DERSLER / Alfabetik Derlemeler ve Dersler

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

وَ بِهِ نَسْتَعِينُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِين

GİZLİ NİFAK CEREYANININ İSLAMİYETE VE İNSANİYETE HİZMET EDENLERİ ÇÜRÜTME PLANLARI

Bediüzzaman Hazretleri şer cereyanının münafıkâne planları hakkında hayli ikazlarda bulunmuştur.

Bu ikazlardaki ısrarlı tekrarların, ifsad planlarının tatbikatından doğan zararların dehşetine, hem de bu planların akîm bırakılması için sarsılmadan ve merdane hizmette sebat edilmesine bakan hikmetleri var.

Hızlı münafık cereyan, son senelerde bu ifsadlarını en geniş dairelere, tâ Amerikaya kadar uzatmış olduğu bazı neşriyat organlarında görüldü.

Halbuki bunların şahısları çürütmek gayeleri, çürütmek istedikleri şahısların İslâmiyete ve insaniyete faideli şahıslar olduklarını gösteriyor ver bizleri ve iyi niyet sahiplerini uyandırıyor ve uyandırmalıdır.

Ferasetliliği gerektiren ve safderunluğu kabul etmiyen bu ehemmiyetli mesele hakkında Bediüzzaman Hazretleri seneler öncesinden her zaman ve her mekâna şâmil olarak haber verip ikazlar yapmıştır. Bilhassa 1996 senesine parmak basan bir ayetten gösterdiği istihracda 1417 Hicri tarihinde, menfi bir hareketin zuhuruna seneler öncesinden ehemmiyetle dikkat çekmiştir. (Bak: Şualar sh:270)

Bu ifsad cereyanını dine ve insanlığa fayda veren şahısları çürütme yolunda yaptıkları ve yaptırdıkları gizli ve aşikar propaganda ve işaalardan ikaz eden bazı beyanları ibret ve teyakkuz için görmek gerekiyor.

Bu beyanlarda geçen “yaptırdıkları” ve benzeri ifadeler daha çok dikkat istiyor. Çünkü bu ifsadlar daha çok, saf veya hissiyatına mağlub olan ve İslâm tarafında bulunan veya öyle görünenler vasıtasıyla yaptırılıyor.

Mesela : Bediüzzaman Hazretleri mühim bir ikazında diyor ki:

Ehl-i dalaletin tarafgirleri, enaniyetten istifade edip, kardeşlerimi benden çekmek istiyorlar. Hakikaten insanda en tehlikeli damar, enaniyettir ve en zaîf damarı da odur. Onu okşamakla, çok fena şeyleri yaptırabilirler.” (M:424)

Evet ,” Bu gizli din düşmanları ve münafıklar çoktandır anladılar ki, Nur Talebelerinin kefenleri boyunlarındadır. Onları, Risale-i Nur'dan ve üstadlarından ayırmak kabil değildir. Bunun için şeytanî plânlarını, desiselerini değiştirdiler. Bir zayıf damarlarından veya sâfiyetlerinden istifade ederiz fikriyle aldatmak yolunu tuttular. O münafıklar veya o münafıkların adamları veya adamlarına aldanmışolanlar dost suretine girerek, bazan da talebe şekline girerek derler ve dedirtirler ki: "Bu da Islâmiyete hizmettir; bu da onlarla mücadeledir. Şu malûmatı elde edersen, Risale-i Nur'a daha iyi hizmet edersin. Bu da büyük eserdir." gibi bir takım kandırışlarla sırf o Nur Talebesinin Nurlarla olan meşguliyet ve hizmetini yavaş yavaş azaltmakla ve başka şeylere nazarını çevirip, nihayet Risale-i Nur'a çalışmaya vakit bırakmamak gibi tuzaklara düşürmeye çalışıyorlar.” (T:691)

Nur talebelerinin üstadları ve Risale-i Nur hakkında istidadları nisbetinde, istifade ve istifazalarından doğan minnet ve şükranlarını ifade eden takdirkâr yazı ve sözlerden mürekkeb bir nevi müdafaalarını perdeler arkasından men'etmeye çalışıyorlar. Bunun için, safdil gördükleri dostların dostlarına veya dostlara samimî görünerek "Ifrata gidiyorsunuz" gibi, bir takım şeyler söylettiriyorlar.” (S:768)

Evet yukarıda ifade edildiği gibi nifak cereyanının bazılarını aldatıp İslâm aleyhinde çalıştırmaları yani dahilden ifsad etmeleri en zararlı olan plandır. Buna alet olanlarda en büyük mesuliyeti taşırlar.

Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:

“Düşman hariçte olsa, insan silâhsız o düşmanla geçinebilir. Fakat düşman kal'a içine girse ve gizlense, o vakit o düşmana karşı silâhlanmak, zırh giymek ve gayet dikkat etmek, hem pek ciddî sebat etmek lâzımdır. Tâ ki hayat-ı ebediyesini hafî darbelerden kurtarabilsin.” (Nİ:143)

“Düşman meçhul olduğu zaman daha zararlı olur. Kandırıcı olursa daha habis olur. Aldatıcı olursa, fesadı daha şedid olur. Dahili olursa, zararı daha azim olur. Çünkü: dahili düşman kuvveti dağıtır, cesareti azaltır. Harici düşman ise, bilâkis, asabiyeti şiddetlendirir, salâbeti arttırır. Nifakın cinayeti, İslam üzerine çok büyüktür. Âlem-i İslamı zelzeleye maruz bırakan nifaktır. Bunun içindir ki, Kur’an-ı Azimüşşan, ehl-i nifaka fazlaca teşniat ve tahbiatta bulunmuştur.” (İ.İcaz Münafıklar bahsi)

“Düşman hariçte olsa, insan silâhsız o düşmanla geçinebilir. Fakat düşman kal'a içine girse ve gizlense, o vakit o düşmana karşı silâhlanmak, zırh giymek ve gayet dikkat etmek, hem pek ciddî sebat etmek lâzımdır. Tâ ki hayat-ı ebediyesini hafî darbelerden kurtarabilsin.” (T:628)

İşte bu ve benzeri ikaz yazılarında, aldatan ve aldatılanlardan bahisle aldatılanlardan olmamak ve aldatılanlara aldanmamaktır.

Yine aynı meseleyi te’yiden Bediüzzaman Hazretleri diyor:

“Ben kendim mükerreren müşahede etmişim ki: Yüzde on ehl-i fesad yüzde doksan ehl-i salahı mağlub ediyordu. Hayretle merak ettim, tedkik ederek kat'iyyen anladım ki: O galebe kuvvetten, kudretten gelmiyor,belki fesaddan ve alçaklıktan ve tahribden ve ehl-i hakkın ihtilafından istifade etmesinden ve içlerine ihtilaf atmaktan ve zaîf damarları tutmaktan ve aşılamaktan ve hissiyat-ı nefsaniyeyi ve ağraz-ı şahsiyeyi tahrik etmekten ve insanın mahiyetinde muzır madenler hükmünde bulunan fena istidadları işlettirmekten ve şan ü şeref namıyla riyakârane nefsin firavuniyetini okşamaktan ve vicdansızca tahribatlarından herkes korkmasından geliyor. Ve o misillü şeytanî desiseler vasıtasıyla muvakkaten ehl-i hakka galebe ederler. Fakat وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ sırrıyla, اَلْحَقُّ يَعْلُو وَلاَ يُعْلَى عَلَيْهِ düsturuyla: Onların o muvakkat gelebeleri, menfaat cihetinden onlar için ehemmiyetsiz olmakla beraber, Cehennem'i kendilerine ve Cennet'i ehl-i hakka kazandırmalarına sebebdir.” (L:85)

Herbir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârane siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannas, altı hutuvatıyla âlem-i Islâmı ifsad için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor.

Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı câhını, kiminin tamahını, kiminin humkunu, kiminin dinsizliğini, hattâ en garibi, kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.” (H.T:12 Sözler Yayınevi)

Maskeli, gizli ve münafık iman ve Islâmiyet muarızları ve düşmanları, yarım asra yakındır, Bediüzzaman'ın çürütemedikleri şahsını, yalan ve yaygaralarla hâlâ çürütmeye çabalıyorlar. Maksadları: Risale-i Nur, rağbet ve revaç görüp intişar etmesin, iman ve Islâmiyet inkişaf etmesin. Halbuki, Said Nursî'ye iliştikçe Risale-i Nur parlıyor. Neşriyat dairesi genişliyor. Birer nümune olan yirmibeş sene içindeki hâdiseler meydandadır.

Islâmiyet düşmanları, bir taraftan tamamıyla yalan propagandalarına ve taarruzlarına devam ederken, diğer taraftan da Nur talebelerinin üstadları ve Risale-i Nur hakkında istidadları nisbetinde, istifade ve istifazalarından doğan minnet ve şükranlarını ifade eden takdirkâr yazı ve sözlerden mürekkeb bir nevi müdafaalarını perdeler arkasından men'etmeye çalışıyorlar. Bunun için, safdil gördükleri dostların dostlarına veya dostlara samimî görünerek "İfrata gidiyorsunuz" gibi, bir takım şeyler söylettiriyorlar. Işte böyle sinsi, böyle dessas, böyle entrikalı çeşitli iftiralarla bizi korkutmaya, yıldırmaya ve susturmaya çalışıyorlar.” (S:768)

“Eğer beni çürütmek ve efkâr-ı âmmeden düşürtmek, iskat ettirmekten muradları, tercumanlık ettiğim hakaik-i imaniye ve Kur’âniyeye ait ise, beyhudedir.” (M:65)

“Madem ehl-i dalalet ve tuğyan, işlerine gelmeyen bir eseri, eser sahibini çürütmekle eseri çürütmek âdetleridir; elbette sema-yı Kur'anın yıldızlarıyla bağlanan risaleler, benim gibi çok itirazata ve tenkidata medar olabilen ve sukut edebilen çürük bir direk ile bağlanmamalı.” (M:369)

“Ehl-i dalalet, Kur'an-ı Hakîm'den alıp neşrettiğimiz hakaik-i imaniye ve Kur'aniyeye karşı müdafaa ve mukabele elinden gelmediği için, münafıkane ve desisekârane iğfal ve hile dâmını (tuzağını) istimal ediyor. Dostlarımı hubb-u câh, tama' ve havf ile aldatmak ve beni bazı isnadat ile çürütmek istiyorlar. Biz, kudsî hizmetimizde daima müsbet hareket ediyoruz. Fakat maatteessüf herbir emr-i hayırda bulunan manileri def'etmek vazifesi, bizi bazan menfî harekete sevkediyor.” (M:419)

“Benim şahsımı çürütmek fikriyle, bir kısım resmî memurlar, hiç kimsenin inanmayacağı isnadlarda bulundular. Pek acib iftiraları işaaya çalıştılar.” (L:258)

“Sizin sebat ve metanetiniz, masonların ve münafıkların bütün plânlarını akîm bırakıyor.

Evet kardeşlerim, saklamağa lüzum yok. O zındıklar, Risale-i Nur'u ve şakirdlerini tarîkata ve bilhassa Nakşî Tarîkatına kıyas edip, o ehl-i tarîkatı mağlub ettikleri plânlar ile bizleri çürütmek ve dağıtmak fikriyle bu hücumu yaptılar.

Evvelâ: Ürkütmek ve korkutmak ve o mesleğin sû'-i istimalatını göstermek.

Ve sâniyen: O mesleğin erkânlarının ve müntesibîninin kusuratlarını teşhir etmek.

Ve sâlisen: Maddiyyun felsefesinin ve medeniyetinin cazibedar sefahet ve uyutucu lezzetli zehirleriyle ifsad etmek ile mabeynlerinde tesanüdü kırmak ve üstadlarını ihanetlerle çürütmek ve mesleklerini fennin, felsefenin bazı düsturlarıyla nazarından sukut ettirmektir ki, Nakşîlere ve ehl-i tarîkata karşı istimal ettikleri aynı silâh ile bizlere hücum ettiler, fakat aldandılar.” (Ş:302)

“Size ihtar ediyorum: Fâni ve kabir kapısındaki çürük şahsımı çürütmeğe ihtiyaç yok ve bu kadar ehemmiyet vermeğe de lüzum yok. Fakat Risale-i Nur'la mübareze edemezsiniz ve etmeyiniz. Onu mağlub edemezsiniz. Mübarezede millet ve vatana büyük zarar edersiniz. Fakat şakirdlerini dağıtamazsınız. Çünki hakikat-ı Kur'aniyenin muhafazası yolunda kırk-elli milyon şehid veren bu vatandaki geçmiş ecdadlarımızın ahfadlarına bu zamanda hakikat-ı Kur'aniyenin muhafazası ve âlem-i Islâmın nazarında eskisi gibi dindarane kahramanlıkları terk ettirilmeyecek.” (Ş:398)

“Bütün hücumları, şahsımı çürütmek ve Nurun fütuhatına bulantı vermektir.” (Ş:495)

“Ben şiddetli bir işaret ve manevî bir ihtarla sizin üçünüzden Risale-i Nur'un hatırı ve bu bayramın hürmeti ve eski hukukumuzun hakkı için çok rica ederim ki, dehşetli yeni bir yaramızın tedavisine çalışınız. Çünki gizli düşmanlarımız iki plânı takib edip.. biri beni ihanetlerle çürütmek; ikincisi, mabeynimize bir soğukluk vermektir. Başta Hüsrev aleyhinde bir tenkid ve itiraz ve gücenmek ile bizi birbirimizden ayırmaktır. Ben size ilân ederim ki; Hüsrev'in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım. Çünki şimdi onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risale-i Nur aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişan edenlerin lehinde bir azîm hıyanettir.” (Ş:517)

“Süleyman'da sadakatla beraber esaslı bir ihlas gördüm. Evet bugünlerde insafsız insanlar, onun şeref ve haysiyetini kıracak derecede, hakkında işaalar izhar ettikleri zaman, ona teselli nevinden dedim ki: "Sana bu sû'-i şöhreti takmakla riyadan kurtulursun." O da kemal-i sürur ve ciddî bir surette o teselliyi kabul etti.” (B:200)

“Ehl-i ilhadın iki taife-i ehl-i hakkın mabeynindeki husumetten istifade ederek, birinin silâhıyla, itirazıyla ötekini cerhedip ve ötekinin delilleriyle berikini çürütüp ikisini de yere vurmak ve çürütmekten içtinaben, Risale-i Nur şakirdleri bu mezkûr dört esasa binaen, muarızlara hiddet ve tehevvürle ve mukabele-i bilmisille karşılamamalı. Yalnız kendilerini müdafaa için musalahakârane, medar-ı itiraz noktaları izah etmek ve cevab vermek gerektir.” (K:196)

“Böyle hadiselerin vukuunda, bizlere itidâl-i dem ve sarsılmamak ve adavete girmemek ve o muarız taifenin de rüesalarını çürütmemek gerektir.” (K:198)

“Benim gibi binler kusurları bulunan bir bîçarenin, ehemmiyetli iki mazeretine binaen bir sünneti (sakal) terkettiğim bahanesiyle şahsımı çürütüp, Risale-i Nur'a ilişmek istemiş.

Evvelâ: Hem o zât, hem sizler biliniz ki: Ben, Risale-i Nur'un bir hizmetkârıyım ve o dükkânın bir dellâlıyım. O ise (Risale-i Nur), Arş-ı A'zam'la bağlı olan Kur'an-ı Azîmüşşan ile bağlanmış bir hakikî tefsiridir. Benim şahsımdaki kusurat, ona sirayet edemez. Benim yırtık dellâllık elbisem, onun bâki elmaslarının kıymetini tenzil edemez.” (K:246)

“O bedbahtlar bana hakaretetmekle, güya Risale-i Nur'un nüfuzunu kırıyor; şahsımı menba' zannedip beni çürütmekle, Risale-i Nur sukut edecek gibi ahmakane bir zan ile şahsıma tecavüz oluyor.”(E:126)

uzun imtihanlarda mahkemeler, düşmanlarım; benim gizli ve mevcud kusurlarımı göremediklerinden, hıfz-ı Ilahî ile bütün bütün beni çürütemediklerinden, Risale-i Nur'a galebe edemiyorlar. Fakat hayat-ı içtimaiyede çok tecrübelerle mahiyeti bilinmeyen, benim vârislerim genç Said'lerin bir kısmını Nur'un zararına iftiralarla çürütebilirler diye o telaştan bu ehemmiyetsiz hayatımı ehemmiyetle muhafazaya çalışıyorum. Hattâ yanımda bir rovelver varken, ikinci bir kuvvetli rovelver daha tedarik etmeye lüzum gördüm. Düşmanların zehirleri kardeşlerimin duasıyla kırıldıkları gibi, sair sû'-i kasdları dahi inşâallah akîm kalacaktır.” (Em:14)

“Doğrudan doğruya dinin ve Islâmiyetin aleyhinde bulunmuyorlar; dine hizmet eden, bu uğurda türlü fedakârlıklara katlananları nazar-ı âmmede kötülemek, halkın sevgisini çürütmek için hücuma geçiyorlar; ta ki dine hizmet edenleri âtıl vaziyete getirip, dinî inkişafa mâni olsunlar.” (T:24)

“Elhasıl: Üstadımız Bediüzzamanla ve Risale-i Nur'la mücadele eden insafsız gizli din düşmanları, acz-i mutlakla ebede kadar mağlûbiyettedirler. Bediüzzaman ve Risale-i Nur ise, ebediyen muzaffer ve muvaffaktır. Şahsı çürütmeye çalışmakla Risale-i Nur çürütülemez. Zira, Risale-i Nur, bizatihî hüccet ve bürhandır. O'nu ve O'nun müellifini çürütmeye çalışanlar, çürümeye mahkûm olmuşlardır. Nümunesi, tarih muvacehesinde meydandadır; ve hem de çürüyeceklerdir. Risale-i Nur'daki yüksek hakikat, Risale-i Nur'u ebede kadar payidar kılacaktır...” (T:692)

Bediüzzaman Hazretleri bundan kırk sene önce, geniş daireye bakan ibretli bir ikazında da, Demokrat Hükümetin dine dost olan kısmını devirmek ve isnadlarla halk nazarında çürütmek için, haricî şer cereyanı dahilde iki partinin mensublarından bir kısmını yine aynı plânı tatbik ederek çalıştırıldığını beyan eden yazısında diyor ki :

“Bu iki taife herşeyden istifadeye çalışıp, dindar Demokratları devirmeye çalıştıkları ve çalıştırıldıkları, meydandaki âsâr ile tahakkuk ediyor.

“O insafsız dâhilî ve haricî düşmanlarınız sizin bir cinayetinizi binler yapıp ve eskilerin de cinayetlerini ilâve ederek başkaların başına yükledikleri gibi, size de yükleyecekler.” (Em:174)

İşte bu ihbar aynen vuku bulmuştur. Bediüzzaman Hazretlerinin buna benzer ve vukuundan önce haber verdiği bütün ihbar ve ikazları da vuku bulmuş ve buluyor. Çünki, O, Kur’ânın işaratından ve manevi keşfiyatından haber vermiştir.

Bu ehemmiyetli meselede Merhum Zübeyr Gündüzalp Ağabeyin ileri derecedeki feraset ve hassasiyetini gösteren bir yazısında aynen şöyle diyor:

“Cenab-ı Hak, Hakim-i Ezeli, inayet-i sermediye ve hikmet-i ezeliyenin iktizasıyla, şu dünyayı tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve dar-ı hizmet olarak yaratmıştır. İnsanları, hususan Müslümanları da hizmet içinde imtihan ve tecrübe sırrının tecellisine tabi kılmıştır. Tecrübe ve imtihan neşv ü nemaya sebeptir. O inkişaf ise kabiliyetlerin tezahürüne sebeptir. Bu hikmete binaen, kader-i İlahi, Nur Talebelerinin zaman zaman imtihan ve tecrübe eder. Bu zamanda Nur Talebeleri dinsizlerin dehşetli taarruz ve tecavüzlerine maruz kalır, hapis ve zindanlara atılır veya muarızların insafsızcasına irtikap ettikleri iftira ve ittihamlarına, ifsadat ve kötülemelerine, hukukatın tahrip ve tağyirine hedef olur…

Hakiki ve halis bir Nur Talebesi … maruz kaldığı hapis ve zindanın, işkence ve sıkıntıların, yokluk ve mahkumiyetlerin tahkir ve tezyiflerin hikmet ve mahz-ı rahmet neticelerini düşünür sabır ve tahammül eder. Daima hizmet-i Nuriye, ubudiyet-i İlahiye Nurları elde edip okumaya çalışır. Günlerini bu kudsi meşgalelere vakfeder. Bu suretle sarsılmadan, fütur ve tereddüde düşmeden imtihanı kazanır…

İşte bu asırdaki Hizb’ül Kur’ân olan Nur Talebelerinin maddi, manevi harika kuvvetlerine dayanamayan, ittihad ve ittifakını kıramayan din düşmanları ve münafıklar ve bunlara aldananlar, türlü türlü entrika ve dolapları Üstadımıza Bediüzzaman Hazretleri’nin sağlığında çevirmişler, kardeşi kardeşle boğuşturmaya çalışmışlar, iftiralar ve menfi farfaralı propagandalar yaymışlar, fakat netice elde edememişler. Bilakis Nur Talebelerinin birbirlerine kayıtsız şartsız kilitlenmelerine, tesanütlerinin birden kuvvetlenmesine bu hususlarda gayet dikkatli ve uyanık bulunmalarına sebep olmuşlardır…

Her fena dedikoduda da ehl-i iman ağzından da çıksa mutlaka dinsizlerin veya münafıkların parmağı olduğu teyakkuzunu taşımalarına sebep olmuşlardır. Dinsizlerin aleyhine, Nur Talebelerinin lehine tecelli eden bu neticeyi sonra o münafıklar gözleriyle görmüşler, ye’se ve çaresizliğe düşmüşlerdir…

Ne şekilde olursa olsun, her kimden gelirse gelsin, hangi ehl-i imanın ağzından ve elinden çıkacaksa çıksın, Nur Talebelerinin ittifakını bozabilmek kastıyla ortalığa yayılacak ittiham ve iftiralara, dedikodu ve mukabele etmeyeceğiz. Onlarla uğraşmak küçüklüğüne düşmeyeceğiz. Onlarla meşgul olup hizmete ve ibadete, Nurlara çalışmaya sarf edeceğimiz kıymettar vaktimizi öldürmeyeceğiz. Bilhassa ve bilhassa şahıslarımıza gelen iftira ve darbelerden memnun kalacağız. Risale-i Nur’un selamet ve intişarı ve ittihad ve tesanüdümüz uğrunda icabında haysiyet ve nefsimizi dahi feda edeceğiz.” (Zübeyr Gündüzalp)

Yine Hz. Bediüzzamanın fedakâr ve yanında yetiştirdiği bir talebesi olan merhum Zübeyr Gündüzalp, mübarezeler sahasında tam uyanıp tam gayrete geldiğini gösteren tavizsiz yazı ve müdafaalarının bir kısmında da aynen şöyle diyor:

“İslâmiyet düşmanları, bir taraftan tamamıyla yalan propagandalarına ve taarruzlarına devam ederken, diğer taraftan da Nur talebelerinin üstadları ve Risale-i Nur hakkında istidadları nisbetinde, istifade ve istifazalarından doğan minnet ve şükranlarını ifade eden takdirkâr yazı ve sözlerden mürekkeb bir nevi müdafaalarını perdeler arkasından men'etmeye çalışıyorlar. Bunun için, safdil gördükleri dostların dostlarına veya dostlara samimî görünerek "İfrata gidiyorsunuz" gibi, bir takım şeyler söylettiriyorlar. İşte böyle sinsi, böyle dessas, böyle entrikalı çeşitli iftiralarla bizi korkutmaya, yıldırmaya ve susturmaya çalışıyorlar.

Evet, acaba hiç akıl kârı mıdır ki: Din düşmanları, iftira ve yalanlardan ibaret yaygaralarını yapsınlar da, bizler hakikatı izhar tarzıyla müdafaa etmekte susalım? Acaba hiç mümkün müdür ki: Islâmiyet düşmanlığıyla, Üstad Bediüzzaman hakkında zalimane ve cebbarane haksızlıkları irtikâb eden o insafsız propagandacılar, yalanlarını savururken, biz, Üstad ve Risale-i Nur'un hakkaniyetini ilân ederek, o acib yalanlarını akîm bırakmaya çalışmayalım? Acaba eblehlik ve safderunluk olmaz mı ki: Kur'an ve imanın hunhar ve müstebid zalim düşmanları; Kur'an ve Islâmiyet'i ve dini Risale-i Nur'la küfr-ü mutlaka karşı müdafaa ve muhafaza hizmetini yapan Bediüzzaman aleyhtarlığında, mütemadiyen uydurmalarla seslerini yükseltsinler de, biz hak ve hakikatı beyan ve ilân etmekte sükût edelim, susalım veya "Biraz susun" gibi birşeyle, paravanalar, perdeler arkasında icra-i faaliyet yapan o gizli dinsizlere bir nevi yardım etmiş veya desteklemiş olalım? Aslâ ve kellâ, kat'â ve aslâ susmayacağız ve hem susturamıyacaklardır. Durmayacağız ve hem durduramıyacaklardır. Bu can bu kafesten çıkıncaya kadar, bu ruh bu cesedden ayrılıncaya kadar, bu nefes, bu bedenden gidinceye kadar; Risale-i Nur'u okuyacağız, neşredeceğiz.” (S:769)

 

Bu dersi indirmek için tıklayınız.

Yukarı Çık