DERSLER / Alfabetik dersler

HATT-I KUR’ÂNÎ’NİN MUHAFAZASI ESASI

1- «Kur’ân kelimesi, ebced hesabıyla 351’dir. İçinde iki elif var. Mahfî elif, “elfün” okunsa, “bin” mânâsın­daki elfün’dür. (1) Demek 1351 se­nesine “sene-i Kur’âniye” tabir edilebilir. Çünkü, lâfz-ı Kur’ân’daki te­vafukatın sırr-ı acibi, Kur’ân’ın tefsiri olan Risale-i Nur eczalarında o sene göründü. Ve Kur’ân’daki Lâfz-ı Celâlin i’câzkârâne sırr-ı tevafuku aynı senede tezahür etti. Ve bir nakş-ı i’câzîyi gösterecek bir Kur’ân’ın yeni bir tarzda yazılması, aynı senede olu­yor. Ve hatt-ı Kur’ân’ın tebdiline karşı, Kur’ân şakirdlerinin bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur’ânîyi muha­fazaya çalışması aynı senede­dir.» (Mektubat sh: 428)

2- «Bazı ulemanın yeni eserlerinde meslek ve meş­rep ayrı ve bid’atlara müsait gittiği için, Risale-i Nur zendekaya karşı hakaik-i ima­ni­yeyi muhafazaya çalış­ması gibi, bid’ata karşı da huruf ve hatt-ı Kur’ânı muha­faza et­mek bir va­zifesi iken; has talebelerden birisi bil­fiil hu­ruf ve hatt-ı Kur’âniye’yi ders verdiği halde, sırrı bilinmez bir he­vesle, huruf ve hatt-ı Kur’âniyeye, ilm-i din perdesinde tesirli bir su­rette darbe vuran bazı hoca­ların darbede is­ti­mal ettikleri eserleri almışlar. Haberim ol­ma­dan, dağda, şiddetli bir tarzda o has talebe­lere karşı bir gerginlik hissettim, sonra ikaz ettim. Elhamdü lillâh ayıldılar. İnşaallah ta­mamen kurtuldular.» (Kastamonu Lâhikası sh: 77)

3- «İki genç muallim daha eski yazı ile Nurlara gir­mesi ve çocukla­rın, huruf-u Kur’âniyeyi öğ­renmeye başlaması ile Risale-i Nur’ları da yaz­maya girmeleri, büyük bir fa’l-i hayırdır. Cenab-ı Hak o mâ­sumları mu­vaffak etsin.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 226)

4- «Risale-i Nur’un neşir keyfiyeti de tarihte hiç­bir eserde gö­rülme­miş­tir. Şöyle ki:

Kur’ân hattını muhafaza etmek hizmetiyle de mu­vazzaf olan Ri­sale-i Nur’un, muhakkak Kur’ân yazısıyla neşredilmesi lâzımdı. Eski yazı yasak edilmiş ve matba­aları kaldırılmıştı.» (Tarihçe-i Hayat sh: 162)

5- «Bediüzzaman hapiste olduğu günler dahi Risale-i Nur’un neşriyatı durmamış, perde altında yüz binlerce nüshaları eski yazı ile neşret­meye, Nur kahramanı Hüsrev gibi Nur ta­lebeleri mu­vaffak olmuşlar­dır.» (Ta­rihçe-i Hayat sh: 545)

6- «Risale-i Nur’dan eskimez yazı öğren­meye ge­lince Kur’ân yazı­sıyla olan Nur Risalelerini yazmaktaki ka­zancımız çok bü­yük­tür. Eskimez yazıyı kısa bir za­manda öğre­niyo­ruz, hem yazarken malûmat elde ediyo­ruz. Hem, Risale‑i Nur eczalarını çoğaltmakla imâna ve Kur’ân’a hizmet edildiği için pek büyük mânevi kazançlar elde ediyoruz. Hem yazı­larak edinilen bilgi hâfızaya daha esaslı yerleşiyor. Bunun için şimdiye kadar binlerce genç Risale-i Nur’u yazarak Kur’ân yazısını öğ­renmiş ve öğ­renmektedir.» (Gençlik Rehberi sh: 264)

7- «Yeni hurufla yazdığınız iki mesele, cidden te­sirini gös­terdi. Bi­rinci, İkinci, Üçüncü Meseleleri de ya­zılsa çok iyi olur. Fakat Hüsrev ve Tahirî gibi ka­lemleri Kur’ân’a ve Kur’ân hattına mahsus ve memur olmala­rından bana endişe ve­rir. Başkalar yazsalar daha münasip­tir.» (Şualar sh: 303)

8- «Risale-i Nur’un bir vazifesi huruf-u Kur’âniyeyi muhafaza oldu­ğundan yeni hurufa zaruret derecesinde inşaallah müsaade olur.» (Kastamonu Lâhikası sh: 210)

9- «Risale-i Nur’un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâmın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan hu­ruf-u Arabiyeyi muhafaza et­mek olduğundan, tab’ yo­luyla işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu bildikleri için, en çok risaleleri yeni hurufla tab etmek lâzım gelecek. Bu ise, Risale-i Nur’un yeni hu­rufa bir fetvası olup şakirdleri de o kolay yazıyı tercih etmeye se­bep olur. Onun için, şim­diye kadar pek çok müstehak ve lâyık iken, Risale-i Nur’a serbesti­yet ve­rilmemişti. Lillâhilhamd, şimdi hakikatlerinin kuvve­tiyle serbestiyeti ka­zandı. Hattâ eski harfle tab’ ya­sak iken, Âyetü’l-Kübrâ’yı bize teslim etti­rip bir kera­met-i ekber gösterdi.

Biz şimdi gayet mühim ve herkese lâzım Meyve ile Hüccetü’l-Bâliğa’yı ikisi bir cilt olarak yeni hurufla tab et­mek için Tahirî ile İstan­bul’a gönderdim.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 82)

10- «Risale-i Nur kendi şakirdleri ile lâakal yüzer ka­lemle yüz parça Risale-i Nur’un eczalarıyla ve intişar eden yirmi bin nüshasıyla lâakal yüz bin adamı hu­ruf-u Kur’âniye lehine ve sünnet-i seniyeye it­tibaa ve imanla­rının takviyesine ve Hz. Ali’nin (R.A.) hiddet ettiği iki ce­reyana karşı tama­mıyla mukavemet ettiklerinden elbette Hz. Ali’nin (R.A.) يَاايُّهاالْاِخْوَانُtabir ettiği ihvanları içinde hususî bir surette onlara bakıyor.» (Osmanlıca Lem’alar sh: 316)

Hatt-ı Kur’ânî, milletimizin yazısıdır:

11- «Hata 59: Hüsrev Altınbaşak, Türk Harfleri Kanununa aykırı olarak Asâ-yı Mûsâ ve Zülfikar gibi mecmuaları Arap harfleriyle yaz­mış.

Cevap: Şimdiye kadar Kur’ân harfleri ve hattı, Türk milletinin hatt-ı kadîmi olduğu halde, Lâtin harflerini Türk harfleri deyip Kur’ân harfleriyle Asâ-yı Mûsâ’yı yazan Hüsrev’i mes’ul etmek bir­kaç vecihte yanlış ol­du­ğunu ehl-i insaf anlar.» (Şualar sh: 415)

Hatt-ı Kur’ânî’nin tebdiline cevaz verenlere karşı gös­terilen şiddet:

12- «Hz. Ali (R.A.) huruf-u ecnebiyi İslâmlar içinde cebren kabul et­tirmek hadisesi ile ulemaü’s-su’un bid’a­lara yardımlarından tees­süfle bahsedip bu iki hadise or­ta­sında irşadkâ­rane bazılarından bahsedi­yor ki, o Sekine olan İsm-i Âzamla ecnebi hurufuna karşı mukabele edi­yor. Hem ule­maü’s-su’a muhalefet ediyor. İşte bu za­manda o adamla­rın Risale-i Nur şakirdleri ve naşirleri ol­dukları şüphesizdir. Çünkü onlardır ki hatt-ı Kur’ân’ı muhafaza ediyorlar ve bid’a­kâr bir kı­sım ulemalara karşı da mukavemet ediyorlar.» (Osmanlıca 18. Lem’a sh: 313)

13- «Beşinci emare: Ecnebi hurufatını ehl-i İslâmın en mü­him hükü­meti resmi bir surette kabul ve neşir ve ceb­rettiği halde Risale-i Nur şakirdleri bütün kuv­vetleriyle hatt-ı Kur’âniyeyi harika bir surette neşir ve tamim ile mu­hafazasına ça­lıştıkları bir zamanda Hz. Ali (R.A.) aynı tarihiyle ondan ha­ber vermekle gaybî ke­rametini be­yan ettiği yerde ulema içinde birisine iltifat gösteriyor. Elbette bu iltifatın gerçi çok ef­radı olabilir. Fakat bu ka­rine-i hal gösteriyor ki Risale-i Nur şakird­leri bir husu­siyet kesbetmiş ki Hz. Ali (R.A.) ilti­fatla Risale-i Nur’u alkışlı­yor.» (Osmanlıca 18. Lem’a sh: 315)

14- «Hazret-i İmam-ı Ali radiyallahu anhu, Kaside-i Ercûzesinde اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا deyip, bu za­manda tamim edilen ecnebi harflerine bakıp, bu cüm­ledeki harflerin cifri ve ebcedi rakamla­rının bu zamana parmak basma­larıyla vaki ce­reyan-ı küfriyâneye işaret ettiği.» (Lem’alar sh: 447)

15- Hem yine اَحْرُفُ عُجْمٍ سُطِّرَتْ تَسْطِيرًا بِتَّ بِهَا اْلاَمِيرُ وَالْفَقِيرَا

 Yani, ecnebi hurufları 1348’de tâmim edilecek, çoluk-çocuk emirler ve fa­kirler icbar suretinde, gece dersleriyle öğ­renmeye çalışacak­lar.» (Şualar sh: 736)

Yukarıda kısmen nakledilen sarih ifade ve be­yanlar, Kur’ân yazısı hem bir şeair, hem bu milletin ve âlem-i İslâmın müşterek esas yazısı olduğunu ifade eder.

Ve bu yazıyı muha­faza etmek, Risale-i Nur’un bir va­zifesi­dir.  Bu beyan­lar, bu sarih hükmün kat’iyetle te’vili mümkün ol­madığını gösterir.

 

1 İlm-i sarf kaidesince, feilün, “fe’lün” okunur –ketifün, “ketfün” okunması gibi. Buna binaen, elifün, “el­fün” okunur. O halde 1351 olur. (Müellif)

download
Yukarı Çık