بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
وَ بِهِ نَسْتَعِينُ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
Ehemmiyetli bir kaide-i Kur’aniye
“Bazan Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın fiillerini tafsil ediyor. Sonra bir fezleke ile icmal eder. Tafsiliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar.” S:418
ÇARE
Lügatta, neticeye varmak üzere maniaları kaldırmak için tutulması icabeden çıkar yol. Kurtuluş yolu. Tedbir, yardım, yol, hile manalarına gelir. Bu çare tabiri lügatça değilde dinî bir tabir olarak ele alınınca, gayet ehemmiyetli meseleleri ve necat bulmak vesilelerini ifade ettiğini görürüz. Aksi halde yani meşru çareleri terk eden kişi Allah’a teslimiyetsiz kalmak durumuna düşer. Bunun çeşidli örneklerinden bazılarını görelim:
1- Hased ve çaresi:
Hased mü’minler arasında bulunması gereken manevi bağlara zıddır. Mü’min mü’minin kardeşidir. Bu kardeşlik hasedi kaldırmaz. O halde bu uhuvvet-i İslamiye için hasedin terk edilmesi ehemmiyetli bir çaredir.
Evet, “Hasedin çaresi: Hâsid adam, hased ettiği şeylerin akibetini düşünsün. Tâ anlasın ki; rakibinde olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet; fânidir, muvakkattır. Faidesi az, zahmeti çoktur. Eğer uhrevî meziyetler ise, zâten onlarda hased olamaz. Eğer onlarda dahi hased yapsa; ya kendisi riyakârdır, âhiret malını dünyada mahvetmek ister veyahut mahsudu riyakâr zanneder, haksızlık eder, zulmeder.
Hem ona gelen musibetlerden memnun ve nimetlerden mahzun olup kader ve rahmet-i İlahiyeye, onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor. Âdeta kaderi tenkid ve rahmete itiraz ediyor. Kaderi tenkid eden başını örse vurur, kırar. Rahmete itiraz eden, rahmetten mahrum kalır.” M:266
Bu kısımda, en çok hased edilen şeylerin dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet olduğu anlatıldı. Keza âhirete vesile edilmeyen her şeyin, yani fanilerin hakiki değeri olmadığına dikkat çekildi. Uhrevî meziyetlerde yapılacak hasedin, riyakârlık olacağı, yani din dairesinde görünüp asıl gayesinin dünyevî olduğu ihtar ediliyor ki, dindarlık için bu derslere bağlı kalmak şarttır.
2- Fitne asrında imanî şübehattan kurtarmak çaresini müceddid gösterir:
Evet, “O ehl-i fazl u kemal ve kuvvetli enaniyet-i ilmiyeyi taşıyan zâtlar bilsinler ki; bana değil, Kur'an-ı Hakîm'e talebe ve şakird oluyorlar. Ben de onların bir ders arkadaşıyım. Haydi farz-ı muhal olarak ben üstadlık dava etsem, madem şimdi ehl-i imanın tabakatını, avamdan havassa kadar, maruz kaldıkları evham ve şübehattan kurtarmak çaresini bulduk; o ülema ya daha kolay bir çaresini bulsunlar veyahut bu çareyi iltizam edip ders versinler, tarafdar olsunlar.” M:425
Hz. Üstad burada, ihsan-ı İlahî ile nâil kılındığı manevî vazife makamının irşadının, asrın fitnesine karşı çare olduğunu beyan ediyor. Bu asırda bu çareden uzak kalmak tehlikelidir. İşte bu çareyi bilmek hayatî ehemmiyeti haizdir. Aksi halde tehlike büyüktür. Evet, Hz. Üstad diyor ki:
“Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın belâ ve vebâsından ve zulüm ve zulümatından en mücerreb bir kurtarıcı Risale-i Nur'un mîzanları ve müvazeneleriyle neşrettiği nur olduğuna kırkbin şâhid vardır. Demek Risale-i Nur'un dairesine yakın bulunanlar içine girmezse, tehlike ihtimali kavidir.” T:295
Şimdi bu çareyi bilmemenin âkıbeti düşünülsün! Demek bu sahadaki çareler mutlaka bilinmelidir.
3- Şeytan-ı ins ve cinnînin desiselerinden kurtulmak çaresi:
Cinnî ve insî “Şeytanlar tahribat cihetinde sevkettikleri için, az bir amel ile çok şerleri yaparlar. Onun için tarîk-ı hakta ve hidayette gidenler, pek çok ihtiyat ve şiddetli sakınmaya ve mükerrer ihtarata ve kesretli muavenete muhtaç olduklarındandır ki, Cenab-ı Hak o tekrarat cihetinde binbir ismi ile ehl-i imana muavenetini takdim ediyor ve binler merhamet ellerini imdadına uzatıyor. Şerefini kırmıyor, belki vikaye ediyor. İnsanın kıymetini küçük düşürtmüyor, belki şeytanın şerrini büyük gösteriyor.
İşte ey ehl-i hak ve ehl-i hidayet! Şeytan-ı ins ü cinnînin mezkûr desiselerinden kurtulmak çaresi: Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan ehl-i hak mezhebini karargâh yap ve Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın muhkemat kal'asına gir ve Sünnet-i Seniyeyi rehber yap, selâmeti bul!..” L:78
Yani Risale-i Nur, “Zaruriyat-ı diniyeye yapış!” ikazıyla kurtuluş çaresini gösteriyor. Çünkü bu asırda zaruriyat-ı diniye dahi ekseriyetle unutuldu ve unutturuldu. Halbuki zaruriyatın bir tanesinin dahi şeri’at dairesinden çıkmaya sebeb olduğunu beyan eden Hz. Üstad diyor ki:
“Zaruriyat-ı Diniye” denilen ve kabil-i tevil olmayan ve “Muhkemat” denilen düsturları ise, hiç bir cihette kabil-i tebdil değildir ve medar-ı içtihad olamaz. Onları tebdil eden, başını dinden çıkarıyor; يَمْرُقُونَ مِنَ الدِّينِ كَمَا يَمْرُقُ السَّهْمُ مِنَ الْقَوْسِ kaidesine dâhil oluyor.” M:435
4- Aile hayatının muhafazasının çaresi:
“Kadınların saadet-i uhreviyesi gibi, saadet-i dünyeviyeleri de ve fıtratlarındaki ulvî seciyeleri de bozulmaktan kurtulmanın çare-i yegânesi, daire-i İslâmiyedeki terbiye-i diniyeden başka yoktur!.. Rusya'da o bîçare taifenin ne hale girdiğini işitiyorsunuz. Risale-i Nur'un bir parçasında denilmiş ki: Aklı başında olan bir adam; refikasına muhabbetini ve sevgisini, beş on senelik fâni ve zahirî hüsn-ü cemaline bina etmez. Belki kadınların hüsn-ü cemalinin en güzeli ve daimîsi, onun şefkatine ve kadınlığa mahsus hüsn-ü sîretine sevgisini bina etmeli. Tâ ki, o bîçare ihtiyarladıkça, kocasının muhabbeti ona devam etsin. Çünki onun refikası, yalnız dünya hayatındaki muvakkat bir yardımcı refika değil, belki hayat-ı ebediyesinde ebedî ve sevimli bir refika-i hayat olduğundan, ihtiyarlandıkça daha ziyade hürmet ve merhamet ile birbirine muhabbet etmek lâzım geliyor. Şimdiki terbiye-i medeniye perdesi altındaki hayvancasına muvakkat bir refakattan sonra ebedî bir müfarakata maruz kalan o aile hayatı, esasıyla bozuluyor.” L:201
Bu fitne-i ahirzaman cereyanı önce taife-i nisayı ifsad ederek ictimaî ahlakı en çok onunla bozuyor. Hz. Üstad diyor ki:
“Fitne-i âhirzamanın mahiyeti bana göründü ki; o fitnenin en dehşetlisi ve cazibedarı, kadınların yüzsüz yüzünden çıkıyor. İhtiyarı selbedip, pervane gibi sefahet ateşine atıyor. Ve bir dakika hayat-ı dünyeviyeyi, senelerle hayat-ı bâkiyeye tercih ettiriyor.” G:17
Demek aile müessesesinin ahirzaman bid’alarından muhafazası, ehemmiyetli bir çare-i necattır.
5- Âlem-i İslamın çare-i necatına gelince, o da ittihad-ı İslamdır:
“Şimdi milletin arzusuyla şeair-i İslâmiyenin serbestiyetine vesile olan Demokratlar, hem mevkilerini muhafaza, hem vatan ve milletini memnun etmek çare-i yegânesi; ittihad-ı İslâm cereyanını kendine nokta-i istinad yapmaktır. Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika siyasetleri ve menfaatleri buna muarız olmakla mani olurdular. Şimdi menfaatleri ve siyasetleri buna muarız değil; belki muhtaçtırlar. Çünki komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik; doğrudan doğruya anarşistliği intac ediyor. Ve bu dehşetli tahrib edicilere karşı, ancak ve ancak hakikat-ı Kur'aniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir. Ve beşeri bu tehlikeden kurtarmağa vesile olduğu gibi, bu vatanı istila-yı ecanibden ve bu milleti anarşilikten kurtaracak yalnız odur. Ve bu hakikata binaen Demokratlar bütün kuvvetleriyle bu hakikata istinad edip komünist ve masonluk cereyanına karşı vaziyet almaları zarurîdir.” Em:24
“Şimdi bu zamanda en büyük tehlike olan zendeka ve dinsizlik ve anarşilik ve maddiyyunluğa karşı yalnız ve yalnız tek bir çare var: O da Kur'anın hakikatlarına sarılmaktır. Yoksa koca Çin'i, az bir zamanda komünistliğe çeviren musibet-i beşeriye; siyasî, maddî kuvvetler ile susmaz. Yalnız onu susturan hakikat-ı Kur'aniyedir.
“Şimdiki bu hükûmetimizin hakikî kuvveti, hakaik-i Kur'aniyeye dayanmak ve hizmet etmektir. Bununla ihtiyat kuvveti olan üçyüz elli milyon uhuvvet-i İslâmiye ile ittihad-ı İslâm dairesinde kardeşleri kazanır. Eskiden Hristiyan devletleri bu ittihad-ı İslâma tarafdar değildiler. Fakat şimdi komünistlik ve anarşistlik çıktığı için; hem Amerika, hem Avrupa devletleri Kur'ana ve ittihad-ı İslâma tarafdar olmağa mecburdurlar.” Em:54
Bu iki parçada anlatılan âlem-i İslamın çare-i necatı, gayet ehemmiyetli bir netice olduğu gibi, herhalde çaresi olan ittihad-ı İslam ve hakaik-ı Kur’aniyeye sarılmak dahi çok ehemmiyetlidir ve bilinmesi ve bildirilmesi lâzımdır ki, Hz. Üstad tekraren nazara verdi.
6- En ehemmiyetli bir netice olan ittihad-ı İslam için önce ihtilafın kalkması elzem olduğundan, bu mesele Hz. Üstaddan soruluyor:
“S- Âlem-i İslâmdaki ihtilafı ta'dil edecek çare nedir?
C- Evvelâ; müttefekun aleyh olan makasıd-ı âliyeye nazar etmektir. Çünki Allahımız bir, Peygamberimiz bir, Kur'anımız bir, zaruriyat-ı diniyede umumumuz müttefik, zaruriyat-ı diniyeden başka olan teferruat veya tarz-ı telakki veya tarîk-i tefehhümdeki tefavüt bu ittihad u vahdeti sarsamaz, racih de gelemez. اَلْحُبُّ فِى اللّٰهِ düstur tutulsa, aşk-ı hakikat harekâtımızda hâkim olsa -ki, zaman dahi pek çok yardım ediyor- o ihtilafat sahih bir mecraya sevkedilebilir.
Esefa; gaye-i hayalden tenasi veya nisyan olmakla, ezhan enelere dönüp etrafında gezerler. İşte gaye-i hayal, maksad-ı âlî bütün vuzuhuyla meydana atılmıştır.” STİ:92
Evvela bu parçada geçen müttefekun aleyh tabirinin hakikatını bilmek lazımdır. Yani bütün müslümanların istisnasız ortak kabul ettikleri ve İslam daireside kalabilmek için zaruri olan esaslara bağlılık kurtuluşun çare-i yeganesidir. Her müslüman bu esasları bilecek ve bu esaslara uyanlarla ihtilaf etmiyecektir. Bu esasları nazara almayan ve kendi meyillerine göre ve tarafgirane hissiyatla hareket edenlerle zaten ittihad olmaz, bunlar gaye-i hayal sahibi yani dava adamı olamazlar.
İslam Prensipleri Ansiklopedisinin İttifak maddesinde şu izah vardır:
“İttifak kelimesinin mana muhtevası ve fiilî tezahürleri, çeşitli şekilleriyle ele alınır. Meselâ mütecaviz bir kuvvetin ve cereyanın tecavüz ettiği farklı din ve milletten olan toplulukların bu mütecavize karşı ittifakları, tecavüzden korunmak içindir. Bu ittifakta müttefikler, dinlerini veya milliyetlerini birleştirmiş olmazlar. Keza bir dine bağlı olan cemaatlar, bağlı oldukları dinin esasatında ittifak ederler.Cemaatların teferruat sayılan meslekî hususiyetlerin de birleştirmelerine mecburiyet yoktur. Keza dinî bir cemaatın mensubları da, kendi mesleklerinin esaslarında ittifak eder. Ferdler arasında teferruata ait bazı anlayış ve meşreb farklarının bulunması, ittifaklarına zarar vermez ve vermemelidir.” (1824.p.)
Evet, “Dinî cerideler! Maksadımız: Dinî cemaatlar maksadda ittihad etmelidirler. Mesalikte ve meşreblerde ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir.” H:99
Netice:
Hased ve çaresi…
Fitne asrında imanî şübehattan kurtarmak çaresini müceddid gösterir.
Şeytan-ı ins ve cinnînin desiselerinden kurtulmak çaresi…
Aile hayatının muhafazası ve çaresi…
Âlem-i İslamın çare-i necatı…
En ehemmiyetli bir netice olan ittihad-ı İslam için önce ihtilafın kalkması elzemiyeti…
İşte Risale-i Nur Külliyatından tesbit edilip nazara verilen ehemmiyetli çarelerden az bir kısmının neticelerinin tahakkuku ile insanlık âleminin dahi kurtulacağı görülüyor.
Demek basit manadaki çare kelimesi dinî cihetten ele alınınca gayet ehemmiyetli olduğu anlaşılıyor.
Bu dersi indirmek için tıklayınız.