بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
Ehemmiyetli bir kaide-i Kur’aniye
“Bazan Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın fiillerini tafsil ediyor. Sonra bir fezleke ile icmal eder. Tafsiliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar.” S:418
ÂLEM-İ BERZAH
Enbiya ve Evliya Sebebiyle Âlem-i Berzaha İştiyak Duymak
“Enbiya ve evliyaya muhabbetin ise: Ehl-i gaflete karanlıklı bir vahşetgâh görünen âlem-i berzah, o nuranîlerin vücudlarıyla tenevvür etmiş menzilgâhları suretinde sana göründüğü için o âleme gitmeğe tevahhuş, tedehhüş değil; belki bilakis temayül ve iştiyak hissini verir; hayat-ı dünyeviyenin lezzetini kaçırmaz.1 Yoksa onların muhabbeti, ehl-i medeniyetin meşahir-i insaniyeye muhabbeti nev'inden olsa, o kâmil insanların fena ve zevallerini ve mazi denilen mezar-ı ekberinde çürümelerini düşünmekle, elemli hayatına bir keder daha ilâve eder. Yani "Öyle kâmilleri çürüten bir mezara, ben de gideceğim" diye düşünür; mezaristana endişeli bir nazarla bakar. "Ah!" çeker. Evvelki nazarda ise: Cisim libasını mazide bırakıp, kendileri istikbal salonu olan berzah âleminde kemal-i rahatla ikametlerini düşünür, mezaristana ünsiyetkârane bakar.” Sözler (645)
Şimdi bu anlatılan halet ve anlayışı ölçü alınca durumumuz nedir? Bir rivayette şöyle buyuruluyor:
يُوشِكُ اَنْ تَدَاعَي عَلَيْكُمْ اْلاُمَمُ مِنْ اُفِقٍ كَمَا تَدَاعَي الْاَكْلَةَ عَلَي قَصْعَتِهَا قَالَ: قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ اَمِنَ قِلَّةٍ بِنَا يَوْمَئِذٍ قَالَ اَنْتُمْ كَثِيرٌ وَلَكِنْ تَكُونُونَ غُثَائِ كَغُثَائِالسَّيْلِ تَنْتَزِعُ الْمَهَابَةُ مِنْ قُلُوبِ عَدُوَّكُمْ وَيَجْعَلُ فِى قُلُوبِكُمْ اَلْوَهْنُ قَالَ قُلْنَا وَمَا لْوَهْنُ قَالَ حُبُّ الْحَيَاةِ وَكَرَهِيَةُ الْمَوْتِ
Yani: “Ümmetler (milletler) yakın bir zamanda ve ufuktan yani, en uzak yerlerden ve sema cihetinden2 sizin üzerinize üşüşürler, çöküşürler.3 (Öyle ki) sizin yemek kaplarına üşüştüğünüz gibi.”4 Su’ban sordu: “Yâ Resulallah! Biz o zaman az mı olacağız? (ki böyle bize hücum edilecek.)
Resulullah (A.S.M.) buyurdu: (O zaman) Çok olacaksınız. Fakat siz selin köpük ve çörçöpüne benzer bir hale geleceksiniz. (Bu zayıf halinizden dolayı) düşmanlarınızın kalbinden (önceden var olan veya her türlü) mehabet ve korku nez’ olur, çıkar ve sizin kalbinizde de vehn olur.
“Vehn nedir?” diye sorulunca, Resulullah (A.S.M.): “Yaşamak sevgisi (yani rahat ve zevkli hayat arzusu) ve ölümü kerih görmenizdir.” Diğer bir rivayette: Kıtalı (cihadı) kerih görmenizdir.” diye cevab verdi. (İbn-i Hanbel 5/278)
“Ben merhum Hâfız Ali'yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor. Eski zamanlarda bazan böyle fedakâr zâtlar, kendi dostu yerine ölüyorlardı. Zannederim, o merhum benim yerimde gitti. Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zâtlar yapmasa idi; Kur'ana, İslâmiyete büyük bir zayiat olurdu. Ben, onun vârisleri olan sizleri tahattur ettikçe o acı gidiyor, bir inşirah geliyor. Medar-ı hayrettir ki; ben şimdi onun manevî, belki maddî hayatıyla âlem-i berzaha gitmesi cihetiyle, o âleme gitmek için bende bir iştiyak zuhur etti ve ruhuma başka bir perde açıldı. Nasılki buradan Isparta'daki kardeşlerimize selâm gönderip muarefe, muhabere ile sohbet ediyoruz; aynen öyle de: Hâfız Ali'nin tavattun ettiği âlem-i berzah; nazarımda Isparta, Kastamonu gibi olmuş. Hattâ bu gece, mesmuata göre buradan birisi oraya gönderilmiş. On defadan ziyade teessüf ettim. Ne için Hâfız Ali'ye onunla selâm göndermedim. Sonra ihtar edildi ki: Selâm göndermek için vasıtalara ihtiyaç yok; kuvvetli rabıtası telefon gibidir, hem o gelir alır.” Şualar (330)
İşte hakiki müminler için âlem-i berzah gayet sevilen bir âlemdir.
“Âlem-i rü'ya, âlem-i misalin zılli ve o da âlem-i berzahın zılli olduğundan, desatirleri mütemasildir.” Sünuhat-Tuluat-İşarat (12)
Âlem-i Berzah Dünya ve Ahiret Arasında Bir Köprüdür.
“Meselâ uyku, âlem-i yakaza ile âlem-i misal arasında bir köprü olduğu gibi, Alem-i berzah dahi dünya ve âhiret arasında bir köprüdür. Ve keza alem-i misal, âlem-i cismanî ile âlem-i ruhanî mabeyninde bir köprüdür. Hem bahar dahi kış ile yaz ortasında bir köprüdür. Amma haşirde, köprü bir değildir, belki onda çok azim ve pek büyük inkılaplar mündemic olduğundan; elbette cisri (köprüsü) dahi, en acip ve çok eğri büğrü ve gayet garip bir şey olması lazımdır.” Mesnevi-i Nuriye (Bd) (225)
“İnkılablar neticesinde, her iki taraf arasında geniş geniş dereler husule geliyor. O dereler üstünde her iki âlemle münasebettar köprüler lâzımdır ki, her iki âlem arasında gidiş geliş olsun. Lâkin o köprülerin inkılabat cinslerine göre şekilleri, mahiyetleri mütebayin; isimleri mütenevvi olur. Meselâ uyku âlemi, yakaza ile âlem-i misal arasında bir köprüdür. Berzah, dünya ile âhiret arasında ayrı bir köprüdür. Ve misal, âlem-i cismanî ile âlem-i ruhanî arasında bir köprüdür. Bahar, kış ile yaz arasında ayrı bir nevi köprüdür. Kıyamette ise, inkılab bir değildir. Pek çok ve büyük inkılablar olacağından, köprüsü de pek garib, acib olması lâzım gelir.” Mesnevi-i Nuriye (225 - 226)
“âlem-i şehadet ise âlem-i gayba ve dâr-ı bekaya bir perdedir.” Lem'alar (282)
1 “Bu hayalî hakikata binaen, hakikaten Nurların ışığıyla nuranî gördüğümüz berzaha gitmek, bana değil ağır gelmek; belki bir iştiyak verdi. Benim bedelime hem vazifemi görüp, hem sevab kazandıracak yüzer Hüsrev'ler, Tahirî'ler, Mustafa'lar, Nazif'ler, Osman'lar, Abdurrahman'lar, Ali'ler, Sabri'ler, Feyzi'ler, Ahmed'ler, Mehmed'ler, Âtıf'lar, Mustafa'lar, Sadık'lar, Osman'lar ve hâkeza Nurların bahadırları dünyada arkamda kaldıkları, ölümü bana çok hafifleştiriyorlar. Yalnız günah cihetinde ölüyorum, hasenat cihetinde yaşıyorum diye Allah'a hadsiz şükrediyorum.” Emirdağ Lahikası-1 (185)
“Ben hapishane denilen âlem-i berzahın kapısında dururken ve darağacı denilen istasyonda âhirete giden şimendiferi beklerken, cem'iyet-i beşeriyenin gaddarane hallerini tenkid ederek; değil yalnız sizlere, belki bu zamandaki nev-i benî-beşere irad ettiğim bir nutuktur.
Onun için يَوْمَ تُبْلَى السَّرَائِرُ sırrınca kabr-i kalbden hakaik çıplak çıktı. Nâmahrem olan kimseler nazar etmesin. Âhirete kemal-i iştiyak ile müheyyayım, bu asılanlarla beraber gitmeye hazırım. Nasılki bir bedevi garaibperest, İstanbul'un acaib ve mehasinini işitmiş, fakat görmemiş; nasıl kemal-i hâhişle görmeyi arzu eder! Ben de ma'rez-i acaib ve garaib olan âlem-i âhireti o hâhişle görmek istiyorum. Şimdi de öyleyim. Beni oraya nefyetmek, bana ceza değil; sizin elinizden gelirse, beni vicdanen tazib ediniz! Ve illâ başka suretle azab, azab değil, benim için bir şandır!” Divan-ı Harb-i Örfi (10)
2 Yüksek tekniğe sahip, sür'atli ve muharrib tayyarelere işaret olabilir.
3 Hadîste geçen تَدَاعَ kelimesi müşâreket olup, birbirini çağırmak demektir. Hücum edilmek istenen taraf aleyhinde milletlerin birbirini çağırıp toplanmaları, müttefik güç meydana getirip saldırmaları mânâsını ihsas eder.
4 Yeme-içme ve yaşama zevklerine düşkünlüğe düşüleceğine telmih olsa gerek.
Bu dersi indirmek için tıklayınız.