu, ihsanı. Uğurluluk. Meymenet, saadet manalarına gelir

Kur’an (11:48) (41:10) ve emsali âyetleri, erzak-ı hayatiye esbabının ihza­riyle niam-i İlahiyenin bollaştırılması mânasında olmakla beraber, mucize ve keramet şeklinde de bereket vardır ki, zâhir nazarın ve malum sebeblerin fev­kinde zuhur eder. Evet, toprakta ekilen bir çekirdeğin pek çok mahsulat vermesi, bereketin kevnî mu’cizelerindendir.

“Evet nasılki Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm, “Ettahiyyatü” kelimesiyle, bütün zihayatın ibadat-ı fıtriyelerini niyet edip takdim ediyor. Öyle de: Tahiyyatın hülasası olan “El-mübarekâtü” kelimesiyle de, bütün medar-ı bereket ve tebrik ve bârekallah dediren ve “mübarek” denilen ve hayatın ve zihayatın hülasası olan mahluklar, hususan tohumların ve çekirdeklerin, danelerin, yumurtaların fıtrî mübarekiyetlerini ve bereketlerini ve ubudiyetlerini temsil ederek, o geniş mana ile söylüyor.” Ş:92

“-Nakl-i sahih-i kat’î ile- Şifa-i Şerif ve Müslim gibi kütüb-ü sahiha beyan ederler ki: Hazret-i Câbir-ül Ensarî diyor:

Bir zat, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’dan iyâli için taam istedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm, yarım yük arpa verdi. Çok zaman o adam iyâli ile ve misafirleriyle o arpadan yediler. Bakıyorlar, bitmiyor. Noksaniyetini anlamak için ölçtüler. Sonra bereket dahi kalktı;1 noksan olmağa başladı. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’a geldi, vak’ayı beyan etti. Ona cevaben ferman etti: لَوْ لَمْ تَكِلْهُ لاَكَلْتُمْ مِنْهُ وَ لَقَامَ بِكُمْ2   Yâni: Eğer kile ile tec­rübe etmeseydiniz, hayatınızca size yeterdi.” M:115

“Ümm-ü Mâlik isminde bir sahabiye, “ukke” denilen küçük bir yağ tulu­mundan, Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’a yağ hediye ederdi. Bir def’a Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm ona dua edip ukkeyi vermiş; ferman et­miş ki: Onu boşaltıp sıkmayınız. Ümm-ü Mâlik, ukkeyi almış. Ne vakit evladları yağ isterlerse, bereket-i dua-yı Nebevî ile ukkede yağ bulurlardı. Hayli zaman devam etti. Sonra sıktılar, bereket kesildi.” M:148

“Başta Buharî kütüb-ü sahiha -nakl-i kat’î ile- beyan ediyorlar ki: Haz­ret-i Ebu Hureyre aç olmuş. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’ın arkasın­dan gidip, Menzil-i Saadete gitmişler. Bakarlar ki bir kadeh süt, oraya hediye getirilmiş. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm emretti ki: “Ehl-i Suffe’yi çağır!” Ben kalbimden dedim ki: “Bu sütün bütününü ben içebilirim, ben daha ziyade muhtacım.” Fakat emr-i Nebevî için, onları topladım, getirdim. Yüzü mütecaviz idiler. Ferman etti: “Onlara içir!” Ben de, o kadehdeki sütü birer birer verdim. Her birisi doyuncaya kadar içer, diğerine veririm. Böyle birer birer içi­rerek bütün Ehl-i Suffe o sâfi sütten içtiler. Sonra ferman etti ki: بَقِىَ اَنَا وَاَنْتَ فَاشْرَبْ  3   Ben içtim. “İçtikçe, iç!” ferman eder. Ta ben dedim: “Seni hak ile irsal eden Zât-ı Zülcelal’e kasem ederim, yer kal­madı ki içeyim.” Sonra kendisi aldı, Bismillah deyip hamdederek bakıyesini içti. Yüzbin âfiyet olsun.

İşte şu sâfi hâlis, süt gibi lâtif, şüphesiz mucize-i bâhire-i bereket, beşyüz bin hadisi hıfzına alan Hazret-i Buharî başta olarak, Kütüb-ü Sitte-i Sahiha ile nakilleri, gözle görmek kadar kat’î olmakla beraber, Medrese-i Kudsiye-i Ahmediye (A.S.M.) olan Suffe’nin namdar, sâdık, hâfız bir şâkirdi olan Ebu Hureyre’nin umum Ehl-i Suffe’yi manen işhad ederek, âdeta umumunu temsil edip şu ihbarı, tevatür derecesinde kat’î telakki etmiyenin, ya kalbi bozuk veya aklı yok.

Acaba, Hazret-i Ebu Hureyre gibi sâdık ve bütün hayatını hadise ve dine vakfeden; وَمَنْ كَذَبَ عَلَىَّ مُتَعَمِّدًا فَلْيَتَبَوَّاْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ 4 hadisini işiten ve nakleden; hiç mümkün müdür ki, hıfzındaki ehadis-i Nebeviyenin kıymetini ve sıhhatını şüpheye düşürüp, Ehl-i Suffe’nin tekzibine hedef edecek muhalif bir söz ve asılsız bir vak’a söylesin? Hâşâ!..” M:118

Ehl-i siyerin bütün muteber kitabları haber veriyorlar ki, Resul-i Ek­rem Aleyhissalatü Vesselâm, Ebu Bekir-is Sıddîk ile beraber hicret ederken, Atiket Bint-il Huzâiyye denilen Ümm-ü Ma’bed hanesine gelmişler. Gâyet zaif, sütsüz, kısır bir keçi orada vardı. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm, Ümm-ü Ma’bed’e ferman etti: “Bunda süt yok mudur?” Ümm-ü Ma’bed demiş ki: “Bunun vücudunda kan yoktur, nereden süt verecek.” Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm gidip o keçinin beline elini sürmüş, memesini de mes­hetmiş, dua etmiş. Sonra demiş: “Kap getiriniz sağınız!” Sağdılar, Resul-i Ek­rem Aleyhissalatü Vesselâm, Ebu Bekir-is Sıddîk ile içtikten sonra, o hane halkı da doyuncaya kadar içtiler. O keçi kuvvetlenmiş, öyle de mübarek kalmış.” M:149

Rahmet-i İlahiye, mezkûr bereket mucizeleriyle tezahür ettiği gibi, lâyık-ı merhamet olanlara da ikram ile tecelli eder: «Kanaat-ı kat’iyye verecek dere­cede tecrübeler vardır ki: Nasıl çocukların aczlerine binaen rahmet tarafından rızıkları hârika bir surette memeler musluklarından gönderiliyor ve akıttırılı­yor... öyle de; masumiyet kesbeden imanlı ihtiyarların rızıkları da, bereket sure­tinde gönderiliyor. Hem bir hanenin bereket direği, o hanedeki ihtiyarlar ol­duğu; hem bir haneyi belalardan muhafaza edici, içindeki beli bükülmüş masum ihtiyarlar ve ihtiyareler bulunduğu, Hadis-i Şerifin bir parçası olan  وَ لَوْلاَ الشُّيُوخُ الرُّكَّعُ لَصُبَّ عَلَيْكُمُ الْبَلاَءُ صَبًّا 5   yâni: “Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belalar sel gibi üzerinize döküle­cekti.” diye ferman etmekle, bu hakikatı isbat ediyor.” L:235

“Asrımızda umumileşen «sû-i istimalat ile hâcât-ı gayr-ı zaruriye hâcât-ı zaruriyet hükmüne geçip görenek belâsıyla tiryâki olup, terkedemiyor. İşte bu rızk, taahhüd-ü Rabbanî altında olmadığı için, bu rızkı tahsil etmek, hususan bu zamanda çok pahalıdır. Başta izzetini feda edip zilleti kabul etmek, bazan alçak insanların ayaklarını öpmek kadar manen bir dilenci­lik vaziyetine düşmek, bazan hayat-ı ebediyesinin nuru olan mukaddesat-ı diniyesini feda etmek suretiyle o bereketsiz menhus malı alır.” L:132

“Evet geçen baharın defter-i a’malinin sahifeleri ve hidematının sandukçaları olan tohumları, çekirdekleri muhafaza eden ve ikinci baharda gayet şa’şaalı, belki yüz derece aslından daha bereketli bir tarzda muhafaza eden, neşreden Kadir-i Zülcelal; elbette sizin de netaic-i hayatınızı öyle muhafaza ediyor ve hizmetinize pek kesretli bir surette mükâfat verecektir.” M:227

“Evet insaniyetin yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat cihazı, bu asırda israfat ile ve iktisadsızlık ve kanaatsızlık ve hırs yüzünden bereketin kalkmasıyla ve fakr u zaruret, maişet ziyadeleşmesiyle o derece o damar yaralanmış ve şerait-i hayatın ağırlaşmasıyla o derece zedelenmiş ve mütemadiyen ehl-i dalalet nazar-ı dikkati şu hayata celb ede ede o derece nazar-ı dikkati kendine celbetmiş ki;6 edna bir hacat-ı hayatiyeyi, büyük bir mes’ele-i diniyeye tercih ettiriyor.” K:104

“İşte ey derd-i maişşetle sersem olmuş ve hırs-ı dünya ile sarhoş olmuş kardeşler! Hırs bu kadar muzır ve belalı bir şey olduğu halde, nasıl hırs yolunda her zilleti irtikab ve haram helal demeyip her malı kabul ve hayat-ı uhreviyeye lâzım çok şeyleri feda ediyorsunuz. Hatta erkân-ı İslâmiyenin mühim bir rüknü olan zekatı, hırs yolunda terkediyorsunuz? Halbuki zekat, her şahıs için sebeb-i bereket ve dâfi-i beliyattır. Zekatı vermiyenin herhalde elinden zekat kadar bir mal çıkacak; ya lüzumsuz yerlere verecektir; ya bir musibet gelip alacaktır.” M:271-273

Uykunun bereketle münasebeti:

“Uyku üç nevidir:

Birincisi: Gayluledir ki, “fecirden sonra ta vakt-i kerahet bitinceye kadardır.” Bu uyku, rızkın noksaniyetine ve bereketsizliğine hadisce  sebebiyet verdiği için, hilaf-ı Sünnettir. Çünki rızk için sa’yetmenin mukaddematını ihzar etmenin en münasib zamanı, serinlik vaktidir. Bu vakit geçtikten sonra bir rehavet ârız olur. O günkü sa’ye ve dolayısıyla da rızka zarar verdiği gibi, bereketsizliğe de sebebiyet verdiği, çok tecrübelerle sabit olmuştur.” L:269

“Madem rızık mukadderdir ve ihsan ediliyor ve veren de Cenab-ı Haktır; O hem Rahim, hem Kerimdir. Onun rahmetini ittiham etmek derecesinde ve keremini istihfaf eder bir surette gayr-ı meşru bir tarzda yüz suyu dökmekle; vicdanını belki bazı mukaddesatını rüşvet verip menhus, bereketsiz bir mal-ı haramı kabul eden düşünsün ki, ne kadar muzaaf bir divaneliktir.

Evet ehl-i dünya, hususan ehl-i dalalet; parasını ucuz vermez, pek pahalı satar. Bir senelik hayat-ı dünyeviyeye bir derece yardım edecek bir mala mukabil, hadsiz bir hayat-ı ebediyeyi tahrib etmeye bazan vesile olur. O pis hırs ile, gazab-ı İlahîyi kendine celbeder ve ehl-i dalaletin rızasını celbe çalışır.” M:418

“Hem İmam-ı Şafiî’den (R.A.) rivayet var ki; halis talebe-i ulûmun rızkına, ben kefalet edebilirim demiş. Çünki rızıklarında vüs’at ve bereket olur. Madem hakikat budur ve madem halis talebe-i ulûm ünvanına  Risale-i Nur Şakirdleri bu zamanda tam liyakat göstermişler; elbette şimdiki açlık ve kahta mukabil Risale-i Nur hizmetini bırakmak ve zaruret-i maişet özrüyle,  maişet peşinde koşmak yerine en iye çare, şükür ve kanaat ve Risale-i Nur Talebeliğine tam sarılmaktır.” K:201

Bereket hakkında âyetlerden birkaç not:

-İman ve takva, sebeb-i berekettir: (7:96)

-Firavuniyetin işkencelerine sabredenlerin, bereketli arza vâris kılınması: (7:137)

-Meleklerin âl-i İbrahim’e bereketle duası: (11:73)

 

 

1 “Bu beş seneki nefyimde, çok dostlar bana hediyelerini kabul ettirmek için çok çalıştılar, kabul etmedim. “Öyle ise nasıl idare edersin?” denilse, derim: Bereket ve ikram-ı İlahî ile yaşıyorum. Nefsim çendan her hakarete, her ihanete müstehak ise de; fakat Kur’an hizmetinin kerameti olarak, erzak hususunda ikram-ı İlahî olan berekete mazhar oluyorum. وَ اَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ (93:11) sırrıyla, Cenab-ı Hakk’ın bana ettiği ihsanatı yâdedip, bir şükr-ü manevî nev’inde birkaç nümunesini söyleyeceğim. Bir şükr-ü manevî olmakla beraber, korkuyorum ki, bir riya ve gururu ihsas ederek o mübarek bereket kesilsin. Çünki müftehirane gizli bereketi izhar etmek, kesilmesine sebeb olur. Fakat ne çare, söylemeye mecbur oldum.” M:66

“Evet hayat-ı dünyeviyenin muhafazası için zaruret derecesinde olmak şartıyla, bazı umûr-u uhreviyeye muvakkaten tercih edilmesine ruhsat-ı şer’iye var. Fakat yalnız bir ihtiyaca binaen, helâkete sebebiyet vermeyen bir zarara göre tercih edilmez, ruhsat yoktur.” K:105

2 S.M. ci:7 sh:158 hadis:9

3 S.B.M. ci:l2 hadis:2027

4 S.B.M. ci:4 hadis:640 ve ci:l hadis:90, 92

5 K.H. hadis:2119

6 Asr-ı Saadetteki cemiyette bütün sohbetler ve umumî olarak merak edilip rağbet gören mes’eleler, kelâm-ı İlâhiyeden murad ve marziyat-ı İlâhiyeyi anlamak ve âhireti kazanmak idi. Zamanımızda ise:

1- Hayat-ı Dünyeviyenin te’mini...

2-Siyaset merakları...

3- Felsefenin revacı... Yani: dinî hükümlere tabi olmak yerine, kendi arzusuna ve aklına göre dini te’vil edip veya dini mevzu etmeden hareket etmekle kendi isteklerine uymaktır. (Bak: 3698.p.) Böyle bir cemiyetteki ferdlerin ekserisi, şahsî ve dünyevî menfaat ve zevklerine bağlı, nefis ve enaniyetine mübtela ve hak nizamına uymayıp ihtilaflara yol açan ve hamiyet-i diniye ve vataniye hislerinden mahrum bir hale düşerler.

İmam-ı Rabani R.A. anlatıyor:Dünyaya bağlı din âlimlerinin sohbetleri öldürücü zehir, fesatları da sarî hastalıktır. Eski devirlerde meydana gelen her belâ, bunların şeameti yüzünden oldu ve iş başındakileri bunlar yoldan çıkardı. Dalalet yoluna sapan yetmiş iki milletin rehberleri, hep bu türlü kötü âlimlerdir... Ve yol, Âlemlerin Fahri’nin tebliğ ettiği şeriata bütün saffet ve asliyetle uymaktan ibarettir.” (Mektubat, İmam-ı Rabbanî, ci:1, 47.mektub)

 

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık