DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

ANNE KARNINDAKİ CENİNİN RUHUNUN GELİŞME DEVRELERİ

Hz. Âdem’in ruhunun cesedine gelmesi ve haşirde de cesedlere ruhlarının gelmesi gibi her insanın da ruhu, ana karnında iken aynı tarzda gelir. Fakat haşirdeki ruh cesede dünyada kazandığı terakki veya tedenni veya derecesiyle gelir. Anne karnındaki ruh ise, bilkuvve İslâmiyet fıtratıda olup tedenni veya terakkisiz bir çekirdek mahiyetindedir.

Sözler Mecmuasında deniliyor ki:

“Evet insan bir çekirdeğe benzer. Nasılki o çekirdeğe kudretten manevî ve ehemmiyetli cihazat ve kaderden ince ve kıymetli proğram verilmiş. Tâ ki, toprak altında çalışıp, tâ o dar âlemden çıkıp, geniş olan hava âlemine girip, Hâlıkından istidad lisanıyla bir ağaç olmasını isteyip, kendine lâyık bir kemal bulsun. Eğer o çekirdek, sû'-i mizacından dolayı ona verilen cihazat-ı maneviyeyi, toprak altında bazı mevadd-ı muzırrayı celbine sarfetse; o dar yerde kısa bir zamanda faidesiz tefessüh edip çürüyecektir. Eğer o çekirdek, o manevî cihazatınıفَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَى  nın emr-i tekvinîsini imtisal edip hüsn-ü istimal etse; o dar âlemden çıkacak, meyvedar koca bir ağaç olmakla küçücük cüz'î hakikatı ve ruh-u manevîsi, büyük bir hakikat-ı külliye suretini alacaktır. İşte aynen onun gibi; insanın mahiyetine, kudretten ehemmiyetli cihazat ve kaderden kıymetli proğramlar tevdi edilmiş. Eğer insan, şu dar âlem-i arzîde, hayat-ı dünyeviye toprağı altında o cihazat-ı maneviyesini nefsin hevesatına sarfetse; bozulan çekirdek gibi bir cüz'î telezzüz için kısa bir ömürde, dar bir yerde ve sıkıntılı bir halde çürüyüp tefessüh ederek, mes'uliyet-i maneviyeyi bedbaht ruhuna yüklenecek, şu dünyadan göçüp gidecektir.

Eğer o istidad çekirdeğini İslâmiyet suyu ile, imanın ziyasıyla ubudiyet toprağı altında terbiye ederek, evamir-i Kur'aniyeyi imtisal edip cihazat-ı maneviyesini hakikî gayelerine tevcih etse, elbette âlem-i misal ve berzahta dal ve budak verecek ve âlem-i âhiret ve Cennet'te hadsiz kemalât ve nimetlere medar olacak bir şecere-i bâkiyenin ve bir hakikat-ı daimenin cihazatına câmi' kıymettar bir çekirdek ve revnakdar bir makine ve bu şecere-i kâinatın mübarek ve münevver bir meyvesi olacaktır.” (S:321)

Evet çocuk dünyaya gelince etrafı görür ve işitir, fakat henüz ruhî gelişmesi olmadığından bir şey anlamaz. Sonra istidad ve kabiliyeti yani kaderî proğramı, bulunduğu aile hayatındaki anlayış ve yaşayışından aldığı tesirlerle inkışafa başlar. Ailede konuşulan dili şivesiyle aynen aldığı gibi, ailedeki hayat anlayışı ve yaşayışını da aynı şekilde alır. O halde aile ve yakın çevre, çocuğun manevi olarak renklendiği ilk boyahanesi gibidir. Sonra çocuğun bu manevi boyahane çevresi genişleyerek cemiyet boyahanesine girer. İşte ilk boyahane olan aile, fitne-i ahirzamanın karşısında tek çare olan Risale-i Nur’u asliyeti üzere ve gereği gibi anlayıp yaşasa ve cemiyetin fitne boyahanesine karşı gelen tedbirleri alsa ve çocuğa, bir yaşından başlayan anlayış ve yaşayışta şekillenmeyi, Risale-i Nur’dan te’vilsiz ve cemiyet karması yapmadan, yani yaşayışla cemiyetin fitne durumunu tanıtıp nefret verdiren irşadat-ı nuriyeyi lisan-ı haliyle gösterse, bu durumda ebeveyn vazifesini yapmış olur. Onun için rivayette çocuklara çocukken deccalı, yani deccaliyeti, yani ahirzaman fitnesinin aşıladığı anlayış ve yaşayışın şerriyetini ve neticesi olan helâketini öğretiniz tavsiyesi, (Bk: İbn-i Mace 4077 no’lu hadisin sonu.) pedagoji ve sosyolojinin temelidir denilebilir.

Bu hakikata bakan ve baktıran, yani aile yuvasının asıl vazifesine dikkat çekip ikaz eden Hz. Bediüzzamanın bazı beyanları:

Sual: Bazı mütedeyyin zâtların, dünyadar haremleri yüzünden ziyade sıkıntı çekmeleri nedendir? Bu havalide bu nevi hâdiseler çoktur.

Gelen cevab: O mütedeyyin zâtlar, diyanetlerinin muktezası, böyle serbestiyet-i nisvan zamanında öyle serbest kadınların vasıtasıyla dünyaya girişmeleri hatalarından, o kadınların eliyle tokat yemelerine kader müsaade etti. Mütebâkisi, bir mübarek hanımın şuursuz müdahalesiyle geri kaldı.” (K:265)

“Risale-i Nur'un en mühim bir esası şefkat olmasından, nisa taifesi şefkat kahramanları bulunmaları cihetiyle daha ziyade Risale-i Nur'la fıtraten alâkadardırlar. Ve lillahilhamd, bu fıtrî alâkadarlık çok yerlerde hissediliyor. Bu şefkatteki fedakârlık, hakikî bir ihlası ve mukabelesiz bir fedakârlık manasını ifade ettiğinden, şimdi bu zamanda pek çok ehemmiyeti var. Evet bir vâlide veledini tehlikeden kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda etmesi ve hakikî bir ihlas ile vazife-i fıtriyesi itibariyle kendini evlâdına kurban etmesi gösteriyor ki; hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var. Bu kahramanlığın inkişafı ile; hem hayat-ı dünyeviyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir. Fakat bazı fena cereyanlarla, o kuvvetli ve kıymetdar seciye inkişaf etmez veyahut sû'-i istimal edilir.” (L:199)

“Mühim birMedrese-i Nuriye olan Sava Köyü'nün başta Hacı Hâfız olarak Ahmed'leri, Mehmed'leri, hattâ muhterem hanımları (Tahir'in refika ve kerimeleri gibi) ve masum çocukları Risale-i Nur'la meşgul olmalarını düşündükçe bu dünyada Cennet hayatının manevî bir nev'ini zevk ediyorum, görüyorum. Oranın Ahmed'lerinin hediyesini umum o köy hesabına bir teberrük deyip, öpüp başıma koydum.” (K:102)

Birincisi: Risale-i Nur'un fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi olacak, başta masum çocuklardır. Çünki bir çocuk küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî alamazsa, sonra pek zor ve müşkil bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyeti kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa peder ve vâlidesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir. O halde o çocuk, dünyada peder ve vâlidesine hürmet yerinde istiskal edip çabuk ölmelerini arzu ile onlara bir nevi bela olur. Âhirette de onlara şefaatçi değil, belki davacı olur. Neden imanımı terbiye-i İslâmiye ile kurtarmadınız?” (E:41)

gibi ders ve ikazları aynen benimseyip ailede hayat programı olmalıdır. Çünki Allah ahirzaman fitnesine karşı asıl çareyi yani mehdiyeti, hususi şekilde ve tam çare olacak tarzda ihsan etti.

“Evet yukarıda temas edildiği gibi, aynı zaman içinde bulunan mütekabil bu iki cereyan, İslâm cemiyetlerinde muhtelif zaman ve mekânda, devre devre zuhur eder. Âhirzaman devresindeki ise, bunların en şiddetlisidir.

Bir hadiste şöyle buyurulur:

يَكُونُ فِى اُمِّتِى رَجُﻻَنِ اَحَدُهُمَا وَهَبُ يَهِبُّ اللَّهُ لَهُ الْحِكْمَةَ

وَالآخَرُ غَيْﻻَنُ فِتْنَتُهُ عَلَى هَذِهِ ْﻻُمَّةِ اَشَدُّ مِنْ فِتْنَةِ الشَّيْطَانِ

Bu hadis-i şerif, ümmet-i Muhammediyyenin hayatı nokta-i nazarında çok şamil bir te’siri haiz iki şahsı haber vermektedir. Bunlardan biri, mahz-ı mevhibe-i İlahiye olacak ve kendisine hikmet-i İlahiye ve hikmet-i Kur’aniye ihsan edilicek. Diğeri de, fitnesi bu ümmet-i Muhammed’e şeytandan daha te’sirli olan bir şerir zalim olacaktır.

Bu şerir şahsın tahribatına karşı, tamirci ve manen vazifedar şahsın ilmi, mezkûr hadiste de geçtiği üzere, vehbîdir. (İslam Prensipleri Ansiklopedisi 2294/2. parağraf)

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık